Mart ayı tüketici enflasyonu yüzde 61,1 olarak açıklandı. Böylelikle yirmi yıl geriye gitmiş olduk. En son Mart 2002’de enflasyon bu düzeyin üzerindeydi: Yüzde 65,1.
Ama arada önemli bir fark vardı. O sırada Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulanıyordu ve yılbaşında yüzde 73,2 zirvesine ulaşan enflasyon Mart ayında baş aşağı iniş sürecine çoktan girmişti bile. Nitekim, 2002 sonunda yüzde 29,7’ye 2003 sonunda ise yüzde 18,4’e düştü. Oysa şimdi daha zirveyi görmedik. En azından birkaç ay daha enflasyon yükselecek. Muhtemelen yüzde 70’e ulaşacak. O da döviz kurunda yeni bir hareketlenme olmazsa.
Reel asgari ücret keskin düşüşte
Enflasyon elbette önce dar gelirliye ve işsize darbe vuruyor. Asgari ücret enflasyondan arındırıldığında, bu darbenin şiddeti daha iyi anlaşılıyor. Asgari ücret Ocak ayında önemli ölçüde artırılmıştı. Ama gelin görün ki enflasyondan arındırılmış (reel) net asgari ücret daha Şubat ayında bir yıl önceki düzeyinin altına düşmüştü. Mart ayında ise sadece 2021’deki düzeyinin değil 2020’deki düzeyinin de altına düştü. Evet, artık net asgari ücret iki yıl öncesine kıyasla yüzde 2,3, bir yıl öncesine kıyasla ise yüzde 6,6 oranında daha düşük (Grafik 1).
Para politikası köşeye sıkıştı
Artan enflasyonun vurduğu bir darbe de para politikasına. Geçen yıl Eylül ayında politika faizi yüzde 19, tüketici enflasyonu ise yüzde 19,6 düzeyindeydi. Eylül toplantısında politika faizi birkaç puan yükseltilse, bu yükselişin devamının Ekim ayında da geleceğinin işareti verilse, enflasyonu tersine çevirmek -mesela yüzde 15’in altına- yönlendirmek mümkün olabilirdi. Rusya-Ukrayna savaşının yaratacağı enflasyonist etki enflasyonu birkaç puan yukarıya çekse de, yüzde 20’nin altında tutabilirdik enflasyonu. Bu da yüksek bir enflasyon olurdu ama hiç olmazsa şu anda bulunduğu düzeyden oldukça aşağıda seyrederdi enflasyon.
Dahası var. Para politikasını şimdiki gibi köşeye sıkıştırmamış olurduk. Bu köşe ne? Diyelim enflasyonla ciddi bir şekilde mücadele etmek istiyorsunuz. Politika faizini en azından on iki ay sonrası için beklenen enflasyon ile uyumlu hale getirmelisiniz. En iyimser tahminle yüzde 35-40 aralığında gerçekleşecek olsun Mart 2023 enflasyonu. Bu durumda şu anda yüzde 14 olan politika faizi yüzde 40’a mı çekilecek? Bu tam bir şok olmaz mı?
Enflasyon tahmininin itibarı
‘Köşeden’ kastım bu. Üstelik, belirttiğim politika faizi düzeyi, on iki ay sonrasının enflasyonu için açıklanacak tahminin itibarının olması durumunda geçerli. Kimse inanmazsa on iki ay ilerisi için yapılan tahmine, yandı gülüm keten helva. Politika faizini yüzde 40’a çıkarmanız da işe yaramaz.
Böylelikle enflasyonun üçüncü darbesi de ortaya çıkıyor. Enflasyonla mücadele etmek için vaktiyle (2001-2005 döneminde açık biçimde enflasyon hedeflemesine geçmeden) oluşturulan araçlar bir bir itibarsızlaşıyorlar.
Merkez bankaları ileriye ilişkin enflasyon tahminleri açıklarlar. Açıklayan merkez bankası itibarlı bir merkez bankası ise, o tahmin siste bir fener vazifesi görür. Yol gösterir. İleriye ilişkin sözleşme imzalayacaklara ileride oluşabilecek enflasyon hakkında güvenilir bir fikir verir çünkü.
28 Ekim 2021 tarihinde yayınlanan Enflasyon Raporu’nda TCMB’nin enflasyon tahminleri şöyle: 2021 sonu (iki ay sonrası için) yüzde 18,4 ve 2022 sonu için (on dört ay sonrası için) yüzde 11,8. Oysa 2021 sonunda enflasyon yüzde 36,1 oldu. 2022 sonu için ise yüzde 11,8 olan tahmin için ise söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Politika faizinin itibarı
Politika faizi, enflasyonla mücadele açısından merkez bankalarının en önemli silahı. Bizatihi Hazine ve Maliye Bakanı Nebati bu çok değerli silahı önemsizleştirdi. Ocak ayı içinde yaptığı bir açıklamada “politika faizinin bir önemi kalmadı, devreden çıkardık” demişti.
Sayın Bakan, 4 Nisan günü yaptığı konuşmada ise bu defa şöyle demiş: “… Enflasyon şu an yüzde 60’ın üzerinde; problem mi problem. Ama faiz kıskacından da çıkardık. Bu ülkedeki hiçbir yatırımcı, girişimci, hiçbir sermaye, enflasyonun üzerinde bir faiz oranıyla işlem yapmıyor.”
Talihsiz bir açıklama. Enflasyonu doğuran nedenlerin ve enflasyonla mücadele yöntemlerinin analiz edildiği iktisat literatürünü bilenler, o kıskacın ne denli önemli olduğunu da bilirler. Zira o ‘kıskacın’ literatürde bir adı var: Çapa deniliyor. Enflasyon bir gemi ise ona çapa (demir) atıyorsunuz ki açık denize -yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü sulara- yönelmesin. O çapa politika faizi çapası. Kıskaç yoksa (çapa yoksa) durum vahim. Gece güvenli bir koyda olduğunuzu düşünüp uykuya dalmışken sabah bir kalkıyorsunuz ki açık denizdesiniz. Maazallah…
Oysa böyle başlamamıştı öykü
3 Kasım 2002’de genel seçim vardı. Seçim öncesinde tüketici enflasyonu yüzde 37’e kadar inmişti. Sonra AKP dönemi başladı. Dönemin ilk yıllarında enflasyon düşüş eğilimini sürdürdü. Şubat 2004’te yüzde 9,5 ile tek haneye ulaştı. Ocak 2004-Aralık 2016 döneminin aylar itibariyle yıllık tüketici enflasyonlarının ortalaması 8.3 oldu.
Sonrası ise malum. Pandeminin Türkiye’de boy göstermesine kadar geçen dönemde – Ocak 2017-Şubat 2020 – sadece dört ay tek haneli, o da yüksek tek haneli enflasyon var. Kalanında çift hanede. Son beş-altı aylık dönemde ise kontrolden çıkan bir enflasyon görüyoruz.
Şüphesiz bu olguda uluslararası ölçekte artan enflasyonun önemli bir rolü var. Ancak şu noktanın altını çizmek gerekiyor. Hem enerji fiyatlarının hem de enerji dışı emtia fiyatlarının Şubat 2022’de ulaştığı yüksek değerler bir ilk değil. 2011-2014 döneminde hem IMF’nin hem de Dünya Bankası’nın ilgili endeksleri daha yüksek değerlere işaret ediyorlar. Oysa o dönemde Türkiye’de çift haneli enflasyon hiç gözlenmedi.
Kısacası, kendimiz ettik kendimiz bulduk.