Marmaris’te çıkan orman yangının ardından muhalefetten yükselen eleştirilere sert yanıt veren MHP Lideri Devlet Bahçeli kürsüsünden CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na seslenmiş, “Sen orman yangınlarını nereden bileceksin” demişti.
CHP lideri Kılıçdaroğlu ise Birleşmiş Milletlerin yayınlarında Akdeniz havzasında gün geçtikçe daha fazla yangınların olacağını yazdığını söylemiş, Bahçeli’ye “Orman yangınlarının olacağını bütün dünya biliyor” diyerek yanıt vermişti.
Daha önce Birleşmiş Milletlerin iklim değişikliği ile ilgli programlarını izleyen bir kişi olarak Akdeniz üzerinde hidrolojik, tarımsal ve ekolojik kuraklıklar ile yangına elverişli hava koşullarında artış öngörüldüğünü, ben de yazmıştım.
İklim değişikliğinin etkilerini seller ve kuraklık ile yaşamaya başlayan bir coğrafyada öngörüde bulunmak ve önlemleri almak yöneticilerin sorumluluğu iken Bahçeli’nin “nereden bileceksin” sorusunun cevabını bulmak için konunun uzmanlarından yangın ekolojisi uzmanı ve çevre bilimci Prof.Dr.Tuncay Neyişçi* ile sohbet ettik.
- Ormanlarda yangın çıkacağını söyleyenlere başka anlamlar yüklenmeye çalışıldığı bir süreçte, sormak isterim: Ormanlar neden yanar?
Aslında yanan orman değil bir fotosentez ürünü olan birkisel maddedir. Bitkisel madde herhangi bir nedenle ayrıştığı ya da yandığında depolamış olduğu bu enerjiyi açığa çıkarır. Yangında bu enerji kısa sürede açığa çıkarken ayrışmada süre uzar. Aynı durum hayvanlar için de geçerlidir. Bu nedenle dünyamızın neresinde olurlarsa olsunlar ya da türleri ne olursa olsun bitkiler yanarlar. Orman kabaca bir bitkiler topluluğudur ve bu nedenle yanıcıdır. Örneğin, Sibirya gibi kuzeyin soğuk bölgelerindeki ormanlar 300 yılda bir yanarlarken sıcak ve kurak Akdeniz Bölgesi için bu süre 10-30 yıla düşebilir. Açık alanda gerçekleşen orman yangınları, meteorolojik, sosyolojik, ekonomik, topoğrafik, vb. pek çok kontrol edilemeyen parametre tarafından etkilendiğinden öngörülmesi çok güç bir olaydır.
Yanıcı maddenin ateş alıp yanabilmesi için, yıldırım, sigara izmariti gibi bir kıvılcıma yani ısı kaynağına da ihtiyaç var. Bu büyük ölçüde (yüzde 90) ihmal, kasıt, dikkatsizlik gibi nedenlerle insanlar tarafından sağlanıyor. Denklem atmosferimizin yaklaşık beşte birini oluşturan oksijenin katılımıyla tamamlanıyor. Bu sayılan üç temel etmen dünyamızın neredeyse her köşesinde hazır ve nazır olduğundan dünyamızın orman olan her noktasında farklı sıklık ve şiddette de olsa orman yangını çıkabilir. Bu işlerle uğraşanların, bu işlerden sorumlu olanların yapacağı ilk önemli iş bu gerçeğin anlaşılmasını sağlamaktır.
Demek istediğim şu: Orman Genel Müdürlüğü (OGM), ilgili akademiler ile sivil toplum kuruluşları, uzun yıllardan beri tutulmakta olan istatistiki verilere de dayandırarak, kamuoyunu işin ciddiyeti konusunda bilgilendirmek zorundadır. Örneğin yangın mevsimi başlamadan bu yıl (80 yılın ortalaması olarak) yaklaşık 2 bin orman yangının çıkabileceğini ve 10 bin hektar orman alanını etkileceğini açıklamalıdır. Hemen ardından, bu yangın sayısının 1800’e 1500’e, yanan alan büyüklüğünün 9000, 7000 hektara, hatta daha küçük değerlere düşürülebilmesi için çalışacaklarını, ancak bunun kamuoyunun aktif destek ve katılımı olmadan asla başarılamayacağı vurgusunu yapmalıdır.
