5 Mart’ta yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte değişiklik yapan düzenleme, zeytinlik alanlarından sonra korunması gereken alanların da yapılaşmaya açılacağı eleştirilerine neden oldu. Değişikliğin ardından muhalefet partileri yürütmenin durdurulması için Danıştay’a başvuracağını söylerken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 6 Mart’ta yayınladığı açıklama ile iddiaların asılsız olduğunu, yönetmeliğin eski ve yeni hali karşılaştırıldığında iddia edilenlerin aksine çevreci hale getirildiğini iddia etti.
Değişiklik yapılan maddelerin karşılaştırması yapıldığında ortaya çıkan tablo çevrecilik açısından Bakanlık açıklamasını destekler görünmemektedir. Aksine, alanların altyapı için açılması yangın riskini arttıracağı gibi, tesis kurulması çevreyi koruma etkisi yaratmayacaktır. Ayrıca, Muğla Akbelen Ormanı örneğinde görüldüğü gibi ormanlık alanların, zeytinliklerin madenciliğe açılması için şirketler Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporundan kaçınma yolları geliştirmişler, bu yöntemler Sayıştay raporlarına da yansımıştır. Yönetmelik değişikliği bu tür uygulamaların da önünü açacaktır.
İlgili düzenleme ne getiriyor?
Mevcut yönetmeliğin 7. maddesi, kesin korunacak hassas alanları, “gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak, yapı yasağı getirilmiş, mutlak korunması gereken kara, su, deniz alanları” olarak tarif ediyordu.
Yeni düzenlemede, bu alanlarda, kesin yapı yasağının devam ettiği belirtilmekle birlikte, Bölge Komisyonları tarafından yapılacak değerlendirmeye göre ve kamu menfaati gereği mevcut yol güzergâhı kullanılması koşuluyla “atıksu, içme suyu, doğal gaz ve elektrik hatları”, “ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesisler”, “orman yangın yolu açılması”, “ormanların bakım ve onarımına, biyotik zararlılarla ve abiyotik (yangın, sel, fırtına) etkenlerle mücadele edilmesine yönelik çalışmalar” ile “geleneksel avcılık yöntemleriyle balıkçılık faaliyetlerine” olanak verilmiştir.
Bakanlık, eleştirilerin ardından, bu değişikliğin gerekçesini geçtiğimiz yıl yaşanan yangınlara karşı tedbirleri güçlendirmek olarak açıkladı. Ormanlık alanlara, içme suyu, atıksu, elektrik ve özellikle doğalgaz hattı çekilmesinin yangınla mücadeleye nasıl hizmet edeceği açıklanmaya muhtaçtır.
Önlem değil yangını nedeni
Tarım ve Orman Bakanlığının 2019 yılındaki Orman Şurası’nda hazırlanan “Orman Yangınlarıyla Mücadelede Yenilikçi Yaklaşımlar” çalışma belgesinde, yangınla mücadele için bahse konu altyapının sağlanmasına dair herhangi bir öneri bulunmamaktadır.
Aksine, “orman içi ve yakınında turistik tesisler ile yazlık türü yerleşimlerin hızla artması ve bu yerleşimlerin orman yangınları ile ilgili tedbirleri almaları konusunda bir mevzuat bulunmaması ve artan enerji ihtiyacı ile birlikte orman içlerine inşa edilen alternatif elektrik üretim tesisleri sayısının hızla artması”, ormanlara yönelik tehditler olarak tanımlanmıştır. Orman alanlarına doğalgaz hattının çekilmesi ise ancak bir yangın nedeni olabilir.
Orman içinde; taş ocağı, maden ocağı, HES (elektrik enerjisi üretmek amacıyla kurulan nehir tipi tesisler), çöplük alanı, konaklama tesisi gibi yapılara izin ve kullanım hakkı verilmemesi gerekirken, yönetmelikle önü açılan atıksu, içme suyu doğalgaz ve elektrik hatlarının, bu bölgelere inşa edilebilecek yerleşim alanlarına hizmet sağlamak amacı taşıyabileceği akla gelmektedir.
Düzenleme tesislerin önünü açıyor
Bakanlığın muhalefeti eleştiren açıklamasında yer verilmeyen nitelikli doğal koruma alanlarına dair Madde-8’e yapılan ilave ile, ulusal güvenlik için zaruret arz eden tesislerin ve belli şartlar altında hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerji santrallerinin kurulmasının önü açılmaktadır.
Peyzaj değeri yüksek olan, iklim değişikliğine tampon olacak bu alanlara, ulaşım hatları ile bunların zorunlu yapıları, elektrik iletim hattı/tesisi, içme ve kullanma suyu hattı, atıksu hattı, trafo, haberleşme servisleri, açık otopark ve arıtma tesisleri ile enerji iletim hatlarının inşası da mümkün olabilecektir.
Yapılaşma için beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmasına izin verilmezken, bu hizmetlerin beton kullanılmadan hangi teknoloji ile sağlanacağı merak konusudur.
Madde 9’da yapılan değişiklik ise, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarına hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerji santrallerinin kurulabilmesinin önünü açmaktadır.
Akbelen Ormanı için eylem sürüyor
Maden Yönetmeliği’nin 115. maddesine ek yapılarak, zeytin sahalarının madencilik faaliyeti için kullanımının önü açıldığında ve yönetmelik tarım arazisi tanımı yerine doğrudan zeytin sahasını işaret ettiğinde gözler Akbelen Ormanı’na çevrilmişti.
