Diyanete Bağlı Kur’an kursunda çocuklara istismar; bir siyasi partinin il başkan yardımcısının bir büyükşehir belediyesi ihalesini alması; büyük bir derneğin eski başkanı’nın kokain davası ardından dernek faaliyetleri; bir büyükşehir belediye iştiraki şirketin ihale dosyaları hakkında soruşturma; bir iş insanı hakkında şüpheli beraat kararı; Cumhurbaşkanlığı idare işleri ile ilgili iddialar; bir hastane başhekiminin bir milletvekili önünde eğildiğini gösterir fotoğraf…
İçinizden merak ettiğiniz bir haber oldu mu bu liste içinde? Neler olmuş bir okuyalım dediyseniz, size kötü bir haberimiz var: Geçtiğimiz ay gazetelelerimizde, televizyonlarımızda, radyolarımızda yazılıp tartışılabilecek tüm bu haberlere, ayrıntılarına erişim engeli getirildi. Bunları yazan gazeteciler hakkında “kişilik hakları ihlali” ya da “ticari itibarı zedelemek” gerekçesiyle tazminat davası açıldı.
Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) her ay topladığı verilere göre yalnızca Nisan ayında 19 medya kanalındaki onlarca habere erişim engeli getirildi, 41 gazeteci haklarında düzenlenen iddianameler, süren davalar ve hapis cezaları ile uğraştı. 5 gazeteci darp edildi, gazeteciler kriz sebebiyle işinden oldu. Bir kadın gazeteci hamile olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldı, çıkarılabildi. Onun haklarını koruyacak mekanizmalardan yoksundu.
Basın Özgürlüğünde 180 ülke 149. sırada
3 Mayıs, Dünya genelinde Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak anılıyor. ÇGD’nin verilerine göre Türkiye’de 2021 yılında 219 gazeteci yargılandı, 32 gazeteci gözaltına alındı, 75 gazeteci saldırıya uğradı. Gazeteciler hakkında 48 yıl 11 ay hapis cezası verildi. Sınır Tanımayan Gazetecilerin her yıl bu günde yayınladığı Basın Özgürlüğü Endeksine göre Türkiye bu yıl, 180 ülke arasından 149. sırada yer aldı.
RSF, yayınladığı rapordaki Türkiye değerlendirmesinde “otoriterlik medya çoğulculuğuna meydan okuyarak Türkiye’de zemin kazanıyor. Eleştirel sesleri kısmak için tüm araçlar kullanılıyor” ifadelerine yer verdi.
Raporda, ulusal medyanın yüzde 90’ının hükümetin kontrolü altında olduğu, özellikle cumhurbaşkanlığı sisteminin yürürlüğe girdiği 2018 yılından itibaren “ekonomik ve siyasi krizin ülke üzerindeki etkisini öğrenmek için halkın bağımsız medya kuruluşlarına yöneldiği” belirtildi.
“Haftanın dört günü adliyede”
Türkiye’de medyanın siyasi aktörlerle kurduğu yakın ilişki AK Parti dönemine özgü değil, ancak bu dönemde eşi benzeri görülmemiş bir baskı ve siyasi propaganda aracına dönüştürüldü. RSF raporunun işaret ettiği yüzde 90 hükümet kontrolü ifadesi özellikle altı çizilmesi gereken bir nokta. Bu, 10 haber kanalından gazeteden radyodan yalnızca birinin hükümet ile ilişkisinin olmadığı anlamına geliyor. Bu kalan bir gazetenin ise hayatta kalma yolları, her zaman bağımsız ve kaliteli haber üretmek ve yaymak için ideal olmuyor. Bazen karşı-propagandanın, karşıt siyasetin, çıkar gruplarının kontrolüne düşüyor geride kalan bir gazete de.
Bu kontrol, özellikle hükümet ile ittifak halindeki hükümet ve özel sektörün reklam ve subvansiyonları hükümete yakın medya kuruluşlarına kanalize etmesiyle güçleniyor. Basın İlan Kurumu, RTÜK gibi denetleme ve düzenleme kuruluşları kayırma ve cezalandırma araçları olarak kullanılıyor.
Yargı bağımsızlığının geldiği noktada, Türkiye’de neler olduğunu okuyabilmemiz, olup bitenden haberdar olabilmemiz için çalışan gazeteciler her gün bir başka dava sebebiyle adliyelerde buluşuyor.
Bir gazetecinin sözlerini hatırlatmak gerek belki de: “Haftanın neredeyse dört günü adliyedeyim. Çalışmak gerçekten zor oluyor.”
Suçlanmaktan, tutuklanmaktan değil de işini yapamamaktan dert yanan tüm gazetecilerin basın özgürlüğü günü kutlu olsun.