2022 Macaristan seçimlerinin yankıları yalnız Macaristan’da değil, Türkiye’de de sürüyor. Macaristan ve Türkiye ekonomik, kültürel ve tarihsel olarak birbirilerinden oldukça farklı iki ülke olsalar da özellikle son on yılda maruz kaldıkları popülist yönetimler ve demokratik gerileme süreçleri açısından benzetiliyor ve yeniden demokratikleşme girişimleri açısından kıyaslanıyorlar. Bu sebepten, 2019 seçimlerinde Türkiye muhalefetinin elde ettiği seçim başarısı Macar muhalefetine ilham olmuştu. Aynı sebepten Macaristan’daki 2022 genel seçimleri Türkiye tarafından yakından izlendi, izleniyor ve Macaristan muhalefetinin mağlubiyeti anlaşılmaya çalışılıyor.
Macaristan seçimleri Türkiye cephesinden incelenedursun, peki ya Macar muhalefetinin bu mağlubiyetle ilgili özeleştirileri ne şekilde oldu? Onlar işlerin nerede ters gittiğini düşünüyor? Hatalı olan başbakan adayları mıydı? Yoksa kampanya mesajları mı? Ya da çok partili ittifak sistemi mi?
Geçtiğimiz hafta Reform Enstitüsü’nün gerçekleştirdiği bir toplantıda Macaristan Sosyalist Partisi milletvekili Attila Mesterhazy bu soruları değerlendirdi ve muhalefet ittifakı adına bazı özeleştiriler yaptı. Macaristan muhalefetine yönelik bu değerlendirmeler Türkiye muhalefeti için de uyarıcı nitelikte. Bunları şu şekilde özetlemek mümkün:
Krizlerin seçimlere etkisi
Macaristan’da seçim öncesi Türkiye’dekine benzer bir ekonomik kriz yoktu ama Ukrayna savaşının yarattığı bir kaygı ortamı vardı. Başbakan Victor Orban bu durumu bir güvenlik krizi olarak tanımladı ve böylece sağ siyasetçilerin güvenlik krizleri karşısındaki doğal üstünlüğünden faydalandı. İktidarı istikrar, muhalefeti belirsizlik olarak sunmak suretiyle kararsız seçmeni giderayak kendine çekti. Benim de bir süredir vurgulamaya çalıştığım gibi, sahip oldukları medya kontrolü ve asimetrik propaganda imkanının da katkısıyla, otokratik iktidarların değil dış kaynaklı krizler, kendi politikaları sonucu oluşan krizleri dahi kendi lehlerine çevirmeleri olasıdır. Bundan kaçınmanın tek yolu da muhalefetin krizin altını çizmekle kalmayıp, ülkeyi krizden daha hızlı ve ustalıklı çıkarabilek seçenek olduğuna seçmeni ikna etmesidir.
Çok partili ittifaklar
İttifak ve koalisyonların demokrasiye potansiyel katkıları büyüktür. Özellikle kutuplaşmış, çok sesliliğin ve toleransın siyasi kültüre çok yerleşmemiş olduğu toplumlarda, koalisyon pratiği çok kıymetlidir. Bu ortaklıklar “araçsal” motivasyonlarla başlamış bile olsa, eğer yeterince uzun sürdürülebilirlerse bir müddet sonra amacın kendisi olacak, yani demokratik bir kültür oluşturmaya başlayacaklardır. Kabul edilmesi zor talepleri rafa kaldırma, kabul edilebilir olanda uzlaşma, bir başka deyişle ılımlılaşma deneyimi, demokrasi kültürü için hazinedir. Fakat bu uzun soluklu bir süreç olduğundan ilk başlardaki çok parçalı tablo seçmene belirsizlik ve istikrarsızlık olarak yansıyabilir. Nitekim Macaristan’daki 6 partili ve içinde sağ ve sol uçları bulunduran muhalefet sanki iktidara gelir gelmez dağılacak ve iş yapamayacamış gibi yorumlandı. Oysa uzlaşıya ulaşmış ve “yönetmeye hazır” olduklarına dair şüphe bırakmamaları gerekirdi.
