Sağlıkta şiddet giderek yükselen bir sarmalda. En son bayram günü Çukurova Devlet Hastanesi Acil Servisinin bir güruh tarafından darmadağın edilmesiyle işler çığrından çıktı.
Sağlıkta şiddet bu noktaya adım adım geldi. Evet çok katmanlı bir sorun. Evet, toplumdaki genel şiddet ortamından besleniyor. Evet “sağlıkta dönüşüm” denen Dünya Bankası-AKP patentli özelleştirme, ticarileştirme modeli yüzünden sağlık çalışanlarıyla vatandaşlar sürdürülemez bir sistemin içinde birbirlerine hasım haline getirildiler. Evet bunların çözümü bugünden yarına olmayacak, bu modelin değişmesi, onun zehirli etkilerinin temizlenmesi zaman alacak. Bunların farkındayız daha önce de yazdık. Ama bugün gelinen nokta, bu uzun dönemli çözümler için beklemeyi imkansız kılıyor.
Hastaneler savaş alanı gibi
Şu anda hastaneler savaş alanı gibiler. Önüne gelen mafya, çete, kabile grubu basıyor, istediği gibi kırıyor, döküyor, darp ediyor, öldürüyor. Sonra da hiç bir şey yapmamış gibi hastasını alıp bir başka hastaneye sevk edilebiliyor. Giderken de geri dönüp öldüreceği tehdidini yapmakta bir engel görmüyor. Hiç bir gözaltı olmuyor, kimse ciddi bir ceza almıyor.
İş orada kalmıyor, yandaş medya kalemşörlerinden, Cumhurbaşkanı danışmanlarına (!), ağzından çıkanı kulağı duymayan imamlara, sayıları, ne hikmetse 7-8 Temmuzda pıtrak gibi artan Doktor ünvanlı troll hesaplara, 8 Temmuz’da kurulup yalnızca tek bir haber yayınlanmış sahte Konya Haberleri sitelerine, bir yalan haber ve nefret yayma ordusu hekimlere saldırıyor. Hadi bunlar gri alandaki münferit insanlar diyelim. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı çıkıp doğru olmadığını bile bile “doktorlar yoğun bakımlarda hastalarını bırakıp” eylem yapamaz diyor. Bugüne kadar doktor eylemlerinin hiç birinde ne yoğun bakımlarda, ne acillerde hastalar bırakılmadı. Bu birimler çalıştı. Bu ülkenin hekimleri, şükür ki sorumluluklarını siyasetçilerden çok daha iyi biliyorlar.
Gelinen noktada işler sağlık çalışanlarının, huzur içinde ve can güvenliği ile çalışma hakkının ortadan kaldırılmasının yanında, vatandaşın ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetini huzur ve can güvenliği içinde alma hakkının da ihlali noktasına ulaştı. Bayram günü Çukurova Devlet Hastanesi Acil Servisine siz ya da ben kalp krizi ile başvurmuş olabilirdik. Bu eşkiya sürüsünün saldırısı yüzünden o kritik anda ihtiyaç duyduğumuz hizmeti alamayıp ölebilirdik. Kısacası sağlık kurumları güvenli ve hizmetin sürdürülebilir olduğu mekanlar olmaktan çıktılar.
“Cumhurbaşkanı hekimlerden özür dilemelidir”
Saadet Partisi Genel Başkanı sayın Temel Karamollaoğlu bayrama giderken, bu ülkenin en üst düzeydeki kamu yöneticisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir çağrıda bulundu. Sağlık hizmetlerindeki durumu yatıştırmak için, hatasını kabul etmesini, ortamın gerilmesine önemli katkıda bulunduğunu düşündüğü “giderlerse, gitsinler” gibi beyanları geri alıp özür dilemesini temenni etti. Kendisine tamamen katılıyorum.
Sağlık hizmetleri bu haliyle sürdürülemez. Bu küstah saldırganlık, X-ray cihazlarıyla, güvenlik görevlisi sayısı arttırılarak vb engellenemez. Bu noktaya siyasi tutumlar yüzünden geldik, geri dönmek için de siyasi tutumun değişmesi gerekli ilk adımdır. Bu ülkede devletin en üst düzey yetkilisi ve dolayısıyla da sorumlusu olan Cumhurbaşkanı çıkıp açıkça, saldırganları kınamalı, devletin kamu malına ve kamu çalışanına yönelen bu hadsizliği tolere etmeyeceğini kararlı bir dille açıklamalıdır. AKP yetkilileri, Cumhurbaşkanı danışmanları, ve malum medyanın kalemşörleri de sorumluluklarını hatırlamalı ve bin düşünüp bir söylemeli, yalan yanlış haberler yayıp, mantıksız iddialar ileri sürmekten vazgeçmelidirler. Ortalığa salınan sahte doktor hesaplı troller de geri çekilmelidir. Ortamı bir an önce sakinleştirmeleri kendileri dahil, hepimizin yararınadır.
Hepimizin sağlık hizmetine ihtiyacı var ve kamu sağlık kuruluşları gemi azıya almış sosyopatların özgürce kırıp dökecekleri yerler olamazlar.