Murat Yetkin’in 15 Aralık tarihli yazısında, “Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Erdoğan yargısını hızlandırıp istinaf mahkemesi ve Yargıtay süreçlerini hızlandırıp seçimlerden önce İmamoğlu’nun kararını onaylamasını sağlayabilir” ifadeleriyle dikkat çektiği ihtimal gerçek olabilir mi? İstinaf ve temyiz süresinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine veya Yargıtay’a Ekrem İmamoğlu’nun mahkûmiyet ve siyasi yasak kararı ile ilgili talimat verilir mi?
“Ahmak” kelimesi İmamoğlu hakkında bakan kullandığında suç değil iken buna verdiği cevapta, tartışmalı bir kararla, kazandığı seçimi iptal edenler ile bu kararın arkasındakiler hakkında İmamoğlu bu kelimeyi kullandığında suç görülmesi bile ciddi siyasi sonuçlar doğuran kararın siyasi saiklerle verildiğini ve bozulması gerektiğini ortaya koyuyor. Kaldı ki Ekrem İmamoğlu’nun suç işleme kastının olmadığı da ortada. Bu konuda AİHM içtihatlarına göre daha derin bir değerlendirme için Rıza Türmen’in T24’teki yazısını tavsiye ederim. Kanaatimce seçimlerden altı ay önce verilen bu kararın istinaf aşamasında bozulması ve beraat kararı verilmesi gerekir.
Her hâlükârda mahkûmiyet kararı kesinleşinceye kadar İmamoğlu suçlu değildir; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden alınamayacağı gibi cumhurbaşkanı adayı olmasına da engel değildir.
Mahkûmiyet ve siyasi yasak kararının İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını önleme ve seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesinin imkanlarını ele geçirme amaçlarının yerine getirilebilmesi için, seçim tarihinden ve hatta kıran kırana geçeceği belli olan seçim kampanyalarının başlamasından önce kesinleşmiş olması gerekiyor.
“Kesinleşme” hukuki bir terimdir; bir kararın hiçi itiraz edilmeyerek veya istinaf ve temyiz süreçlerinden geçerek onanmış olduğu anlamına gelir. İmamoğlu’nun mahkûmiyet kararının kesinleşmesi için ise önce İstanbul Bölge Adliye Mahkemesindeki istinaf incelemesinin arkasından da Yargıtay’daki temyiz incelemesinin sonuçlanması, kararın her iki aşamada da onanmış olması gerekiyor.
Adalet Bakanlığının yayınladığı 2021 yılı Resmi Adalet İstatistiklerine göre 2021 yılında Türkiye’de bölge adliye mahkemelerinin ceza dairelerinde, önceki yıldan devredenlerle birlikte 903,875 dosya var. Bunların 552,429 adedi 2021’de karara bağlanmış, geri kalanlar ise 2022 yılına devretmiş. Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi Yargı Mükemmeliyet Merkezi (CEFEJ)’in kullandığı Adalet Bakanlığının da benimsediği yöntemle hesap edildiğinde bir beraat veya mahkûmiyet kararının istinaf süresi ortalama 597 gün; yani yaklaşık 20 ay. Türkiye genelinden daha fazla işleri olduğu için İstanbul’daki istinaf mahkemelerindeki istinaf süresi daha uzun olacaktır.
Yine 2021 yılı resmi Adalet İstatistiklerine göre Yargıtay ceza dairelerinde önceki yıldan devredilenlerle birlikte toplam 850,894 dosya var; bunların 290,927 adedi 2021’de karara bağlanmış, geri kalanlar 2022 yılına devredilmiş. CEPEJ’in sözünü ettiğim yöntemiyle Yargıtay’da bir mahkûmiyet veya beraat kararının incelenip onaylanması için geçen ortalama temyiz süresi 1,068 gün, yani 35,6 ay.
Özet olarak İmamoğlu’nun mahkûmiyet ve siyasi yasaklılık kararının kesinleşmesi için en az 55,6 ay 5 yıla yakın bir süre geçmesi, hem istinaf mahkemesinin hem de Yargıtay’ın kararı onaylaması gerekiyor. Başka bir deyişle kesinleştiği takdirde kararın İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olmasını ve seçilmesini engellemesi ya da görevden alınması için 55,6 ay, 4,5 yıl geçmesi gerekiyor.
