Siyaset

Başörtüsü değil sivil anayasa için uzlaşma

 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu 3 Ekim’de internet üzerinden yayımladığı videoda CHP’nin başörtüsü ile ilgili kanun teklifi vereceğini açıklamıştı. 4 Ekim’de Meclis’e sunulan teklif tartışma yarattı. (Foto: CHP)

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü kanunu önerisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “kanun yetmez, anayasayı değiştirelim” çıkışı ile hızla bir siyaset mutabakatına dönüştü. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bir gün içinde hazırladıkları birkaç maddelik anayasa değişikliği taslağını önümüzdeki pazartesi günü cumhurbaşkanına sunacaklarını açıkladı. Kitlelerin oyunu devşirme yarışıyla, katı laiklik zihniyetinin ortaya çıkardığı, AK Parti iktidarında bir yola girmiş olan bu köklü soruna karşı sığ ve muğlak bir değişiklik, anayasa yapmanın ruhuna uymayan bir şekil ve hızda gündeme getirilmek isteniyor.

“Başörtüsü yasağı Anayasa’nın hangi hükmüne uygun, hangisine aykırı, inanç özgürlüğüne mi, laiklik, kanun önünde eşitlik, hukuk devleti ve sair temel hak ve özgürlüklere mi, yoksa devleti yönetenlerin ve vesayeti elinde tutanların anayasa, yönetim ve hukuk zihniyetine mi aykırı ya da uygun” sorularının cevabında uzlaşmadan adeta başörtüsü köşe kapmacası oynanıyor. Bu sığ mutabakatın bir anayasa değişikliğine dönüşeceğine imkân ve ihtimal vermediğim gibi ülke gündeminin bu kritik zamanda bu suni mesele ile israf edilmesini de dilemiyorum.

Sorun başörtüsü değil, keyfî hukuk

Daha geçen gün aylık maaşları bir hesap ödemeye anca yeten üç memurun içki masasından istedikleri şarkıyı çalamayan bir sanatçı öldürüldü. Soma maden faciasında görevlerini ihmal ederek 301 canın yeraltında boğulmasına neden olan üst düzey kamu görevlileri yargı önüne çıkmadı. Pamukova tren faciasında makiniste kanuna aykırı talimat vererek onlarca canın kaybına, milyonlarca dolar kamu malının telef olmasına neden olan üst düzey yöneticiler ve amirleri olan bakan hiç soruşturulmadı bile. Artık zamanaşımı doldu ve yargının soruşturmasına siyasilerin izin vermediği üst düzey kamu görevlileri suçlarının cezasından, bir kere bile mahkeme önüne çıkmadan ömürleri boyunca kurtuldular. 2018’deki Çorlu tren kazasında ise yargılama ertelenip durdu, ilk tutuklama 4 yıl sonra geldi, sevgili evladını bu trende kaybeden Mısra Öz Sel, esas sorumluların yargı önüne çıkarılmadığından şikâyet ediyor. “Tayin edildiler” demek çok hafif kalır birçok hâkim verdiği karar nedeniyle, en son Karaburun’da adliyede, tanığa ve mahkemeye zorbalık edeni tutuklayan hâkim başka yere sürüldü.

Sadakati liyakatine ağır basan hukukçu

Kabaca devletin polisi diye tarif edebileceğimiz İçişleri Bakanının yardımcısı Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildi. 15 Temmuz kalkışması sonrasında sayıları 6,000 civarına düşen hâkim ve savcı kadrolarına 16,000’den fazla yeni atama yapıldı, bu yakınlarda 1,500 kişi daha alınacağı açıklandı. Yazılı sınavlarda en üst puanları alanların Adalet bakanlığının yaptığı hiçbir kaydı veya yargısal denetimi olmayan mülakatlarda haksız ve adaletsiz olarak elendiğini duyuyoruz.

İktidardaki siyasi partinin temsilcisi ve katıksız bir siyasetçi olan Adalet Bakanı ve onu atayan Cumhurbaşkanı mesleğe kimin kabul edilip edilmeyeceğinde tek karar verici durumda. Aynı zamanda Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) başkası şapkasını da giyen Adalet Bakanı, “müstemir yetkili” atamalarla kimin hangi mahkemeye tayin edileceğine de karar veriyor. Aynı HSK her sene bütün hâkim ve savcıların yaklaşık 1/3’nün terfiine ve başka bir yere tayin edilmesine karar veriyor. On binlerce karar arasında yüzlerce hata yapması kaçınılmaz ama kararları yargı denetimine tamamen kapalı.

