Hayır, seccade tartışmasına “Dinimiz ne der?” açısından, kim haklı açısından girmeyeceğim. Muharrem İnce konusuna da bütün tartışmanın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yaradığı gerçeğini bir de ben tekrarlayarak girmeyeceğim. Seçimi Kemal Kılıçdaroğlu kazanırsa cennetin kapıları açılacak diyenlerden de değilim. Ama seçimi Kılıçdaroğlu’nun kazanmasının nüfusun büyük bölümü açısından cehennemin kapılarının kapanması anlamına geldiğini de görebiliyorum.
Bir arkadaşım depremzedelere yardım gönüllüsü olarak gittiği Adıyaman’dan şiddetli barsak enfeksiyonunla döndü. Orada kaldırıldığı hastanede bir doktor, şehir suyunun değil içmekte, diş fırçalamada, yüz yıkamada dahi kullanılmaması gerekecek denli kirlenmiş olduğunu söylemiş. Cumhurbaşkanı hâlâ beşik gibi sallanan Hatay’da konut inşaatlarına bir ay içinde başlanacağını müjdelerken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vilayette enkazın henüz yüzde 36’sının kaldırılabildiğini söylüyor. TÜİK’in 3 Nisan’da açıklaması beklenen enflasyon oranının ilk habercisi olan İstanbul Ticaret Odasının İstanbul enflasyonu verileri aylık yüzde 2,95, yıllık yüzde 73,02 çıktı. Hükümet şimdilik Ramazan bağışları adı altında gıda fiyatlarındaki inanılmaz yükselişi perdelemeye çalışıyor.
Ama gündemimiz seccade ve İnce.
“Yokluğun cehennemin öbür adıdır”
Ahmed Arif meşhur “Hasretinden prangalar eskittim” şiirinde “Yokluğun cehennemin öbür adıdır” der.
Bir sevda şiiridir: hem sevgilinin hem de en geniş anlamıyla adalet ve özgürlüğün yokluğunu anlatır. Yokluklar ve yoksunluklar dünyadaki cehennemin adıdır.
Konuyu sadece iktidar sahipleri ve yandaşlarının “tencere, tava muhabbeti” diye burun kıvırdığı hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısına sıkıştırmak istemiyorum ama suni gündemlerle perdelenmek istenen geçim sıkıntısı halkın bir numaralı sorunu.
Adalet sadece yargıyla sınırlı değildir; gelir dağılımı adaletinin yokluğu da cehennemin öbür adı sayılır çekenlere.
Özgürlük sadece gençlerin (Cumhurbaşkanına hakaret davalarının 200 bine dayandığı ortamda) soruşturma tehdidi olmadan sosyal medyayı kullanma özgürlüğüyle de işçinin çıkarını koruduğuna inandığı sendikada örgütlenme özgürlüğüyle sınırlı değildir.
İttifakların genişletilmesi rekabeti içinde Yeniden Refah, Hüda-Par derken kadın haklarının nasıl karambole getirilmek istendiğini görüyoruz. Senin teröristin kötü, benim teröristim iyi bataklığına doğru ilerliyoruz.
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması demek olan laik sistem, biraz da kadın-erkek eşitliği ve eğitim üzerinden giderek çürütülüyor; bir kenar süsü olarak kâğıt üzerinde kalıyor.
Bunları yeterince konuşamıyoruz.
Gündemimiz seccade ve İnce.
İktidarın propaganda üstünlüğü
Dış politikada kendimizi ABD ve Rusya’yı birbirine karşı kullanıp aradan sıyrılma taktikleri ve çoğu başkalarının hatalarından kaynaklanan kısmî başarılarla strateji diye övünüyoruz. Deneyimli diplomat Namık Tan dün kendini dünya lideri sayan bir ülkenin kendisine imece usulü yardım kampanyası açılmasına izin verdiği nerede görülmüş diye sordu, “Cehennemin kapılarını kapatabilecek miyiz?” başlıklı yazısında. Türkiye epeydir iyi işleyen çoğulcu demokrasi ve hukuk devletleri arasında sayılmıyor; Erdoğan’ın “tek adam yönetimi” öne çıkıyor. Ne siyasete ne mahkemelere güven kaldığı için yatırım gelmiyor, üretim azalıyor, ihracattan çok ithalat yapılıyor, başa, ekonomiye dönüyoruz.
