Ben 27 Mayıs 1960 darbesini Anayasa ve Hürriyet Bayramı diye kutlayan nesildenim. İlk okulda, ortaokulda, lisede tatil günüydü 27 Mayıs.
Onun devrim değil, darbe olduğunun ve ülkenin Başbakanı (Adnan Menderes), Dışişleri Bakanı (Fatin Rüştü Zorlu) ve Maliye Bakanını (Hasan Polatkan) idam sehpasına göndermenin kutlanacak bir şey olmadığını anlamam için lise yıllarından itibaren eşitlikçi ve özgürlükçü sol düşünceyi benimsemem gerekti. Bunda, itiraf etmeliyim ki 12 Mart 1971 darbesi ardından, ilkel bir yaklaşımla, sırf intikam aldığını sanarak üç devrimci gencin (Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan) idam sehpasına gönderilmiş olmasına duyduğum tepkinin de payı vardır. Toplumsal gelişmelere idamlarla, hapislerle, yasaklarla müdahalenin ancak daha fazla acıya ve geri tepmeye yol açacağı ortada.
Bundan ders çıkarmayanlar da ortada.
Kendisini solda ve özgürlükçü olarak tanımlayanlar arasında hala 27 Mayıs’a devrim diyenlerin olduğunu görmek de üzüntü veriyor. Tutumları tepkiseldir. Bayar-Menderes rejimini alaşağı ettiği için 27 Mayıs’ı kutsarken, kendilerine karşı da kullanılan şiddeti kutsamış oluyorlar.
İktidara reformcu olarak gelmişlerdi
Meraklısı İçin Darbeler Kitabı’nda 27 Mayıs darbesinin ayrıntılarıyla incelemiştim.
Cumhurbaşkanı ve CHP lideri İsmet İnönü, Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşının ateşinden koruyup sağ salim çıkarmayı başardı. Ancak Savaş sonrasında kurulan yeni dünya düzeninde safını Batı dünyasında seçti ve bu dünyada artık baskıya dayalı tek parti rejimin geçerli olamayacağını anladı. Tamamen düzmece kokan 1946 seçimlerinde zar zor ayakta kalsa ve ABD ile yolu NATO’ya çıkacak askeri anlaşmalara imza atsa da kendisi de İstiklâl Savaşı kahramanlarından olan Celal Bayar’ın CHP’den çıkardığı Demokrat Parti’ye 1950 seçimlerinde yenildi.
Demokrasi, hürriyet ve kalkınma vaadiyle iktidara gelen Bayar-Menderes ikilisi, kısa sürede seçimle geldikleri iktidardan seçimle gitmemek için her türlü adımı atmaya başladı. Seçim kanun kurallarını değiştirdiler. TBMM’yi çoğunlukta olanlar için hükümetin kararlarını formalite icabı onaylayan bir oy makinesine dönüştürdüler; İncirlik Üssünün kuruluşuna izin veren gizli anlaşmanın Meclis’ten nasıl bir kumpasla geçirildiğinin hikayesi kitapta var örneğin.
27 Mayıs dersleri
Keza 1958’de İsrail ve İran ile imzalanan gizli “Trident” anlaşması için İsrail’in kurucu lideri David Ben Gurion’un Ankara’ya yaptığı ziyaret halktan da Meclis’ten de gizlenmişti. Yıllar sonra, 1979 İran İslam devrimiyle ABD’nin Tahran Büyükelçiliğinde bulunan belgelerle gün ışığına çıktı.
Mayıs 1958’de yapılması gereken seçimlere dek ekonominin daha da kötüleşeceğini anlayan hükümet 1957’de erken seçim ilan etti. DP’nin aldığı oylar yüzde 50’nin altına düştü ama adaletsiz seçim sistemi nedeniyle DP yüzde 48 oyla 424 milletvekili çıkarırken CHP yüzde 41 oyla bunun yarısından az, 178 milletvekili alabildi. Demokrasi büyüsü bozulmuştu.
Bayar-Menderes, belki de İttihat ve Terakki kökenlerinin etkisiyle çareyi baskıyı artırmakta buldular. Örneğin gazetelere hükümetin tekziplerini, tekzip olduğunu da söylemeden yazma zorunluluğu getirildi. İnönü’ye yapılan saldırının haber yapılması, muhalefet milletvekillerinin TBMM kürsüsünden yaptığı konuşmalara yer verilmesi dahi yasaklanıyordu. DP’nin yönettiği Meclis komisyonlarına savcı yetkisi verilmesiyle kuvvetler ayrılığı kavramı da ortadan kalkmış oluyordu.
Darbe yüzünden geçmişi tartışamamak
27 Mayıs darbesini hazırlayan cuntanın ordu içinde örgütlenmesi de bu yıllarda başladı. Cuntanın en önde üyelerinden birisi, ABD ile imzalanan askeri anlaşmalar uyarınca eğitim için ilk gönderilen 16 subay arasında yer alan Albay Alparslan Türkeş idi. Tamamı İstiklal Savaşında yer almış artık en üst rütbeye gelmiş subaylar, bu örgütlenmeyi fark etti, ama oralı olmadılar. Genç subaylar darbeyi yapınca, darbeye el koydular. 27 Mayıs bu bakımdan “darbecilerden gasp edilmiş” bir darbedir.
Biz bu darbe yüzünden 1950 döneminde yapılan hataları bugün dahi tartışamıyoruz.
Çünkü başbakanını, dışişleri ve maliye bakanını iktidar kavgasında öldürmüş bir ülke olmanın yükünü hala omuzlarımızda taşıyoruz. 27 Mayıs darbesi Bayar-Menderes döneminin hatalarını görüp bugünlere ders çıkarmamız üzerine ağır bir perde örtüyor. Her tartışma iktidar sahipleri tarafından “ne demek istiyorsun?” sorgusuyla bastırılıyor.