Geçen hafta 30 Haziran – 1 Temmuz günleri, 13 değişik kurumdan 50 akademisyen, Ankara’da, daha önce ziyaret ettiğimiz Türkiye Barolar Birliği’nin konferans salonundaydık. “Türkiye Yükseköğretim alanının yeniden yapılandırılması“ başlıklı bir çalıştay düzenledik. İçimizde üç eski rektör, 10 civarında rektör yardımcısı, bir o kadar dekan, enstitü müdürü, anabilim dalı başkanı vardı: hepsi 20-30 sene bu görevleri yürütmüş, üniversite yönetiminde tecrübeli akademisyenler. Bazıları akademisyenliğe YÖK’ten önce başlamış; YÖK ile devam etmiş, hayatı YÖK’le geçmiş insanlar. YÖK kaldırılınca üniversitelerin nasıl yönetileceğini konuştuk, hayal kurduk.
Çalıştayımızı değerli rektörler Prof. Dr. Gülsün Sağlamer, Prof Dr. Üstün Ergüder, Prof. Dr. Nevzat Özgüven ve Prof. Dr. Canan Atılgan mevcut durumu ve sorunları ortaya koyan konuşmaları ile açtı. Bilim akademisi Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Yeşim Atamer, “Bir yükseköğretim kanunu neyi düzenlemeli (ve neyi düzenlememeli)?” başlıklı konuşması ile sonlandırdı.
Altılı masa altı masamıza kulak verdi
Konularımızı altı başlık etrafında toparladık: 1. İdari özerklik; 2. Mali özerklik; 3. Akademik özerklik. 4. Şeffaf, hesap verebilir, katılımcı akademik ve idari yönetim; 5. Kalite güvencesi ve performans; 6. Akademik değerler. Bu başlıkları masalara bölünüp tartıştık; üniversitenin geleceğini konuştuk. Hayalimizdeki üniversiteyi kurmak için, nasıl bir yönetim sistemi istediğimizi yazdık; anlattık. Kime mi? Yeni üniversite yasasını yapacak milletvekillerine. YÖK’ü kaldırma sözü veren Altılı Masa, bizim altı masamıza kulak verdi. Değerli milletvekilleri Lale Karabıyık, Sibel Özdemir, Yıldırım Kaya, Selin Sayek Böke ve diğer parti temsilcileri çalıştayımıza katıldı; onlara anlattık; anlatmaya da devam edeceğiz. Üniversitelerin konuşması, tartışması lazım.
Deli gömleğinden kurtulma zamanı
Anayasamız, “üniversiteler özerktir” diyor. Bu ne demek? Her bir üniversite özerktir demek. Demek ki, her üniversite nasıl yönetilmek istediğini tartışmalı. Şimdiye dek, hepimize aynı elbise giydirildi. Nasıl bir elbise derseniz, elinizi kolunuzu bağlayan, hiç bir şey yapmanıza izin vermeyen bir deli gömleği. YÖK’ü kaldırıp bu deli gömleğinden kurtulmanın zamanı geldi. Herkes ne elbise giymek istediğine kendisi karar vermeli.
Türkiye’de 200’den çok üniversite var. Hiç biri birine benzemez. 100 yaşını deviren, ya da yaklaşan üniversiteler var; son 10 senede kurulmuş olanlar var. Devlet üniversiteleri var; vakıf üniversiteleri var. Yüksek okul niteliğinde olanlar var; araştırma üniversiteleri var. Hepsinin tek tip elbise giymesi mümkün mü? Her grup için ayrı bir çerçeve yasa olabilir; sonra her bir üniversite bu çerçevenin içini nasıl dolduracağını kendisi belirleyebilir. Bunun için üniversiteler konuşmalı, tartışmaya başlamalı. Bu çalıştay, ilk adımımızdı.
