Siyaset sahnesinde son birkaç gün içinde seçim ittifaklarının milletvekili listesi çalışmalarına tanık olduk. Partiler kararlarını verdiler, ortak liste hazırlanmasında mutabık kalanlar kontenjanları belirleyip listelerini son şekliyle YSK’na sundular. Milletvekili adaylarına seçim yarışında başarılar diliyorum. Artık, Türkiye’nin kader seçiminde ittifaklar arasında kıran kırana geçecek bir siyasi mücadele dönemine giriyoruz.
Yetkin Report’ta bir süredir yeni seçim yasasının tuzaklarla dolu olduğunu yazıyorum. İlginçtir, bu konu son haftalara kadar siyasal partilerin de, basının da gündeminde gereğince yer bulmadı. Fakat sonuçta yasanın maddeleri ortada, işin nereye varacağı belliydi. Listelerin YSK’na teslim tarihi yaklaştığında işin şakaya gelir yanı olmadığı anlaşıldı. Millet İttifakı’nın mümkün olduğunca ortak bir listeyle seçime gitmesi için güçlü bir iş birliği kuruldu. Bu tür ortaklıklara olumlu bakmadığı söylenen İYİ Parti bile bazı illerde CHP ile ortak liste üzerinden seçime katılmaya razı oldu. Bu gelişmelerde siyasett.com üzerinden yaptığımız simülasyonların da etkisi olduğunu düşünüyorum.
1. Önce şu önemli tespiti yapalım: Seçim yasamızın getirdiği değişiklikler demokratik bir seçim sistemiyle uyumlu değil. Yeni sistem, iktidar ortaklarının muhalefeti güç duruma düşürmek için kurguladıkları bir düzenden ibaret. Siyasi partiler önceki seçimlerde olduğu gibi kendi isim ve logolarıyla yarışacakken, ortak listeler hazırlamaya zorlandılar. Ancak görünen o ki, önce iktidar partileri bu tuzağa düştüler. Düşünsenize, Hüda Par’ı ve DSP’yi ittifak ilişkisine girmeden listelerine alan AK Parti, ittifak ortaklarını birleşik liste hazırlamaya ikna edemedi.
2. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın iki önemli bileşeni HDP ve TİP ortak liste konusunda anlaşamadılar. Bunun her iki partiye de maliyeti olacağı anlaşılıyor. Kendi logosuyla seçime katılabilmek için en az 41 ilde aday listesi sunması gereken TİP’in alacağı oyların önemli bölümü milletvekiline dönüşmeyecek. TİP’in oyları ittifakın diğer ortaklarının işine yaramayacak; çok sayıda milletvekili çıkaran büyük illerde TİP düşük sayıda milletvekiliyle yetinmek zorunda kalacak. Sonuçta Emek ve Özgürlük İttifakı, ortak listesi olsaydı kazanabileceği bir kısım milletvekilliğini diğer ittifaklara kendi eliyle sunmuş olacak.
3. Simülasyonlarımız, Cumhur İttifakı partilerinin seçimlere ayrı ayrı girmesinin, İttifak’a yaklaşık 30 milletvekili kaybettireceğini ortaya koyuyor. Ancak MHP’li yöneticilerin dikkat çektiği gibi, her şeyi basit matematikle açıklamak mümkün olmayabilir. İşin başka boyutları da var. Ortak liste her zaman ortak sinerji yaratmıyor. Örneğin, Hüda Par’la ilişkisinin MHP seçmeninde duraksama yarattığı açık. Bu durumda MHP seçmeni AK Parti’ye oy vermekte zorlanacaktı. Sonuçta, MHP ve Yeniden Refah Partisi müstakil hareket ettiler ve Cumhur İttifakı ortak liste hazırlayamadı.