OGM kamuoyunun güvenli ve inançlı katılımını sağlamak için bu tür gerçekçi adımlar atmadığı gibi yanan alanların büyüklüğünü yaklaşık üç kat daha küçük göstermeye çalışarak ya da kullanılan hava aracı sayısını abartılı vererek güvenilmezliğini pekiştirmektedir. Kamuoyunun güveni ve desteği sağlanmadan orman yangınları sayı ve alan olarak artmaya devam edecektir.
- Ülkemizde orman yangınları neden yönetilemiyor? Siz, “Yangını mümkün olan en kısa sürede söndürmek, herzaman ve her yerde, yangın riskini ortadan kaldırmak anlamına gelmez.” diyorsunuz. Ne demek istiyorsunuz?
OGM orman yangınlarını yönetmeyi değil orman yangınlarıyla mücadele etmeyi tercih ettiği için yönetemiyor. Yangınla mücadele ile yangın yönetimi kavramları arasında çok önemli farklılıklar var. Yangınla mücadele ne pahasına olursa olsun çıkan yangınları en kısa sürede söndürme odaklı iken yangın yönetimi yangını orman ekosisteminin doğal bir parçası olarak görür ve gerektiğinde yangını bir yönetim aracı olarak da kullanabilir. Yıllardır uygulanan agresif yangınla mücadele çalışmalarının, beklenenin aksine yangın sayısı ve yanan alan büyüklüğünün ve yanma şiddetinin artmasına yol açtığı bilimsel olarak kanıtlandıktan sonra yangın yönetimi stratejisine geçilmiştir. Paradoksal görünen bu durumu şöyle açıklayabilirim. Çıkan yangın çıktığı alanda yangın için gerekli olan koşulların oluşmuş olduğunun işaretidir. Hızla söndürülmesi, geri kalan alanlarda yanma koşullarının ortadan kaldırılmaması durumunda, bitkiler büyümeye, yaprak ve kuru dallarını dökmeye devam edeceklerinden, alandaki yanıcı miktarının artmasına neden olur. Daha sonraki yıllarda aynı alanın bir başka noktasında çıkabilecek bir yangın daha şiddetle yanabilecek ve büyük yangına dönüşebilme riski artacaktır. Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya gibi gelişmiş ülkeler ile ülkemizde de son 30-40 yılda büyük ve şiddetli yangınlardaki artışın arkasındaki temel neden budur. Tek yönlü söndürme yaklaşımı ormanlarımız içindeki yanıcı miktarının artmasına neden olarak yangın şiddeti ve yanan alanın büyümesine yol açmıştır. Büyük yangınlar toplam yangınların yüzde 1 ya da yüzde 2 sini oluşturmalarına karşın bütçe kaynaklarının yüzde 95’ini kullanırlar ve bu nedenle kamuoyunun dikkatini çekerler.
Yangınların neredeyse tamamının (yüzde 90) insan kaynaklı olduğunu ifade eden OGM’nin insanların yangına neden olma olasılıklarını düşürebilecek çalışmalara girişmiyor, kamuoyunun güçlü desteğini alabilmek için çok isteksiz davranıyor olması da bu agresif yangınla mücadele anlayışının bir sonucudur. Bütçe kaynaklarının neredeyse yüzde 75’i söndürme odaklı kalemlere (en büyük pay hava araçlarına ayrılıyor) ayrılırken kamuoyu oluşturma ve farkındalık yaratmak için hemen hiç kaynak ayrılmıyor olması da bu saptamayı destekler. OGM’nin öncelikli olarak gerçekleştirmesi gereken, yangın öncesi, sırası ve sonrasında neyi, niçin ve nasıl yapması gerektiğini sular seller gibi bilen, iyi eğitilmiş bireylerden oluşan orman yangınlarıyla birlikte yaşamaya uyumlu topluluklar yaratmak ve yaşatmak olmalıdır.