Bürokrasi kapı kulu oldu

“Üst Düzey Kamu Görevlilerinin ve Amirleri Olan Siyasilerin Yolsuzluk ve Rüşvetiyle Mücadele Etmeme Kanunu” denilmesi daha doğru olan 3826 sayılı kanun ve “Siyasilerin İstemediğini Yargıdan Kaçırma, İstediklerini Süründürme Kanunu” diyebileceğimiz 4483 sayılı kanun bürokrasiyi siyasilerin iki dudağı arasına mahkûm ediyor.

Suç işleyenleri yargıdan kaçırabilen siyasiler, masum olanları ise haksız yere mahkemelerde süründürebilir. Eli kolu zaten iktidardaki siyasilere bağlı olan yargının, memurlara karşı normal işlevini göstermesi de siyasilerin iki dudağı arasına bağlanarak hukukun ve yargının güvencesinden mahrum edilen bürokrasi devlette istikrarının güvencesi olmaktan çıkmış durumda.

Bürokrasinin siyasilerin hukuka aykırı istek ve talimatlarına karşı durma veya buna cüret etmesi bile imkânsız. Bürokrasi üstlerinin veya yargıda ipleri ellerinde tutanların isteklerine “emredersiniz efendim” diyerek selam durmak zorunda. Kanununa göre Türkiye’nin iktidardan en bağımsız kurumu olan Merkez Bankası yöneticilerinin paramızın değerini koruma görevini açıkça ihlal ederek cumhurbaşkanının istek ve beklentileri yönünde faizleri indirerek enflasyonu azdırması, BDDK’nın benzer yaklaşımdaki uygulamaları bu sebepten dolayı.

En öncelikli konu yargı

“Türk usulü” başkanlık sisteminin büyük hata ve eksiklikler içerdiğini artık neredeyse herkes biliyor. Sayın Cumhurbaşkanının çevresindeki bir kısım makul kimseler ve iş dünyası kapalı ortamlarda sistemi eleştiriyor, faydadan çok zara getirdiğinden şikâyet ediyorlar. OHAL ortamında, yeterince tartışılmadan, muhtemel sonuçları, faydası, zararı, getirdiği fırsatlar ile yarattığı tehditleri değerlendirmeksizin aceleyle oluşturulan Türk usulü başkanlık sisteminin etkin işlemediğinden, ülkenin enerjisini, bilgi birikimini ve kaynaklarını israf ettiğinden, yönetim kararlarının gecikmeli ve isabetsiz olarak alındığından, yönetimde geri gidildiğinden şikâyet ediliyor.

Öte yandan Millet ittifakının ortaya attığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinin de en başta yargı konusu olmak üzere gelişmeye muhtaç birçok yönü var. Pandemi öncesinde Cumhur ve Millet ittifaklarının bu konuda bir uzlaşma için görüşmekte olduğuna dair söylentilerin yarattığı umut havası çoktan yerini karamsarlığa bıraktı. Cumhur ittifakının başbakan veya cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin kırmızı hatları olduğuna dair beyan bile muhtemel bir uzlaşmanın getirecekleri hakkında ufuk açıcı.

Başörtüsü değil sivil anayasa için uzlaşma

Türkiye’nin ihtiyacı başörtüsü konusunda küçük bir değişiklik değil, ileri, özgürlükçü ve hukukun üstün olduğu sivil bir anayasadır; iki ittifakın ortaya attığı fikir ve talepleri, hiç değinmedikleri yargıyı etkin ve verimli çalışır, kaliteli hizmet üretir, kendisi şeffaf ve hukukun üstünlüğüne uyar ve tam bağımsız hale getirecek bir büyük uzlaşmadır.

Böyle bir uzlaşma Türkiye’nin gerçek dinamiklerini ortaya çıkaracak, onu hak ettiği ileri demokrasi ve refah ülkesi haline getirecek, başörtüsü ve benzeri suni sorunları kökünden çözecektir.

Mehmet Gün

Avukat, İSTA, Daha İyi Yargı Dernekleri Başkanı, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı

Recent Posts

“Hun be xer hatîn” Türkiye ve Suriye’de Kürt işleri paralel gelişiyor

MHP ile DEM Parti düşman çatlatmaya devam ediyor. Kötü anlamda söylemiyorum. Kürt işleri özellikle Suriye’de…

22 dakika ago

AB Komisyonu Başkanı 1 milyar yolda dedi, Özel sert çıktı: “Türkiye 200 milyar kaybetti”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…

1 gün ago

Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ve Erdoğan övgülerinin anlamı

Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…

1 gün ago

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…

2 gün ago

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

2 gün ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

2 gün ago