Muhalefete garantili seçim kaybetme dersleri de nereden mi çıktı? Çünkü muhalefet son aylarda, özellikle son haftalarda adeta iktidardan çok kendi içinde didişiyor görüntü içinde. Adeta Cumhuriyetin 100’üncü yılındaki bu önemli seçimi kaybetmeye çalışıyor. Ben de Türkiye’nin yakın geçmişinden muhalefete seçim kaybettirmiş garantili örnekler vermek istedim. Belki kendi içlerinde bu kadar didişip seçmenlerini daha da üzmeden kaybetme yolunu bulabilirler.
Çünkü geçmişte muhalefetin ortak aday, ya da kazanabilecek ortak aday çıkaramaması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a önce iktidar yolunu açmış, sonra da iktidarını pekiştirmesi ve sürdürmesini sağlamıştı. (*)
Dönüm noktası Erdoğan’ın 1994’te İstanbul Belediye Başkanı seçilmesinden bu yana kaybetme acısını kendisine ilk kez tattıran 2019 yerel seçimlerinden tam 30 yıl önceki 1989 yerel seçimleriydi.
Otuz yıl önceden dersler
Tıpkı 30 yıl sonra 2019 yerel seçimlerinde görüleceği gibi Türkiye 1989 yerel seçimlerine değişim rüzgarlarıyla giriyordu. Turgut Özal’ın Anavatan Partisi (ANAP) tek başına iktidardaydı. Ama artık inişe geçme işaretleri veriyordu. Bunda ekonomik sıkıntıların yanı sıra Özal’ın 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle getirilen siyasete girme yasaklarını savunup (kaybederek) özgürlükçü olma iddiasına hasar vermesinin de payı vardı.
26 Mart 1989 günkü yerel seçimler ANAP’la muhalefetin siyaset yasaklarının kalkması ardından ilk hesaplaşması olacaktı. Sandıktan Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) birinci, Süleyman Demirel liderliğindeki Doğru Yol Partisi (DYP) ikinci çıkmış, ANAP ise yüzde 20’nin altına düşmüştü.
Ama asıl sürpriz Büyükşehir Belediyelerinde yaşanıyordu. SHP Ankara, İstanbul, İzmir dahil çoğu Büyükşehir Belediye başkanlıklarını almıştı.
Ankara’da Murat Karayalçın, Özal’ın yakın arkadaşı Mehmet Altınsoy’u, İstanbul’da de Nurettin Sözen, Özal’ın o zamanki prenslerinden Bedrettin Dalan’ı alt etmişti.
O seçimde kaybedenler arasında Refah Partisinden İstanbul Beyoğlu Belediye Başkanı adayı olan Tayyip Erdoğan da vardı.
Siyasi manzara hızla değişiyor
Erdoğan şansını 1991 milletvekili seçimlerinde denedi, ama yine olmadı. Sırada 1994 yerel seçimleri vardı; hedefi İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığıydı.
Aradan geçen sürede halkın sandıktaki tercihini etkileyecek önemli değişiklikler olmuştu.
20 Ekim 1991 genel seçimleri ANAP iktidarına son vermiş, yerine Demirel ve İnönü arasında DYP-SHP koalisyon hükümeti kurulmuştu. Özal artık Çankaya’da yalnız kalmış bir Cumhurbaşkanıydı.
1992’de kanlı Nevruz olayları sonrasında SHP’nin Kürt kökenli milletvekilleri ayrılarak bugünkü HDP’nin öncüllerinden olan Halkın Emek Partisi’ni kurmuşlardı. Zaten Ecevit 12 Eylül ardından yolunu lideri olduğu CHP’den ayırmış Demokratik Sol Parti’yi (DSP) kurmuştu.
HEP’in kurulmasıyla SHP’nin eski CHP oy tabanı üzerinde yükselen yapısı erimeye başlamış, erime Deniz Baykal’ın SHP’den ayrılıp 12 Eylül darbesinin kapattığı CHP’yi yeniden kurmasıyla artmıştı.
1993’ün en önemli siyasi dönüm noktası kuşkusuz Özal’ın 17 Nisan’da vefatı oldu. TBMM Özal’ın yerine Demirel’i cumhurbaşkanı seçti. Demirel yerine DYP’nin başına aynı zamanda Türkiye’nin ilk kadın başbakanı sıfatını alacak Tansu Çiller geçmişti.
Rakipler çoğaldıkça Erdoğan yükseldi
Ülke 27 Mart 1994 seçimlerine giderken siyasetteki bölünme tablosu 1993’te SHP Genel Başkanı seçilen Murat Karayalçın’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını bırakmasıyla tamamlandı.