4. Bu aşamaya gelirken sarf edilen incitici sözler, yersiz itham ve yakıştırmalar, gerekmediği halde siyaseti sertleştirme çabaları, çelişkili ve tutarsız tutumlar şimdi süpürülerek, arka plana atılacak. Üzücü ki, Türkiye’nin siyaset kültürü ve alışkanlıkları böyle. Özlenen nitelikli ve düzeyli siyasi rekabetin yeşermesi için beklememiz gerekeceği anlaşılıyor. Kutuplaşmanın had safhada yaşandığı, asılsız suçlamaların birbirini izlediği, abartılı söylemlerin şişirildiği, gerginliğin tahrik edildiği siyaset dilinin sonuçları bu tutarsızlıkları yaratıyor. Siyasette kural ve kurumların yerleşmemesi, tercihlerin böyle yapılması, siyasetin ancak bu şekilde icra edilen bir iş olduğunu düşünme kolaycılığı, hiç de hak etmediğimiz bir irtifa kaybını ve ahlaki zafiyeti ortaya çıkarıyor. Bu ara tespiti yaparak, kader seçiminde rekabetin alabileceği şekil ve içeriğe dönelim.
5. MHP liderinin birinci sıradan aday olduğu Osmaniye’de AK Parti’nin bir kadın bakanı aday göstermesi bu iki partinin pek çok seçim bölgesinde kıyasıya rekabet edeceğini düşündürüyor. Bu rekabeti incelerken önemli bir ayrıntıyı gözden kaçırmayalım: yeni seçim yasasının Cumhur İttifakı partilerine sağlaması beklenen somut bir avantajı vardı. Ancak, ortak liste hazırlanamadı. Öyleyse, beklenen yarar bir hayli azalacak ve sadece yüzde 7’ye düşürülen ülke barajından muafiyetle sınırlı kalacak. İşin özü şu olabilir: MHP’nin azalan oyları dikkate alınarak, meclise girebilmesi için 40 yıldır uygulanan ülke geneli seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürüldü. Bu bir demokratikleşme hamlesi olarak diğer partiler tarafından da hoş karşılandı. Ancak, MHP zaten Cumhur ittifakı içinde olduğundan sonuçta barajın düşürülmesi Cumhur’a da diğer ittifaklara da pratikte ek yarar sağlamadı.
Burada önemli bir başka ara not düşelim: Yerleşik demokrasilerde seçim barajı ya yoktur veya çok düşüktür. Baraj uygulayanlarda ortalama seviye yüzde 2 ila 3’dür. İki partili parlamenter veya başkanlık sistemlerinin her türlüsünde, sistem gereği baraj uygulaması zaten yoktur. Türkiye’deki bu garabetin nedeni şu: Biz, seçime katılımı teşvik ediyoruz. Fakat, çoğulcu değil, çoğunlukçu bir sistemimiz var. Tercihimiz, Meclis dışında kalan azınlığın göz ardı edilmesi yönünde. Siyasi polemik yaparak, bunun adına demokrasi deyip, geçiyoruz.
6. Şimdi, Millet İttifakı’na bakalım: İttifak içindeki beş parti ortak liste çıkarma kararıyla dikkatleri çekti. Neden böyle oldu? Altı partinin seçime ayrı listelerle girmeleri halinde İttifak’ın Meclis çoğunluğunu yakalayabilecek milletvekili sayısına ulaşmasının mümkün olmayacağı anlaşıldı. Son dönemeçte alınan bu kararla Millet İttifakı seçmeninin umutları arttı. CHP listelerinde Demokrat, Saadet, Deva ve Gelecek Partilerinin seçilecek yerlerden 25-30 milletvekili çıkarabilecek hale gelmeleri seçim sonuçları üzerinde önemli rol oynayacak gibi görünüyor. Bu kararın demokrasiyi teşvik eden ilkesel bir yönü de var. Bunu göz ardı etmeyelim ve siyasi tercihlerimiz ne yönde olursa olsun, bu ilkesel tutumu takdir edelim.
7. Ortak liste açıklandığında özellikle CHP içinde huzursuzluklar yaşanacağı yönündeki beklentilerin karşılığı yoktur. Açıklayalım: ortak liste kararıyla ilgili simülasyonlar gösteriyor ki, CHP’nin oylarında bir artış yaşanacak. Bu artış, CHP listelerine yerleştirilen dört partinin alabileceği oyların toplamından daha fazla olacak. Dolayısıyla, burada bir kazan-kazan ilişkisi kurulmuş oluyor.
