İran’da kadınların 2022 sonbaharında başlayan mücadeleleri ülkenin her yerine yayıldı. Kadınlar başörtülerini çıkarıyorlar, hatta yakıyorlar, sokaklarda diledikleri biçimde var olmak için mücadele ediyorlar. Protestoların orantısız şiddetle bastırılması sonucu şimdiye dek 300’den fazla kişi öldürüldü, 14 binden fazla kişi tutuklandı.
Bu kadınların ilk isyanı değil. İran’da İslam Cumhuriyeti ilk günlerinden itibaren iktidarının önemli bir kısmını kadın kimliği ve bedenini kontrol ederek kurmaya girişti ve bunu önemli ölçüde başardı. Hicap yasası 1 Şubat 1979’daki İslam Devriminden beri kadınların kamusal alandaki giysi ve konumlarını düzenliyor. Kadınlar buna 8 Mart 1979’daki büyük yürüyüşleriyle direndi ve hala direniyorlar.
Son direniş dalgasıyla kadınlar rejimin de itiraf ettiği meşruiyet krizini gözler önüne seriyor, o krizi derinleştiriyorlar. İran’da siyaset dışı gözüken reformist hareketi iç muhasebeye zorluyorlar. Bir yıl önce seçilen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin iktidara geldikten sonra yaptığı en önemli iç siyaset hamlelerinden birini, hicap yasasını, dönüşmeye zorluyorlar. En nihayetinde etnik kimlikleri, sınıf ve şehirleri, bölgelerin getirdiği ayrımları aşan ulusal çapta bir hareket yaratıyorlar.
İsyanlar rejimin baskısına cevap niteliğinde
İranlılar “Kadın, Yaşam ve Özgürlük” sloganlarıyla sokaklardalar. Rejim de şiddetin dozunu arttırıyor, kendi araçlarını yeniden düşünüyor. Sonu rejimin devrilmesiyle bitse de bitmese de İran’ı kadınlar isyanlarıyla dönüştürüyorlar.
İran’da seçimlere kimin aday olabileceği kısıtlara tabii ve her seçim döneminde yeni adaylar yasaklanıyor. Böylelikle seçimler gittikçe daha da göstermelik bir nitelik taşımaya başladı. Öyle ki, 2009 seçimlerinde oy sayımlarında hile olduğu iddialarının ardından “Yeşil Hareket” olarak adlandırılan ulusal çapta protesto hareketi çıkmış ve sonra bu protestolar sertlikle bastırılmıştı.
Son Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise 2021’de belki İran İslam Cumhuriyeti tarihinin en göstermelik seçimleriyle seçildi. Katılım oranı 2017’de Hasan Ruhani’nin seçildiği seçimlerde yüzde 73,3 iken, 2021’deki seçimlerde yüzde 48,4’e düştü. Seçmenlerin yarısından fazlası oy vermeye gitmedi. Rejimin meşruiyetinin ne kadar zayıfladığının önemli göstergelerinden biri budur. İşte bu seçimlerle Cumhurbaşkanlığına oturan Reisi, muhafazakâr bir gündeme sahip olan bir siyasetçi. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in arkasından lider olabileceği düşünülüyor.
Reisi’nin hicap çözümü: daha fazla baskı
Reisi’nin iktidara geldikten sonra ilk hamlelerinden biri, İranlı kadınların mevcut hicap yasasıyla mücadele biçimi olarak başörtülerini gevşek ve biraz geriden takma pratiğine karşı harekete geçmek oldu. Reisi, devlet ve kolluk kuvvetlerini harekete geçirdi.
Öncelikle konu hakkında kamuoyu araştırması yapıldı. Araştırmaya katılanların yüzde 70’inden fazlasının ‘‘küresel’’ bir bakış açısı olduğu, yüzde 41,5’in ise hicabın İslam’da zorunlu olmadığını düşündüğü tespit edildi. Bu cevapların devletin Tesettür ve İffet Kurumunun yetkililerine verildiğini göz önüne alınca, hicap politikasına halkın karşı çıkışının büyüklüğünü anlayabiliriz.
Nitekim 12 Temmuz’da Tesettür ve İffet Gününde kadınlar başörtüsüz fotoğraflarını sosyal medyada paylaşmışlardı. Politikalarının benimsenmemesi karşısında rejim yetkililerinin vardıkları sonuç ise daha fazla baskı oldu. Hicap yasasının yaptırım ve cezaları gözden geçirildi, artırıldı ve ahlak polisi mobilize edildi.
İşte Mahsa Jina Amini’nin başörtüsü konusu nedeniyle alındığı gözaltında öldürülmesine gidecek kadınlara yeni baskı dalgası böyle başladı.
Rejim isyanı nasıl bastırmaya çalışıyor?