Karayalçın’a oy veren Ankaralı seçmen bu hayal kırıklığını kaldırabilirdi ama 1994 yerel seçiminde sol partilerin ortak aday çıkaramamasının sonucu ağır oldu.
Üç sol parti ortak adayda uzlaşamadı, üç ayrı adayla seçime gitti. SHP adayı Korel Göymen 1 milyon 400 bin oy kullanılan seçimi Refah Partili Melih Gökçek’e sadece 6 bin 500 oyla kaybetti. DSP adayı 111 bin 770 oy almıştı. Hatta sadece 30 bin oy alan CHP bile SHP ile ortak aday çıkarmış olsa, Gökçek bu kadar az oy farkıyla seçilemeyecekti.
İstanbul’da durum farklı değildi.
Zülfü Livaneli ile yüzde 20,3 oy alan SHP eğer Necdet Özkan ile yüzde 12,4 oy oranıyla DSP ile ortak aday çıkarabilmiş olsa, Recep Tayyip Erdoğan yüzde 25,19 oyla, yani her dört seçmenden yalnızca birinin oyuyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilememiş olacaktı.
RefahYol, 28 Şubat ve AK Parti
İstanbul ve Ankara belediyelerinin, Türkiye’de siyasi İslamcılığın simgesi sayılan Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi yönetimine geçmesi siyasette yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bunda İstanbul’daki SHP’li belediyenin beceriksizlik ve yolsuzluk skandallarından sonra Erdoğan’ın gösterdiği hizmet odaklı belediyecilik performansının etkisi de vardı, ortak aday üzerinde uzlaşamayan benzer çizgideki partilerin de.
Nitekim 24 Aralık 1995’te yapılan genel seçimde sandıktan Refah çıktı ve Erbakan ve Çiller’in uzlaşmasıyla RP-DYP, ya da bilinen adıyla “RefahYol” koalisyonu kuruldu. Askerlerin koyduğu isimle 28 Şubat “post-modern darbesi”, yani Erbakan’ın “laik rejimi tehdit ettiği” propagandasıyla yıldırılarak başbakanlığı bırakmaya zorlanması siyasi zeminde kırılmalara yol açtı. Refah Partisinin kapatıldı.
Erbakan’ın yöntemiyle iktidar olunacağından ümidi kesen Millî Görüşçülerden, o zaman “yenilikçiler” olarak bilinen Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener gibi isimlerin öncülüğünde 2001’de AK Parti kuruldu. Ülkenin bugünküne benzer bir ekonomik krizden çıkmaya çalıştığı 3 Kasım 2002 seçimlerinde de yüzde 34,3 oyla tek başına iktidara geldi.
Garantili kaybetme yöntemi
Erdoğan’ı 30 yılda Beyoğlu belediye başkan adaylığından Cumhurbaşkanlığına taşıyan yolun taşlarını böyle döşendi.
Bugün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “1989 travmasını yeniden yaşamak istemiyoruz” derken Erdoğan’ın 30 yıllık yolculuğunun çıkış noktasına işaret ediyor.
Ama CHP liderinin 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki aday tercihi de “ortak aday” kadar, “seçilebilecek adayın” önemini gösteriyordu. CHP, elinde örneğin Hikmet Çetin gibi hemen her kesimden oy alabilecek, belki HDP’nin de Selahattin Demirtaş’ı karşısına aday çıkarmayabileceği isimler vardı. Ama Kılıçdaroğlu, İslam İşbirliği Örgütü’nün önceki Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday göstermişti. İhsanoğlu ne CHP ne de ona destek veren MHP seçmenlerini heyecanlandırabilmişti.
2018’de CHP Muharrem İnce’yi aday çıkardı. Ama geçenlerde İYİ Parti lideri Meral Akşener’in özeleştirisinde gördüğümüz gibi, ortak adayda birleşememek muhalefete kaybetme garantisi oldu. Akşener, örnek olarak 2019’da ortak adayda birleşince kazanıldığını gösterdi.
Muhalefetin 2014 ve 2018’deki aday tercihleri Erdoğan’ın seçimleri alıp gücünü pekiştirmesinde en büyük etken olmuştu.
Seçimin en önemli sorusu
Acaba Altılı Masa geçmişten ders çıkarıp seçilebilecek ortak aday çıkarmayı başarabilecek mi? Yoksa yıllar sonra ilk defa seçim kaybetme endişesine kapılan Erdoğan yeniden ve muhalefetin birlik gösterememesi sayesinde kazanacak mı?
Seçim sürecinin belki de en kritik sorusu bu.
* “Muhalefete geçmişten seçim kaybetme dersleri” başlıklı mini-belgeseli bu bağlantıdan izleyebilirsiniz