İran’da Mahsa Amini’nin ölümü ile başlayan protesto dalgaları, dini lider Ali Hamaney’in ve Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami’nin sert açıklamaları ve artan şiddete rağmen artarak devam ediyor.
16 Kasım haftasında, 2019’daki Yeşil Dalga protestolarının 3. yıl dönümünde, ülkede yeni bir protesto dalgası başladı ve bu sefer eylemler, işçi grevleri ve esnafların kepenk kapatmalarıyla daha da genişlemekte. Toplumsal cinsiyet, yoksulluk ve yolsuzluk temaları bu protestolar için kilit konular. Ancak bu temaların yanında gözlediğim bir konu daha var: İran’ın dış politikasına gösterilen muhalefet ve doğrudan bunu hedef alan sloganlar.
İran dış politikasında iki eksen
İran 21. Yüzyılda dış politikasında bazı önemli değişiklikler yaptı. Prof. Dr. Meliha Altunışık ile yazdığımız ve İran’ın Asya ve Doğu Akdeniz arasındaki dış politikasını incelediğimiz makalemizde detaylı bir şekilde ele aldığımız üzere İran 21. yüzyılda Batı’nın süregiden yaptırımlarıyla mücadele etti. Bu süreçte özellikle ekonomik olarak çok yıprandı. Ancak yaptırımların dışında, İran’ın dış politikada üzerine eğildiği iki temel eksen var. Bunlardan ilki İran’ın Ortadoğu bölgesinde artan askeri ve siyasi etkinliği, ikincisi de “Doğuya Bakış” adı verdiği ve Şangay İşbirliği Örgütü’ne üyeliği ile somutlaşan eksendir.
Bu iki eksenin yarattığı sonuçların İran’da 2017’den beri artarak süregelen protestolara etki ettiğini sokaktaki sloganlardan bile anlamak mümkün: 2017’de ‘‘Suriye’den Çık, Bizleri Düşün!’’ 2019’da ‘‘Petrol parası kayıp. Hepsi Filistin’de harcandı,’’ 2022’de ‘‘Onursuz Besic, Siz Bizim IŞİD’imizsiniz’’.
Bu etkiyi anlayabilmek için önce bu iki eksenin arka planına bakmakta fayda var.
Ortadoğu’da yeni dönem ve İran’ın hamleleri
2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinin ardından Ortadoğu’da yeni bir dönem başladı. Bu savaş, büyük bir gücün çok sert bir müdahalesiydi. Irak’ta 2003 sonrası istikrarlı bir devlet yönetimi ve güvenli bir toplumsal hayat kurulamadı. Amerika’nın, önceki başkanı Barack Obama dönemiyle birlikte kademeli bir şekilde bölgeden çekilmeye başlamasıyla Irak istikrarsızlığı İran müdahalesine açık hale geldi.
İran, bazı Şii grupların nüfuzundan da faydalanarak, önce Irak’taki varlığını güçlendirdi. 2011’de başlayan Suriye’deki ayaklanmaların bölgesel ve bölge dışı kuvvetlerin etkileriyle iç savaşa dönmesinin ardından orada da askeri varlığını arttırdı. Bu askeri varlık sadece mezhep savaşında Şiiliği korumak adına diye düşünülmemelidir. Bir örnek vermek gerekirse, Mart ayında İran’ın Devrim Muhafızlarının Suriye’nin doğal kaynaklar açısından en zengin bölgesine silah ve asker yığdığı ortaya çıktı. Öte yandan İran’ın Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bölgede artan aktivitesine cevap veriyor olduğu da söylenebilir. Yemen iç savaşında Suudi Arabistan ve İran karşıt tarafları destekliyorlar.
Devrim muhafızlarının rolü
Bugün İran, Irak’tan Lübnan’a kadar geniş bir coğrafyada gerek Devrim Muhafızlarıyla gerekse Devrim Muhafızları komutanlarının bağlantılı olduğu devlet dışı aktörlerle 20. yüzyılda bir eşini görmediği bir varlık sahibi.
Bu varlığın en önemli sembollerinden biri Devrim Muhafızlarının özel bir kolu olan Kudüs Gücü ve komutanı Kasım Süleymani’dir. Süleymani, ABD’nin özel operasyonuyla Ocak 2020’de Irak’ta, Bağdat Havalimanında öldürülmüştür. 2022 İran protestolarında Süleymani’nin heykellerinin yıkılıyor olması, İranlıların bu komutanı rejimin sunduğu kahraman olarak görmediklerinin açık bir kanıtıdır.
Doğuya Bakış: Rusya ve Çin’le artan ilişkiler
İkinci eksen Mahmud Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı dönemiyle başlayan Doğuya Bakış ekseni. İran, 1979’da ne “Doğu ne Batı” sloganıyla kırılan ittifak siyasetini ve devrimci bir rejim olmanın getirdiği izolasyonu Doğu’ya yönelik olarak terk etmeye karar verdi. İran’ın Çin’le Mart 2021’de imzaladığı ve Batı’da çok ses getiren Stratejik Ortaklık anlaşması ve Şangay İşbirliği Örgütü’ne bu sene üye olması bu siyasetin bir parçasıdır. Bir yandan Batı’yla nükleer anlaşma müzakereleri devam ederken, bir yandan da Doğuya yönelme siyaseti artarak gündemde kalmıştır.