İktidar kadınların başlattığı bu isyanın bedelini yüksek tutmaya çalışıyor. 300’ün üstünde ölüm, 14 binden fazla tutuklu sayısı bunu açıkça ortaya koyuyor. Maalesef bu yüksek bedeli bile aileler için daha da yükseltmek için öldürülen protestoculara ailelerinin erişimleri engelleniyor, cenazelerini polis ve milis gücü Besic kuvvetleri basıyor, yaslı anne babalara ‘çocuğum kalp krizi’ geçirdi diye zorla açıklama yaptırtılıyor.
İran Devrim Muhafızları’nın sokaklara çıkma ve polisin yanında protesto bastırması ihtimalinden bahsediliyor. Üniversite öğrencilerinin üniversiteye girmesi engelleniyor. Hapishaneler dolmuş durumda, hapishane önleri de tutuklananların yakınlarıyla dolu. Rejim protestocuların kadın eşitliği ve özgürlüğü gündemini, ayrılıkçı gündemlermiş gibi yansıtmak için sivil polisleri kullanıyor.
Protestoların ABD, İsrail gibi güçlerin devrimci rejimlerine açtıkları savaşın son hamlesi olduğunu da iddia ediyorlar. ABD Başkanı Joe Biden’ın ‘İran’ı kurtaracağız’ gibi sözleri bu söylemlerine malzeme sağlıyor.
Protestolar rejimin meşruiyetini sarsıyor
Protestocuların geniş halk kesimlerince daha da benimsenmesini önlemek için yapılan bu propaganda ve artan şiddet döngüsü, rejimin korktuğunu gösteriyor. İran’ın her köşesine yayılan bu protestolar rejimin meşruiyetini belki henüz yıkmadı ama kesinlikle temellerinden salladı.
Otoriter rejimler şiddet kadar rıza inşası da kullanırlar. İran da bir istisna değil. Bu sonbaharda yaz aylarında girdikleri rotadan tam U-dönüşü yaparak, özellikle Tahran’ın bazı mahallelerinde kadınların başörtüsü olmadan sokağa çıkmalarına göz yummaya başladılar. Bunca ölümün ardından bu elbette iktidarın hoşgörüsü değil, kadınların kazanımıdır. Ancak rejimin bu seçilmiş mahallelerde bunun üstüne gitmemesini rıza inşası için bir taktik olarak da görebiliriz.
Aynı zamanda reformist gazete Etemad’da başka zamanlarda basılmasına izin verilmeyecek tartışmalar başlıktan verilmeye başlandı. Rejimin en baştan beri toplumsal rıza inşasında nerede yanlış yaptığı ve reformcuların buradaki rolü konuşuluyor.
İran’da Suriyeleşme endişesi
‘‘Biz seyirci istemiyoruz, bize katılın’’ sloganıyla yürüyen kadınlar İran’da protestoların nereye gidebileceğine dair en iyi ipucunu veriyorlar. Şiddet döngüsünün büyümemesi ve İran’da geniş kesimlerin de endişesi olan Suriyeleşme noktasına gidilmemesi için, kadın isyanının merkezde tutulması gerekiyor. Suriyeleşmeden kasıt ülkenin farklı etnik ya da dini kimliklere bölünüp, iç savaş sürecine girmesi. Kadınların özgürleşmesi için halkın çoğunluğunun bu gündem için verebileceği barışçıl desteği vermesi gerekiyor.
İktidarların meşruiyetlerini yıkan karşısında kurulan geniş koalisyonlardır; koalisyon ne kadar geniş olursa, gücü o kadar fazla olur. İranlıların 1979’da Ortadoğu’nun en güçlü ordusuna sahip olan Şah’ı devirebilmelerini sağlayan, sol öğrenci gruplarından, dindar gençlere, milliyetçi iş insanlarından, muhafazakâr esnafa, işçilerden mollalara, geniş kesimlerin tek bir gündem altında (Şah’ı devirmek) birleşmeleriydi. Humeyni bu hareketi yaratmadı ama gelişen harekete liderlik yapmayı becerdi, sonrasında da alternatiflerini hızla tasfiye etti. 1977-79 İran devrimci koalisyonu o dönemin küresel siyasi ruhuna uyuyordu, dini mesajların ve solun birlikteliği küresel ve bölgesel bir olguydu.
Zamanın ruhu
Bugün kadınların özgürlüğü tüm dünyada gündemde. İktidarların kadın kimlik ve bedenini kontrol ederek yükselmelerine karşı direniş farklı ülkelerde yükselişte. Toplumsal cinsiyetin adaletsizliğin en temelinde yer alan konulardan biri olduğu fikri, küresel siyasi söylemlerde dolaşımda. Örneğin, kürtaj konusu ABD ara seçimlerinde belirleyici gündemlerden biri oldu, gençlerin sandığa gitmesini sağladı. Türkiye’de her 8 Mart sokaklarda yükselen sesler ve onların bastırılma biçimi siyasetin hatlarından birinin kadınlar ve toplumsal cinsiyet olduğunu tekrar gösteriyor.
İran’da çok sert ve acımasız bir rejime karşı şu ana kadar gelişen en geniş protestoların kadın, yaşam, özgürlük sloganın altında birleşmesi günümüzün ruhuyla eş zamanlı.