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy halkı, ÇED raporu olmadan verilen Akbelen Ormanı kesim iznine karşı eylemlerini sürdürüyordu. Muğla Akbelen Ormanı’nı kömür madenine tahsis eden Tarım ve Orman Bakanlığı izninin iptali için İkizköylüler tarafından açılan davanın bilirkişi keşfi tam da 1 Mart günü yapılacaktı.
Muğla Akbelen’de farklı maden sahalarının birleştirilerek devasa bir saha haline getirildiği, bu sahaya bakanlık oluruyla işletme hakkı verildiği ve ÇED raporundan da muaf tutulduğu CHP Muğla Milletvekili Mürsel Alban’ın yazılı soru önergesine 22 Ekim 2021’de verilen cevapla tescillenmişti.
LİMAK İŞTAŞ’a 740 dönümlük maden işletme izni
CHP Muğla Milletvekili Mürsel Alban 740 dönümlük (74 hektar) doğal ormanlık alanda IC İÇTAŞ Enerji ve LİMAK Enerji’in ortak sahibi olduğu Yeniköy Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ’ye maden işletme izni verildiğini belirterek, işletmeye alınırken ÇED’e tabi tutulup tutulmadıklarını sormuş, aynı şirketin 3000 dönümlük (300 hektar) zeytinlik ve tarım alanını da satın almak istediğine dikkat çekmişti.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez verdiği cevapta, birçok sahanın birleştirilerek, tek saha haline getirildiğini ortaya koyarken, birleştirilen alanlarda herhangi bir üretime başlanmamış olmasını gerekçe göstermiş ve yapılan birleştirmelerin ÇED Yönetmeliği kapsamı dışında tutulması koşullarını değiştirmediğini ileri sürmüştü.
ÇED’den muafiyet için kapasite düşük gösterildi
2020 Sayıştay Raporu,bazı işletmelerin ÇED Raporu ya da Tanıtım Dosyası hazırlamamak için “kapasitelerini olması gerekenden daha düşük gösterdiği,” ÇED gerekli değil kararı alabilmek ya da kapsam dışı kalabilmek amacıyla “kapasitelerini ya da ÇED sahalarını olduğundan farklı gösterdiğini,” bunun için “yapacakları yatırımı parça parça, farklı isimlerdeki şirketler üzerinden, ayrı ayrı sundukları belgelerle kapsam dışında” gösterdiklerini açıkça ortaya koymuştu.
Sayıştay Raporu, söz konusu uygulamanın, “özellikle madencilik, balıkçılık ya da güneş enerjisi alanlarında faaliyet gösteren işletmeler tarafından gerçekleştirildiğini” belirtmişti.
Sayıştay Raporunda, ÇED raporu almamak için izlenen yöntemlerin tespit edildiğini, Kamu İdaresinin bu tespitlere karşı verdiği cevabı yeterli görmediğini, İdare tarafından söz konusu hususları tespit edecek denetim mekanizmalarının işletilmediğinin, tespit edildiğini görebiliyoruz.
Açık ihale usulü ile hizmet alımı
Sayıştay, korunan alanlara dair yönetmelik çerçevesinde hazırlanması gereken raporların, Bakanlık araştırma ekiplerine hazırlattırılması gerekirken açık ihale usulüyle hizmet alımı yöntemiyle yaptırılmasının mevzuata uygun olmadığını tespit etti.
Yönetmelik kapsamında, araştırma ekiplerinin orman mühendisi, ziraat mühendisi, biyolog, şehir plancısı, su ürünleri mühendisi, jeoloji mühendisi, peyzaj mimarı, çevre mühendisi, harita kadastro mühendisi ve ilgili diğer meslek gruplarından oluşturulması öngörülmekteyken, incelenen 22 adet ekolojik temelli bilimsel araştırma raporunun araştırma gruplarında, biyolog kökenli araştırmacıların çoğunlukta olduğu, hiçbir ekipte orman mühendisi, ziraat mühendisi ve çevre mühendisi araştırmacılara yer verilmediğini belirledi.
Değişiklik geri döndürülemez zararlar verecek
Hazırlanan raporların teknik esaslara ve teknik şartname hükümlerine uygun olmadığı, İdare tarafından taahhüdünü ihale dokümanı ve sözleşme hükümlerine uygun olarak yerine getirmeyen yüklenicilere sözleşmeden kaynaklanan idari yaptırımların uygulanması gerekirken söz konusu işlemin yapılmadığına da dikkat çekilmişti.
Sayıştay’ın raporunda tespit ettiği uygulama yanlışları da göz önüne alındığında, yapılan yönetmelik değişikliklerinin, zeytin alanlarımız, kıyılarımız, ormanlarımız, göl ve sulak alanlarımız gibi zenginliklerimiz üzerinde geri döndürülemeyecek zararlara neden olabileceği görülecektir.
İklim değişikliği ile mücadele iddiası ise gerçeğe dönüşemeyecektir. Sera gazı salımını azaltmak için ormanlar başta olmak üzere doğal karbon yutaklarını korumak ve büyütmek zorundayken, her yeni yönetmelikte yeni bir mücadele alanı ile sınanıyoruz.