Doğu’nun içerisinde sadece Çin değil, Rusya da görülmelidir. Suriye’deki iç savaş, özellikle 2015’de Rusya’nın hava gücüyle dahil olmasının ardından, İran ve Rusya işbirliğini başka bir yöne taşıdı. Ancak bunun da bedeli ödenmektedir. İran siyasi eliti Doğuya bu yöneliş üzerinde hemfikir olamadı. Hamaney’in Batı’dan bağımsız bir ekonomi ve dış politika hedefleri doğrultusunda gittikçe daha fazla sarıldığı bu yaklaşım İran elitlerinin bir kısmına bile uygun gelmiyor. Aslında bu politikanın beklenen ekonomik faydayı getirmediği ve getirmeyeceği de İran içi tartışmalarda geçen bir konu.
Sloganlar anlatıyor: “Besiç bizim IŞİD’imiz”
2009’dan başlayarak ama 2017, 2018 ve 2019 sokak isyanlarında artarak atılan sloganlara baktığımızda bu dış siyasetin yankısını görüyoruz. 2009’da ‘‘Gazze ve Lübnan’a Hayır, Hayatımı Sadece İran için Veririm!’’ 2017’de ‘‘Suriye’den Çık, Bizleri Düşün!’’ sloganları ön plana çıktı. 2018’de Filistin ya da Suriye konusundan da daha tabu olan ABD de sloganlara girmeye başladı: ‘‘Düşmanımız içeride. ABD düşmanımızdır diyerek yalan atıyor.’’
2019’da ekonomik konular ile dış politika doğrudan sloganlarda birleştiriliyordu: ‘‘Petrol parası kayıp. Hepsi Filistin’de harcandı.’’ Yine popüler bir slogan da ‘‘Filistin’e Ölüm’’ idi. Sloganların bu radikalleşme eğrisine ‘‘Diktatöre Ölüm’’ sloganı da eşlik etti. Devrime doğru Evrim makalesinde belgelendiği üzere reform söylemleri toptan terk edildi. Yine 2019 protestolarında çokça kullanılan ‘‘Reformist, Muhafazakar, Oyununuz Bitti’’ sloganı bu itirazın tüm rejime, elitleri de kapsayan sisteme olduğunu en iyi şekilde ortaya koyuyor.
Protestolarda bölgenin gölgesi
Bu yıl Eylül ayında ulusal çapta başlayan protestolar işçilerin, esnafın, ortaokul ve lise öğrencilerin katılımıyla büyüyor.
Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinin ön plana çıktığı protestolarda dış politikanın ve bölgenin gölgesi görülüyor. ‘‘Onursuz Besic, Siz Bizim IŞİD’imizsiniz’’ sloganı İran rejimin Suriye’de ve Irak’ta Devrim Muhafızlarının varlığını gerekçelendirmek için kullandığı IŞİD’le mücadele konusunu rejime geri yöneltiyor. İran İslam Cumhuriyeti rejimini devlet dışı, meşruiyeti ve tanınırlığı olmayan bir milis topluluğuyla hem statü hem de ahlaki yozlaşma açısından aynı yerde görüyor.
Toplumsal hareketler çalışan İranlı sosyolog Asef Bayat’ın İran reformcu gazetesi Etemad’da geçen ay yayınlanan ve sonra da sansürlenen röportajında belirttiği gibi küresel bir İran da var. Diasporasıyla ve devrim öncesi/sonrası kurulmuş birçok ulus ötesi bağlarıyla bu küresel İran, İslam Cumhuriyetinin yaptırımlarla başa çıkma reçetesini, yani yüzü sadece Doğu’ya dönük bir bağımsızlık ve içeride artan muhafazakarlığı, kabul etmiyor.
İran’ın Doğuya dönüp Ortadoğu’da aktif olduğu bu siyasetin bedeli ağır oldu. İran bölgedeki nüfuzu adına Suriye’de tabandan başlamış halk hareketinde iktidarın tarafını tutarak sadece askeri değil ahlaki de bir hamle yaptı.
Devrim sosyal ve ahlaki sermayesini yitiriyor
Devrimler nadir gerçekleşir ve hızla bir karşı devrimle yıkılmazlarsa dayanıklı da olurlar. Küba, Rusya ve Çin devrimleri buna örnektir. Devrimin verdiği meşruiyet uzun süre devam eden bir sosyal ve ahlaki sermaye sağlar. Halk mücadelesiyle kazanmış olmanın meşru gururu diyelim. Bu elbette zamanla harcanan ve sonunda tükenen bir sermayedir.
İran kendi içinde seçimlere yönelik çıkan meşru bir isyanı 2009’da bastırarak o sermayeden kalanları daha da hızla tüketmeye başlamıştı. Suriye’deki iç savaşa katılması ‘ezilenlerin yanında’ İslami Cumhuriyet imajına vurulan son darbelerden oldu. Bölgedeki bu aktif dış politika ve askeri nüfuz için harcanan paralar, şehit olan askerler ve diktatörlerin desteklenmesi İran protestolarına katılanlar için kabul edilir değil. İtirazlarını da seçimler üzerinden değil, sokaklarda hareketlenerek gösteriyorlar.
Protestolara bir de buradan bakmakta fayda var.