1960’lı yıllarda Dışişleri meslek memuru olmaya hak kazanan bir gencimiz geçirdiği zorlu giriş sınavlarından sonra aday meslek memuru olarak Bakanlık kapısından içeri adımını attığı andan itibaren kendini karışık duygular içinde bulurdu. Bu duyguları ona hissettiren şey intisap ettiği mesleğin kurumsal kimliği ve tarihimizde taşıdığı ağırlıktı. Birbirini tamamlayan bu her iki özelliği bu mesleğe, Ali Paşa ve Fuat Paşalar gibi Tanzimat devrine damga vurmuş efsanevi devlet adamları, hatta çok daha gerilere uzanan Osmanlı İmparatorluğu hariciyecileri ile onların geleneklerini Cumhuriyet dönemine zenginleştirerek taşımış olan 20. yüzyıl diplomatlarımız bahşediyor.
6 Temmuz 2022’de aramızdan ayrılan Dışişleri Bakanımız ve Genel Sekreterimiz Büyükelçi İlter Türkmen de bu mümtaz devlet adamlarımız arasında tarihin sayfalarındaki yerini aldı. Kendisini kaybetmenin hüznünü bu günlerde çok belirgin şekilde taşıyoruz. Daha uzun süre taşıyacağız.
Büyükelçi İlter Türkmen’le merkezde veya dış görevlerde birlikte çalışma şansını yaşamış olan meslektaşlarım, kendisini yakından tanımış olan değerli gazeteciler ve dostları birkaç günden beri kendisi hakkındaki düşüncelerini, birlikte yaşadıkları anıları, güzel yazılarıyla anlattılar. Onun diplomasiyi nasıl ince bir sanat gibi uyguladığını, yaşanmışlıklardan örnekler vererek belirttiler.
Ben meslek hayatımda ne yazık ki İlter Bey’in doğrudan yanında çalışmak imtiyazına mazhar olamadım. Ama kendi memuriyet yaşamım sona erdikten sonra bugüne kadar İlter Türkmen’in, sırf bakanlığı ve genel sekreterliği döneminde değil, memuriyet hayatımın dışındaki temaslarımızda, onun dış politika anlayışı ve diplomasi hakkındaki öğretileri yolumu aydınlatan projektörler oldu.
Aşağıdaki satırlarda Global İlişkiler Forumu GİF’te, 9 Nisan 2018 tarihinde İlter Bey onuruna düzenlediğimiz bir akşam yemeğinde ifade ettiğim bazı sözlerden yararlanarak onun dış politikası hakkındaki görüşlerimi özetliyorum.
Benim için Dışişleri Bakanı İlter Türkmen genç meslektaşları için çok değerli bir hoca, diplomasi üstatlarımız arasında da mümtaz bir yer işgal eden bir devlet adamı. Bu vesileyle gençlik yıllarımda yanlarında görev yaptığım Adnan Kural, Kamuran Gürün, Mustafa Akşin, Necdet Tezel ve Vahit Halefoğlu gibi büyük ustaları rahmet ve minnetle, üretken yaşamını daha uzun yıllar sürdürmesini dilediğim Şükrü Elekdağ’ı da şükranla andığımı belirtmek isterim.
İlter Beyin dış politikasını izleyen ve eylemlerine ve düşüncelerine benim gibi tanık olan meslektaşları, onun diplomatik hareket tarzına bazı ilke ve davranışların egemen olduğunu fark eder.
Bu ilkelerin başında vizyon gelir. İlter Beye göre diplomasinin temeli vizyondur. Bu vizyon, erişilebilir bir ufku işaret eder. İniş çıkışlara tabi olmayan ve daima barışın aydınlattığı geniş ufuktur. İlter Beyin vizyonu yaratıcıdır; aynı zamanda barışçı ve iyimserdir. Kararlılığı ve dolayısıyla istikrarı, olumluluğu, yapıcılığı, kısacası devlet adamlığını ima eder. Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözleriyle ölümsüzleştirdiği vizyon İlter Türkmen’in ve selefleri olan hemen tüm cumhuriyet devlet adamlarının adımlarını, kurallar temelinde yönetimleri benimsemeye çalışan Batı dünyasına yönlendirdi. XX. yüzyılın hemen tamamında etrafımızı çevreleyen bölgelere hâkim olan iç ve dış istikrarsızlık ve güvensizliklerin temelinde bugün hala süregelen yoksulluk, siyasi ve sosyal eşitsizliklerin yanı sıra dini ve mezhepsel ayırımcılık, ırkçı ve etnik milliyetçilik ve dini ve mezhepsel kavgalar ve kanlı çatışmalar Türk devlet adamlarının bu tercihinin isabetini kanıtlıyor.