İstinaf için bölge adliye mahkemelerinde temyiz için Yargıtay’da geçen sürelerin yaklaşık yüzde 90’ı ve fazlası dosyanın incelenme sırasını beklemekle geçer. Sırası gelen dosyayı tetkik hâkimi genellikle iki – üç hafta içinde inceleyerek bir rapor düzenler. Mahkeme heyeti dosyayı rapor üzerinden tartışarak, duruşma da yapıp tarafları dinledikten sonra bir karar verir. Ceza davalarında ve özellikle mahkûmiyet kararı verilen davaların istinaf ve temyizlerinde duruşma yapılması daha da önemlidir. Bazı dosyaların daha hızlı ve sıra atlanarak incelenmesini ve bu sürenin kısaltılmasını gerektiren kurallar kanunlarımızda mevcut değildir.
Anayasa Madde 138(2)’e göre “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Ancak HSK’nın adeta iktidarın uzantısı haline gelmiş olması, yargının son yıllarda geçirdiği sarsıntılar ve görevdeki hakimlerin pek çoğunun bu iktidar zamanında görev kabul edilmiş olması hakimlere telkinde bulunmayı ve hatta talimat vermeye elverişli bir ortam yaratmaktadır.
Son yıllarda yaşanan bir kısmı Anayasa Mahkemesi, bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile sabit olan siyasi nitelikli davalardaki gelişmeler karşısında Murat Yetkin’in endişesini dile getirilmesi son derece haklıdır. Murat Yetkin, Anayasa’daki bu kuralın sadece kâğıt üzerinde kaldığından, ciddi siyasi etkileri olacak olan İmamoğlu davası hakkında yargıya talimat verilme olasılığından endişelidir. Mahkemelere talimat vermek Anayasaya aykırı ve suç teşkil ettiği, talimat yazılı olarak verilirse gizleneceği sözlü olarak hiçbir iz bırakmadan verilebilir olduğu için bu endişenin kanıtlanması neredeyse imkansızdır. Bu endişeyi gidermek için gerekli bilgi ve belgeleri – kayıtlarında inceleme yaparak ya da bilgi edinme başvurusu yoluyla – adeta kutsal bir mevki haline getirilmiş olan Cumhurbaşkanlığından, Adalet Bakanlığından veya HSK’ndan edinmek mümkün değildir.
Endişenin gerçek olup olmadığı hakkında ancak fikir yürütülebilir. Bunun için ise Adalet İstatistiklerine dayanarak çıkarım yapmaktan başka bir yol kalmamaktadır. Ancak böyle bir çıkarım İmamoğlu davasındaki gelişmelere göre Batılıların deyimiyle “post mortum” yani olay gerçekleştikten sonra mümkündür. Eğer İstinaf süreci ortalama 597 günden yani yaklaşık 20 aydan kısa sürecek olursa istinafın hızlandırıldığı, uzun sürecek olursa yavaşlatıldığı çıkarımı yapılabilir. Yargıtay üyeleri gibi teminatlara sahip olmadıkları için istinaf mahkemeleri hakimlerinin daha zayıf ve dolayısı ile talimat vermeye daha elverişli oldukları gerçeği karşısında hızlandırma veya yavaşlatma yönünde bir talimat verilmiş olacağı sonucu çıkarılabilir.
Aynı durum yaklaşık olarak Yargıtay için de söz konusudur. Her ne kadar Yargıtay üyeleri, istinaf hakimlerine göre daha güçlü teminatlara sahip olsalar da görevdeki bütün üyelerin AK Parti iktidarında ve onun kontrolündeki HSK tarafından atanmış olması, atanmalarında liyakatten daha çok sadakatin ve siyasi referansın etkili olduğu yönünde kamuoyundaki kanaat nedeniyle üyelere talimat verildiği ya da siyasallaşmış olan yargının siyasi bir saikle hızlandırmak veya yavaşlatmak için hareket etmiş olabileceği sonucu çıkarılabilir.
40 yılı aşkın tecrübelerime dayanarak: İmamoğlu kararının olağan şartlarda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde inceleme sırasının bile seçimlerin yapılacağı en geç Haziran 2023 tarihinden önce gelmeyeceğini kestirebiliyor, aksi takdirde hızlandırma talimatı verilmiş veya kendiliğinden böyle bir talimat algısı ile hareket edilmiş olacağını düşünüyorum.
Sadece hızlandırma veya yavaşlatma talimatı verilmiş ise zararsızdır “bu davanın seçimden önce sonlandırılması hayırlı olur” diye düşünülmesin. Bir mahkemeye bir konuda talimat verilebildiği takdirde her türlü konuda da talimat verilebilir olduğu sonucuna varmak gerekir.
MHP ile DEM Parti düşman çatlatmaya devam ediyor. Kötü anlamda söylemiyorum. Kürt işleri özellikle Suriye’de…
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…