İktidarın propaganda yönetimi Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik üçgeninde, dikkatlerin ve gündemin iktidarın zayıf noktalarından kaydırılması bakımından son derece etkili çalışıyor. Muhalefet partilerinin propaganda ekipleriyse hem birbirleriyle hem kendi partileri içinde didişmekten önlerini göremiyor. Herkes resme girme telaşında olduğundan Kılıçdaroğlu’nu durduğu yer konusunda uyaran da olmadığı anlaşılıyor.
“İkinci tura kalıesa” hesapları boş
Kılıçdaroğlu HDP öncülüğündeki+ Emek ve Özgürlük İttifakından aldığı dolaylı destekle önemli mesafe kaydetti. Ama yarış hala başa baş görünüyor ve muhalif saflardaki dağınıklık görüntüsü düzelmezse Erdoğan’ın yine kazanma ihtimali gerçek. Bu durum Naci Koru’nun siyasett.com sitesindeki simülasyonlara dayanarak yaptığı ortak/ayrı liste analizinde de görülüyor.
Keza Bekir Ağırdır, Oksijen’deki “Erdoğan’la tamam mı, devam mı?” başlıklı yazısında, İnce’nin ve İnce’yle birlikte -hatta Millet ittifakı içinde bazı aktörlerin “İkinci tura kalmaya” dayalı hesaplarının boşa çıkıp Erdoğan’ın ilk turda seçimi alma ihtimalinin bulunduğunu yazmış.
Muharrem İnce’nin son açıklaması asıl iddiasının hâlâ 2018 seçimlerinde kendisine ayıp edildiği, hakkının yendiği söylemine dayanıyor. Bence Muharrem İnce derdini yeterince, hatta artık tepkiye yol açacak şekilde anlattı. Kılıçdaroğlu ziyaretinden aslında teklif beklediğini de söyledi. CHP Genel Merkezinin blöfü tutmadı, İnce de gurur meselesi yaptığı adaylığında ısrarcı oldu.
Muhalif seçmen artık cennetin kapılarının açılacağından çok cehennemin kapılarının kapanmasını bekler durumda ama o ümitleri de bu gelişmelerle sarsılıyor.
Büyüklük Kılıçdaroğlu’nda kalsa
Onun üzerine Kılıçdaroğlu önce Onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ardından (o da partisinden ayrılmış) Onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile el yükseltti.
Soru şu: İnce son açıklamasında da Kılıçdaroğlu’nu “abi” sayıp laf söylemediğine göre büyüklük Kılıçdaroğlu’nda kalsa ve bir girişim daha olsa acaba İnce de “Benim lehime adaylıktan çekilse” türünden kamuoyunda hayalci bulunan söylemden vaz geçebilir mi? Milletvekili listelerinin YSK’ya verileceği 9 Nisan’a dek vakit var böyle bir uzlaşma için. Gerçi pusulada resmi ve isminin bulunması bir miktar tepki oyunu yine çekecektir.
Ancak İnce’nin Kılıçdaroğlu’na vereceği destek Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhalefeti rahatlatacaktır. Mesele Kılıçdaroğlu’nun İnce’nin kapısını bir daha çalıp çalmayacağı kadar İnce’nin tarihe kendi gururu peşinde seçim kaybedilmesine neden olan bir siyasi olarak geçmeyi isteyip istemeyeceğinde.
Cennetin kapılarının kolay kapanmayacağını muhalif seçmen görüyor ama hiç değilse cehennemim kapıları kapansın, başka deyişle kötü gidiş sona ersin diye bekliyor.