Yeni seçim yasasından ve D’Hont sisteminin inceliklerinden kaynaklanan bu durumu, diğer pek çok araştırma kuruluşu gibi, biz de siyasett.com üzerinde yaptığımız simülasyonlarda gözlemledik. Bu verileri şimdi kısaca paylaşmak istiyorum:
1. Üç araştırma şirketinin anketlerinin ortalamasını alarak girdiğimiz değerler, üç ittifakın ülke genelindeki milletvekili sayılarını her ittifakın ayrı listelerle seçime katılması durumunda şöyle çıkarıyordu:
İlk senaryoda, Cumhur İttifakı 295 milletvekili çıkarırken, CHP 150, İYİ Parti 71, DEVA 3 ve Gelecek 2 olmak üzere Millet İttifakı’nın toplam milletvekili sayısı sadece 226’da kaldı. Burada, Emek ve Özgürlük İttifakı 79 sandalyeye ulaştı.
2. İkinci senaryoda, İYİ Parti dışındaki Millet İttifakı’nın dört partisini CHP listelerinde birleştirdik ve simülasyonu yineledik. Bu senaryoda, CHP’nin toplamları az da olsa dört partinin oylarını alarak ve D’Hondt sisteminin avantajını kullanarak milletvekili sayısını 150’den 202’ye (+52) çıkardığını gördük. Böylece, birleşik listenin CHP ve ortaklarına sağladığı kazanımlar ortaya çıktı.
Milletvekili sayısını 202’ye çıkaran CHP 52 sandalyelik farkın 31’ini Cumhur İttifakı’ndan aldı. Kalan 21 sandalyeyi ittifak ortağı İYİ Parti ile Emek ve Özgürlük İttifakı’ndan kazandı. Fakat ilk senaryoya kıyasla bakarsak, Millet İttifakı’nın milletvekili sayısı genel toplamda 226’dan 262’ye yükseldi. Cumhur İttifakı’nın milletvekili sayısı 264’e, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın sandalye sayısı 74’e düştü.
3. Görünen o ki, Millet İttifakı seçime matematiksel olarak Cumhur İttifakı’ndan daha avantajlı başlıyor. Ancak, tam da bu aşamada seçmenlerin tercihlerinde ortaya çıkması beklenen oynaklık devreye giriyor.
Örnekleyelim: CHP listesinden seçime girecek Millet İttifakı partilerinin seçmenlerine “bizi seçecekseniz, oyunuzu CHP’ye vereceksiniz” demeleri gerekiyor. Muhafazakar seçmenlerin bir bölümü psikolojik nedenlerle bu çağrıya itiraz edebilir. O halde, görünürdeki bu ikilemin, ya da şöyle diyelim, ‘halin icabı’nın seçmene açıklanması görevi İttifak partilerine düşüyor.
Benzer durumun, belki de daha zorlayıcı şekilde, AK Parti’nin liderliğinde Hüda Par’la aynı seçim listesine giren DSP bakımından geçerli olacağını ekleyelim. Bu ilginç durumun seçmen tercihlerinde yaratacağı etkiyi sanırım ilk kez bu seçimde göreceğiz.
Yazının başlığını sonuçta yinelemek zihin açıcı olabilir: Türkiye bir kader seçimine gidiyor. Bu tanım hiç de abartılı değil. Kader seçiminin neticesi bizi ya hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, her konuda keyfiliğin arttığı, sınırları öngörülemez daha fazla otoriterleşmeye götürecek; ya da, bu kadar uzun süren gerginlikten sonra artık normalleşmeye karar verip dışına savrulduğumuz demokrasi patikasına döneceğiz. Yani, tercihimiz dar bir sağ-sol meselesine sıkıştırılamayacak ve kader belirleyecek ölçüde önemli olacak. Kararsız görünen veya tepkili olduğunu söyleyen seçmenin bunu bir an önce anlamasında yarar var.
Seçime bir aylık süre kaldı. Çocuklarımızın geleceği hakkında karar vermek için geçecek bir ay. Aklıselim tercih için yeterli olabilecek bir süre bu. Daha açık nasıl söylenebilir?
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…