Vizyoner bir devlet adamı konuştuğu zaman sırf kendi ülkesinin görüşlerine değil, barışsever tüm dünya halklarının düşüncelerine tercüman olur. Doğu’da, Batı’da, Kuzey’de ve Güney’de, tüm dünya kamu oylarının saygısına ve güvenine mazhar olur.
Tabi diplomaside bir de üslup, saygı ve zarafet kavramı var. Kıvrak bir zekâ, engin bir bilgi haznesi ve ince bir mizah duygusunu ima eden bu hasletler, İlter Bey gibi az sayıda diplomat ve devlet adamında, ancak doğuştan kazanılan hasletler olarak mevcut bulunur. Sonradan edinilince çoğu zaman insanın üzerinde eğriti duran bir elbiseye benzeyebilir.
İlter Beyin gerek BM’de gerek başka çok taraflı ve ikili forumlarda yaptığı konuşmalarına baktığımızda, onun mesajlarının düzeyini ve küresel nitelikteki kapsayıcılığını hemen fark ederiz. Uluslararasında güven yaratan bir devlet adamı kendi ülkesinin imajını dünya vicdanlarında en yüksek seviyelere yüceltir. O zaman da zaten ülkesinin çıkarlarının teminat altına alınması için diplomatik mücadelede ilk raundu kazanmış sayılır.
İlter Beye göre, dış politika kararlarının oluşturulması ve uygulamasını, dün olduğu gibi bugün de devletler arasındaki güç dengeleri tayin eder. Bu denge gözetilmeden atılacak diplomatik adımlar başarısızlığa mahkumdur. Bir dış politika eyleminin başarılı olabilmesi, o eylemi gerçekleştiren devletin emellerinin kendi kapasitesiyle ile orantılı olmasıyla kabildir. Bir diplomatın bu oranı yakalayabilmesiyse, ancak uluslararası güç dengelerini derinliğini kavrayabilmesi ve bu dengeleri zamanında ve sağlıklı bir şekilde tartmasıyla mümkün olur. Fakat güç dengelerini sırf anlamak ve tartmak yeterli değildir. Mesele bu dengeleri basiret ve ferasetle bir dış politika hamlesine tahvil edebilmektir.
İlter Türkmen bu hassas değerlendirmeyi isabetle yapabilen ve bunu bir eyleme, cesaretle tahvil eden nadir devlet adamlarımızdan biridir. Örneğin, 1981’de KKTC’nin bağımsızlığının ilanı, dünyada ne kadar tartışmalı olursa olsun, bu isabetli ve cesur diplomasi hamlelerinden biridir. Bu çapta devasa bir diplomatik hamlenin gerçekleştirilebilmesi ancak sağ duyuya dayalı bir cesaretle mümkündür. KKTC’nin ilanından sonra Türk tarafına büyük bir siyasi avantaj sağlayan bu önemli stratejik hamlenin, Türk diplomasisin daha sonraki karar alıcıları tarafından, Kıbrıs meselesinin nihai çözümüne ve Doğu Akdeniz’de köklü ve daimi bir barışa, zamanında, yani demir tavında dövülür ilkesine uygun şekilde bir sonuca dönüştürülmemesinin nedenleri, hiç şüphesiz, bu yazımızın sınırlarının dışında kalır.
Hedefleri belli olmayan ve bu hedefler arasındaki öncelik sırası anlaşılmayan bir dış politika başarısızlığa mahkumdur. Bu hedeflere, denenmiş ve sınanmış patikalardan gidilerek ulaşılır. Çünkü ancak öncelikleri belli ve anlaşılabilir hedefler kamuoyu ile paylaşılabilir ve kitlelerin desteğine mazhar olabilir. Halk kitleleri bu hedefleri kolayca görür, anlar ve bunlara inanırsa o zaman kendilerinden beklenen fedakarlıkları da gönüllü iradesiyle seve seve yerine getirir. Devletin dış politika adımları da böylece doğal süreçler içinde hedeflerine ulaşır.
Özetleyecek olursak, işte bu üç temel ilke, yani vizyon, uluslararası güç dengelerinin gözetilmesi ve belirgin stratejik hedefler İlter Bey diplomasisinin özetidir.
Bu politikanın adına kısaca sağ duyu diplomasisi de diyebiliriz.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…