Yangın yönetimi stratejisinde yanıcı azaltma, doğal nedenlerle çıkan yangınlara müdahale etmeme, yangını ekolojik bir araç olarak kullanabilme, orman yangınlarıyla birlikte yaşamaya uyumlu topluluklar yaratma gibi çok farklı yaklaşımlar uygulanabilmektedir.
Ülkemizde ısrar ve inatla tek boyutlu, agresif yangınla mücadele stratejisi uygulanmaktadır.
Bir başka önemli konu da OGM tarafından belirlenen yangın istatistiklerinin ne denli güvenilir ve olguyu anlamaya yardımcı olabilecek ayrıntı düzeyinde olduğudur. On yıllardan beri sunulan istatistiki verileri hemen hemen hiçbir önemli değişime uğramadan tekrarlanıp duruyor olmasıdır. Nedeni bulunamayan, saptanamayan yangınların oranı hala çok yüksek ve ayrıntılardan yoksun olmasıdır. Örneğin ihmali ya da dikkatsizlik gibi genel başlıkların cinsiyet, sosyal ve eğitim seviyesi gibi önemli alt başlıklara dağılımı konularda bilgi bulunmamaktadır.
- Her yangın sonrası helikopter ve uçak yoksunluğunu konuşuyoruz. Aslında öncelikle neleri konuşmamız ve uygulamamız gerekiyor?
Üç konuyu öncelikli olarak çözüme kavuşturup yaşama geçirme zorunluluğumuz var;
Birincisi; yanma riski düşük, yangına dirençli ormanlar oluşturmak ve yönetmek. Bu, bir yandan ormanlarımız içindeki yüksek miktarlara ulaşmış yanıcı miktarlarını, en riskli alanlardan başlayarak, yöreye uygun yöntemlerle azaltmak ya da ateş alma olasılıklarını düşürmek anlamına gelir. Diğer yandan da, yangına dirençli, yanma riski düşürülmüş ormanlar kurmak ve yönetmeyi gerektirir. TÜBİTAK desteği ile gerçekleştirilmiş bir çalışmada denetimli yakma tekniği uygulanarak orman içindeki yanıcı miktarının yüzde 80 oranında azaltılabileceği ortaya koyulmuş olmasına karşın uygulamaya geçirilememiştir. Bu uygulanması kolay, riski ve maliyeti düşük buna karşılık ekolojik katkısı da olan etkin bir yöntemdir.
Yine TÜBİTAK destekli bir başka araştırma ile yangına dirençli orman kurabilmenin ilkeleri belirlenmiş, şemaları çizilmiş, deneme alanları kurulmuş olmasına karşın uygulayıcıların ilgisini çekmemiştir. Bu modelde özellikle yeni kurulan ormanların sık dikilmiş servi perdeleri ile yangına neden olan rüzgarlara karşı korunması ilkesi getirilmiştir. Ormanların rüzgarlara karşı korunması, bir başka ifade ile orman içinde rüzgar hızının azaltılması, yangının çıkma olasılığı ve çıkması durumunda yayılma hızının düşmesine yol açar. Aslında servi (özellikle piramidal servi) hem güç yanan ve hem de kuraklığa çok dayanıklı olması nedeniyle alevlerin engellenmesine olduğu kadar iklim değişimine karşı da ormanlarımıza destek verebilecek bir tür ve önlemdir.
Yanıcı yükü azaltılmış ve sık dikilmiş servi perdeleri ile yangına neden olan rüzgarlara ve alevlere karşı kuşatılmış ormanlarımızın yangınlardan olumsuz etkilenme olasılıkları önemli ölçüde düşürülmüş olacaktır. Ve maalesef bu konu da ilgili kurumların ilgisini çekememiştir.
İkincisi: Orman yangınlarıyla birlikte yaşamaya uyumlu topluluklar yaratmak ve yaşatmak. Bu konu özellikle Büyükşehir Belediye yasasının yürürlüğe girmesinden sonra öncelik ve aciliyet kazanmıştır.Yaşanan yangınlar, özellikle yangınlar sırasında ve sonrasında ne büyük kargaşalar yaşandığını gözler önüne sermiştir. Tanıklığını yaptığımız yangınlar bırakın orman köylüleri ya da mahallelilerini bir kenara, OGM personelinin bile neyi, niçin ve nasıl yapacağı konusunda yeterli beceri ve donanıma sahip olmadıklarını açıklıkla ortaya koyuyor. Bu nedenle orman içi ve bitişiğinde yaşayanlardan başlayarak toplumun tüm katmanlarının yangın öncesi, sırası ve sonrasında neyi, niçin ve nasıl yapması gerektiği konularında eğiterek uyumlu bir toplum oluşturma çalışmalarına bir an önce başlanmalıdır. Orman yangını gönüllüsü yaratmanın ilk ve temel adımı da bu olmalıdır.