Ortak mesaj
Yukarıdaki faktörlerle ilgili olarak muhalefetin, hele de çok partili ise ve hele de medya üstünde orantısız kontrol sahibi bir iktidara karşı rekabet ediyorsa, kısa, net, ve çarpıcı bir ortak mesajının olması çok önemlidir. Macaristan’da iktidar “Savaş ya da barış” şeklinde tek bir mesajla kendini özetlemişti. Bu mesajı da medya üstünlüğü sayesinde her kanaldan seçmene iletmişti. Çok partili muhalefetin ise mesajları da çok çeşitliydi ve zaten seçmene erişecek kanal bulmakta güçlük çekerken bir de bu mesajlardaki çok seslilik devreye girince, söz konusu netlikten uzak kalınmıştı. Bir başka şekilde ifade edecek olursak, otoriter iktidarın güven ve istikrarı vurgulayan tek ve net mesajına karşı muhalefetin umut ve değişim duygularını ileteceği tek ve net bir mesajı olmalıdır ve bu mesaj asimetrik medya koşullarına rağmen seçmene ulaştırılabilmelidir. TV kanalları müsait değilse sosyal medyada, billboardlarda, afişlerde, gerekirse giyim eşyalarının üzerinde, o tek cümlelik (hatta bazen tek kelimelik) mesaj birçok kanaldan seçmene iletilmelidir.
Seçim ekonomisi
Ekonomik koşulların popülist iktidarlarda uzun vadede sorun yaratması beklenen bir durumdur. Seçmene kısa vadede hoş gelecek ve dolayısıyla yeniden seçilme imkanı sağlayacak, fakat uzun vadede maliyetli ve sürdürülmesi zor ekonomik politikalar popülist iktidarların alameti farikasıdır. Araştırmalar populist iktidarlar başa geldikten ortalama 10 sene sonra ekonominin net olarak kötüleştiğini göstermektedir. Ne var ki seçim arifesi uygulanan “seçim ekonomileri” yani, seçim öncesi gençlere, ailelere, emeklilere para transferleri yapmak, maliyetleri seçim sonrasına erteleyerek doğal gaz, elektrik, petrol gibi kaynakları sübvanse etmek, seçmenin ekonomi yönetimine dair algısını etkileyebilmektedir. Orban da seçimden önceki aylarda bunu uygulamış ve gerçekten de bu dönemde iktidar ve muhalefet oylarının arası hızla açılmıştır.
Doğru aday
Gelelim en can alıcı konuya. Kurumların zayıf olduğu pek çok ülkede olduğu gibi, Macaristan’da da “aday” faktörü 2022 seçimlerinde fazlasıyla önem kazanmıştı. Muhalefetin başbakan adayı Marki Zay’ın yedi çocuklu, dindar kimliğiyle muhafazakar Orban taraftarlarını kendine çekerken, diğer taraftan da muhafazakarlığa getirdiği modern yorum sayesinde sol kesimden oy alabileceği umulmaktaydı. Fakat sonuç öyle olmamıştı. Zay’ın göçmenler, aile, cinsiyet gibi konulardaki modern yorumu muhafazakar seçmene hitap etmemiş, muhafazakar mesajları ise sol seçmeni uzaklaştırarak protesto oyu kullanmaya itmişti. Neticede Zay her iki tarafa da yaranamamıştı. İlaveten, siyasal iletişimdeki eksiklikleri, sonuçlarını çok tartamadan sarf etmiş bulunduğu birkaç cümle (Ukrayna’ya asker ve silah yardımı yapabileceği gibi) Orban tarafından muhalefeti köşeye sıkıştırmak için kullanılmıştı. İktidarın medya üzerindeki kontrolü sayesinde muhalefetin bir hatası iktidar medyası tarafından orantısız boyutlara taşınabiliyordu. Şartlar böyle olunca, Mesterhazy’nin ifadesiyle muhalefet adayının “disiplinli bir iletişimci” olup kısıtlı medya görünürlüğünü sıfır hatayla kullanabilmesi, iktidardan gelecek hamleleri kıvrak bir biçimde bertaraf edebilmesi çok şeyi değiştirebilirdi.
Peki doğru aday nasıl biri olmalıdır? Aslına bakılırsa, doğru adayın uzun boylu bir tarifi de yoktur. Muhalefet adayı, oy aritmatiğiyle ya da adayın “özgeçmişine” göre değil seçmene verdiği duyguya göre belirlenmelidir. Kağıt üzerinde gerekli koşulları yerine getirdiği düşünülen bir lider, seçmende beklenen duyguyu yaratamayabilir. Özetle, adayın seçmenin kalbine hitap edebilmesi önemlidir. Mesterhazy’nin de ifade ettiği gibi, seçmen adaya çekim duyuyorsa zaten görmek isteyeceği çeşitli vasıfları ona projekte edecektir.
O halde en son olarak şunu söyleyelim. Otoriter iktidarların seçimleri adaletsiz bir yarış haline getirdiklerini biliyoruz. Ama unutmamak gerekir ki, otoriter iktidarlar bile, belli bir oranda seçmen rızası olmadan iktidarda kalamazlar. Bu yüzden belki de tüm seçim stratejilerinden daha mühim olan, seçmenle gönül bağını kurabilmek ve aynı anda hem heyecan hem de güven duygularını verebilmektir. Seçmenin kalbinde kazanan, er ya da geç galip çıkacaktır.