Önceki gün MHP’liler AK Parti’nin HDP’ye gidip oy istemesini medyadan duyduklarını söyleyince muhalefet kulisleri şöyle bir dalgalandı. MHP lideri Bahçeli’nin 8 Kasım’da erken seçim tarihi ilan edeceğinden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a rest çekeceğine dek iddialar siyasi kulisi sardı.
Oysa Erdoğan ve Bahçeli siyasi kaderlerini iktidar ortaklığında birbirine bağlamıştı. Her ne kadar Bahçeli HDP’yi terör örgütü gibi görüyor ve kapatılmasını istiyorsa da bu kalkıp İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşme değildi ya. Ortaklığı bozmaya değecek bir şey değildi. Nitekim CHP’liler HDP’lilerle görüşünce “PKK ile görüşmekle aynıdır” diyen Bahçeli dün “Son derece doğal ve doğrudur” dedi; “Bizim gözümüzde CHP neyse HDP de odur” diye ekledi.
Bahçeli böylelikle muhalefetin kurduğu tuzağın farkında olduğunu ama düşmeyeceğini göstermek istedi. Öte yandan AK Parti’nin HDP’ye gidişiyle CHP’lilerin HDP’lilerle muhtemel görüşmelerinin “Şer ittifakı” diye sunulmasının inandırıcılığını yitirdiğinin herhalde farkındadır.
Bu noktada bir soru sorabiliriz. Erdoğan, bu hamleyle Bahçeli’yi denemiş, Bahçeli de bu denemeyi geçmiş olabilir mi? Çünkü daha geçen hafta Bahçeli, Atatürk’ün harf reformunu eleştirdiği için sert çıkınca Erdoğan ikiletmeden Mahir Ünal’ı AK Parti Grup Başkan Vekilliğinden “affetmişti”. Bu ilk örnek de değildi; Erdoğan’ın AK Parti çıkışındaki yol arkadaşı Bülent Arınç dahi almıştı payını.
Bu jestler tek taraflı değil kuşkusuz. Örneğin Erdoğan’ın MHP’nin seçim barajını yüzde 10’dan yüzde 5’e düşürmek istediğimi ama yüzde 7’de anlaşabileceklerini söylediğini hatırlayalım; öyle de oldu. MHP’nin çok istemesine rağmen AK Parti bünyesinde HDP’nin kapatılmasına karşı olanların varlığı biliniyor. Siyasi kuliste HDP kapatma davasının -özellikle de artık arada diyalog başlamışken- seçimlere kadar sonuçlanması ihtimalinin düşük olduğu konuşuluyor.
DEVA lideri Ali Babacan “Biri diğeri olmadan hükûmet kuramıyor, öbürü ise hükûmet olmadan ülke yönetiyor” diye tanımlıyor Cumhur İttifakını; belki de bu yüzden diğeri ne yapsa sineye çekiyorlar.
Bu tutumu yakın gelecekte Anayasa değişikliği alanında da görebiliriz. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Başörtüsü Yasası” önerisinde bulunca Erdoğan “Anayasa değişikliği” resti çekmişti. Oysa Bahçeli’ye göre bu kapanıp bitmiş bir konuydu. Ayrıca AK Parti içindeki koyu dindar kesim, başörtüsü/türban serbestisi oylamasının LGBTi yasaklarıyla birlikte oylanmasını istemiyordu. Tabii bir de referandumun (Meclis’te gerekli 360 oy bulunsa dahi) kaybedilmesi ihtimali vardı.
Erdoğan çıktı, hak ve özgürlüklerin halkoyuna sunulmasının yanlış olduğuna inandığını söyledi; olacaksa Meclis’te olmalıydı.
Erdoğan Anayasa değişikliğini ortaya atarken bunu düşünmemiş miydi? (Bu arada, AK Parti, MHP oyları 360’a yetişmiyor 334’te kalıyor. Ancak HDP de katılırsa 390 oy ile değişikliği referanduma sunmak, hatta küçük partiler ve bağımsızların desteğiyle 400’e ulaşmak dahi mümkün. Tabii MHP onaylarsa.)
CHP’nin yasa önerisi nasıl olsa AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilir ama CHP de Altılı Masa da iktidara gelirlerse bu konuyu açmayacaklarını tescil ettirmiş oldular.
AK Parti-MHP Cumhur ittifakındaki iç siyasi dayanışma ve çıkar ortaklığı bilincinin Millet ittifakındaki CHP-İYİ Parti ilişkisinde olduğundan daha sağlam göründüğünü kayda geçmek gerekir. İYİ Parti ve CHP’de bazı isimler adeta müttefiklerinin açığını kollarken AK Parti ve MHP’liler birbirlerinin açığını kapatmaya çalışıyor.
Gerçi son haftalarda bu tutumun aksi iki örneği gördük. Örneğin İYİ Parti, Kılıçdaroğlu’nun pek de anlam veremediği ABD ve İngiltere seyahatleri konusunda eleştiriden kaçındı. Buna karşın CHP de Meral Akşener’in kendilerine ve Altılı Masaya danışmadan Bağımsız Türkiye Partisini (BTP) masaya davet etmesini sineye çekti.
Kılıçdaroğlu’nun CHP bünyesinde siyasi dengelere müdahalesine de 8 Kasım TBMM Grubuna hitabında tanık olduk.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun “yanımda mısınız?” sorusuna hemen “Evet” yanıtı vermesine rağmen aralarının iyi olmadığı konuşuluyordu siyasi kuliste.
Ancak yargıç Hüseyin Zengin’in, İmamoğlu’na siyasi yasak getirilmesi için iki yıldan fazla hapis cezası vermesi için baskı gördüğü, kabul etmeyince davadan alındığı iddiası üzerine durum değişti. CHP’de AK Parti’nin seçimde kaybettiği Belediye Başkanlığını siyasi yargı oyunlarıyla ele geçirmeye böylece de 2023 seçimlerinde avantaj sağlamaya çalıştığı saptaması yapıldı. Canan Kaftancıoğlu’nun yargı kararıyla İstanbul İl Başkanlığından alınması örneği tazeydi.
Kılıçdaroğlu kalktı “İmamoğlu büyük lokmadır” dedi CHP grubunda; “Boğazınıza takılır ve kalır. Kimseye yedirmeyiz.” Aynı akşam İmamoğlu Halk TV ekranında “İstanbul’u kazanırsanız, Türkiye’yi kazanırsınız” dedi.
İmamoğlu adaylık sürecinde ihtimal dışı değil hala bana kalırsa. Mansur Yavaş da değil. Hatta kendisi olmadığını söylese de Akşener dahi değil. Kılıçdaroğlu adaylığı istese de kararını Altılı Masayla birlikte verecek gibi.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında önemli gündem maddeleriyle toplanıyor. Kabine gündeminde Suriye'deki son…
Geçen hafta sonu gazeteci Nevşin Mengü aleyhine bir mülakatı nedeniyle soruşturma açıldı; gözaltına alındı, adli…
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…