Üçüncüsü: Etkin, iyi eğitim görmüş ve uygun donanıma sahip yer ekiplerine ve bunlara destek sağlabilecek, birlikte uyum içinde çalışabilme yeteneğine sahip hava ve kara araçları filosunu oluşturmak. Uçak ve helikopter filoları ancak ve ancak bu üç koşul yerine getiridiğinde etkin bir biçimde kullanılabilirler. Yangın cephesi kilometrelerle ölçülen, yangın şiddetinin çok yüksek olduğu üç boyuta ulaşmış yangınların uçak ve helikopterlerle söndürülebilmesi olası değildir. Yetkilerin 350 hektarlık bir alana yayılmış şiddetli bir yangını 20 helikopter ve 14 uçakla söndürmeye çalıştıkları gibi abartılı beyanlarını sıklıkla duymaktayız.
Bu alana ayrıntılı ve güvenilir orman yangını istatistikleri oluşturma, yangıların gelişim süreçlerini kayıt altına alma, rapora bağlama, yangın çıkış nedenlerini titizlikle araştırabilme, karşı ateş ve denetimli yakma tekniklerini kullanabilme yeteneğine sahip kadroların yetiştirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması da dahil edilmelidir.
- Orman Bakanlığı neleri iyi yapmıyor ki biz her yıl aynı kaderi yaşıyoruz? Mücadele için ayrılan bütçe yeterli mi? Verimli kullanılıyor mu? Bina yangın yönetmeliğinde ve sistem kurulumunda sivil toplum örgütleri ve üniversitelerin de çabalarıyla çok yol alındı. Orman Bakanlığı veya devletin ilgili birimleri bu konuda nasıl bir işbirliği içinde?
Üzgünüm ama, bırakın neyin iyi yapıldığını, ne OGM ve ne de sayıları onu aşmış Orman Fakültelerinin yapmaları gerekeni yaptıklarını düşünmüyorum. Bu söylediğim maalesef ülkemin, sorumluluk alanları bağlamında, neredeyse tüm kurum ve kuruluşları için de geçerlidir. Ülkemizde hala iyi yetişmiş bir tek yangın uzmanı yok. Bu alanda birçok araştırma yapmış bir orman yangınları ekolojisi uzmanı olarak kendimi de dahil ediyorum. Yangın, özellikle de orman yangınları konusunda uzman olabilmek kolay bir iş değildir. İsteseniz de olamazsınız. Başkalarının çalışmalarına, deneyimlerine, ürettiği verilere ihtiyacınız var. Yani konu tekil değil. Bizde olmayan bu. Ama bakanımız bile, yangın sayıları ve yanan alan büyüklüklerini karşılaştırarak ABD den ileride olduğumuzu söyleyebiliyor. Televizyonlarda ya da medyada hiç konusu orman yangını olan uzman bir akadamisyen ya da teknisyene rastladınız mı? Orman yangınları konusunda ABD’nin 1000 bilimsel çalışmasına karşılık bizde ancak 1 bilimsel yayın karşı gelmektedir. Yaklaşık yüzyıldan beri orman yangınlarıyla mücadele eden kurumun geçmişte kalan büyük orman yangınları konusunda hazırlanmış ayrıntı, eleştirel, rapor hazırlama ve arşivleme geleneği olmadığını düşünüyorum. Bu bilgiler olmadan uzman olmak olası değildir. Orman yangınları fedarlık ve cansiperane çalışmalarla değil bunlara ek olarak yüksek yerel bilgi ve deneyimle yönetilebilir.
Özetle, ne toplum ne akademi ve ne de teknokrat kadroları olarak iyi durumda değiliz. Sevimsiz bir saptama olduğunun ben de farkındayım, ancak çıplak gerçek budur.