Hayal edelim
YÖK’ün kaldırıldığını, üniversitelerin anayasada tarif edildiği gibi özerk olduğunu düşünelim. Özerk dediğimizde, hem akademik özerklik, hem de idari ve istihdamı da kapsayacak şekilde mali özerklikten bahsediyoruz. Bu üniversitenin, daha ileriye gitmesini, diploması her yerde geçerli, mezunları tüm dünyada aranıp saygı uyandıran, araştırmaları ile ülkesinin ve dünyanın bilim, sanat ve kültürüne katkı yapan, ürettiği bilgi ile ülkesinin ekonomisini ileri götüren bir üniversite olmasını istiyoruz. Özerklik bunu sağlayacak mı? Sağlaması için, kuşkusuz pek çok şeye gerek var: Mali kaynaklar, en iyi öğretim üyeleri, çok iyi öğrenciler; ve özgürce bilim, fikir, sanat üretilen canlı bir üniversite ortamı. Bunu nasıl sağlarız?
Üniversitenin en önemli kaynağı, alanında en iyi öğretim üyeleridir. Bu kişileri çekecek ortamı ve kaynakları sağlamanız lazım. Sonra da onlara sormanız gerek: Ne çalışmak istiyorsunuz? Özgürce çalışın; istediğiniz gibi öğrencilerinizi eğitin; istediğiniz araştırmaları yapın. Demek ki üniversitede kararlar, aşağıdan yukarıya doğru alınmalıdır. Ancak öğretim üyeleri, idari işleri sevmezler: Bunları onların üstünden alacak, onların önünü açmak için çalışacak yöneticilere gerek var: Bölüm başkanları, dekanlar, rektör.
Değişik üst yönetici belirleme modelleri
Akademik yöneticiler ne şekilde belirlenecek? Her üniversite bunu kendisi tartışıp belirleyebilir: Seçim yapılırken her öğretim üyesinin bir oyu mu olacak; yoksa birimleri dengelemek için farklı temsil biçimleri mi olacak; seçim tek turlu mu olacak yoksa çok turlu mu olacak? Aday belirleme kurulu olup adayların yeterliklerini belirleyecek mi? Değişik modeller geliştirmek ve uygulamak üzere ayrıntılar üniversitelere bırakılabilir.
Ancak seçilen yöneticinin yetkilerini dengeleyecek, ortak akıl ile, farklı paydaşların taleplerini dengeleyerek karar almasını sağlayacak yapılar mutlaka olmalı. Mümkün olduğunca katılımcı, öğretim üyelerinin görüşlerini alabileceğiniz yönetim yapıları kurmanız gerek. İstihdam kararları ve akademik kararların en alt birimlerde alınması esastır. Katılımcı, demokratik bir yönetim için, ihtisas komisyonları kurulmalı, konular buralarda ele alınmalı. Üniversite, küçük bir ülke gibi, kendi yasama organı Senatosu, yürütme organı yönetim kurulu ile yönetilir. Rektörün bu kurullara karşı sorumlu olduğu, onlara hesap verdiği bir yönetim yapısını kuracak bir çerçeve yasa gerekli.
Yükseköğretim üst kuruluşları
Üniversiteleri bu şekilde kendi haline bırakırsak her şey yoluna girer mi? Şeffaflık, hesap verebilirlik ve denetlenebilirlik nasıl sağlanacak? Bunun için bazı yükseköğretim üst kuruluşları gerekli. Birincisi, koordinasyon sağlayacak ve genel poltikaları geliştirecek, planlama yapacak bir kurul. İkincisi, denetim yapacak ve kaynakların kullanımını bilimsel çıktılara bakarak değerlendirecek, bağımsız bir denetleme kurumu. Üçüncü olarak bir etik kurul. Bir sonraki toplantımızda yükseköğretim üst yapılanmasını ele alacağız.
Türkiye yükseköğretim alanını bu şekilde yeniden yapılandırsak, nasıl olur? Hayal etmesi bile güzeldi. İyi olacağını biliyoruz; çünkü biz bu hayali yaşadık. Hayal etmekten vazgeçmeyeceğiz.