OGM bırakın sivil toplumu orman içinde yaşayan, yangından doğrudan etkilenen orman köylüleri ile bile ortak çalışmayı reddediyor.
Orman içinde ve bitişiğinde pekçok farklı kullanıma kolaylıkla izin verilebiliyor. Orman içi ve bitişiğinde verilen her kullanım izni yangın riskini artırır bu kesin. O nedenle verilen her izin için (verilip verilmemesi tartışmasından bağımsız olarak) orman yangını riski ile ilgili çift yönlü talepler ve koşullar belirlenmeli, eğitimler ve davranış değişimlerinin yaşama geçirilmesi güvence ve imza altına alınmalıdır. Alınmadığı taktirde sorumluluğun OGM’ye ait olduğu net olarak belirlenmelidir. Orman içi ve bitişiğindeki başta turistik tesisler olmak üzere, hiçbir yapı orman yangını tehlikesi ile ilişkili olarak belirli standartlarda koruma altına alınmamıştır. Geçtiğimiz yıl yaşanan yangınlarda orman bitişiğindeki stratejik bir yapı olan termik santral için bile orman ile arasında güvenli bir şeridin yanıcılardan temizlenmemiş olduğunu ortaya koymuştur. Bu alanda çok eksiklerimizin olduğu ve bu konuya ilgi gösterilmediği kesindir. Mala ve cana zarar veren yangınlar öncelik aldığından, zaten düzensiz seyreden orman yangınlarıyla mücadele çalışmaları bütünüyle kontrolden çıkabilmektedir.
- Orman yangınlarında yapı ve insan faktörünün etkisi nedir? Ne tür önlemler alınmalıdır. Yangın dönemi başında, yangınlar gerekçe gösterilerek ormana girişler ve ormanda piknik yapmanın yasaklandığını görüyoruz. Siz bu önlemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada ciddi bir politika değişikliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. OGM insanların ormanlar üzerindeki olumsuz etkilerini nasıl azaltacağının derdinde. Sürekli, anız yakmak, piknik yapmak, ormana girmek yasak gibi yasaklamalar koyuyor. Tamamiyle yanlış. Oysa OGM’nin temel işlevi ve sorumluluğu ormanların insanlar üzerindeki olumlu etkilerini en üst noktaya çıkarılabilmesi olmalı. Bırakın insanlar ormanın sunduğu hizmetleri kullanabilsinler. Bu arada siz onlara orman yangınlarını önlemede sorumluluk bilinci verebilirsiniz. Yangın tehlikesi var diye ormanlarda piknik yapmayı ya da girip çıkmayı yasaklamak yerine yeterli nicelik ve nitelikte piknik alanını hizmete sunmak ve bu alanlarda insanların ormanlar konusunda bilinç ve farkındalıklarını yükseltecek programlar uygulamak çok daha etkili olmaz mı? Tüm bunlara bakınca galiba OGM olmasa ormanlarımız daha az yanar diye düşünüyorum.
Son söz
Daha alınacak çok yolumuz olduğunu görebiliyoruz değil mi?
Yönetime aday siyasi partilerin de orman yangınları ile mücadele konusunda programlarında özel bir başlık açmaları ve bütüncül politikalarla karşımıza çıkmalarını beklemek hakkımız. Çünkü ormanlar iklim değişikliği ile mücadelede en önemli araçlarımızdan ve ormanlarımız yanarsa ciğerlerimiz yanar.
* Prof.Dr.Tuncay Neyişçi: Üniversite öncesi eğitimini İzmir’de tamamladı. İÜ Orman Fakültesinden mezun oldu. Yangın ekolojisi konusundaki doktorasını 1986 yılında tamamladı. Rektörün daveti üzerine 1990 yılında Akdeniz Üniversitesi’ne geçti ve Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezini kurdu. UNESCO SEMEP projesi ulusal koordinatörlüğü görevini 1994-2008 yılları arasında yürüttü. Profesyonel Turist Rehberliği yaptı. 2014 yılında emekli oldu. Halen AÜ Turizm Fakültesinde İngilizce ders vermektedir.