Hafıza Kartı

“Ajan” ve “Tito artığı” tartışması: kim kimin artığı?

“BBP lideri Destici Tito artığı olmakla suçladığı Erkan Baş’ın, ailesinin Yugoslavya’dan göçmeden önce kullandığı Jusoviç soyadı ve etnik kimliğinin ispatı için Google’a bakmayı öneriyor. Ancak, Türk sağının Soğuk Savaş dönemi tarihi, komünizmle mücadelede kimin kimlerle yan yana geldiğinin, bugün kimin kimlerin artığı olduğunun tarihidir.”

Türkiye İşçi Partisi (TİP) lideri Erkan Baş 1979 Batı Berlin Doğumlu. Soğuk Savaşta Batı Almanya’ya yerleşen yüzbinlerce Türk’le aynı kaderi paylaşan, Yugoslavya’dan iş bulmak için Batı Berlin’e göç eden Boşnak bir ailenin çocuğu. Erkan Baş ve ailesi, Osmanlı’nın son döneminden itibaren Türkiye’ye hicret eden binlerce Rumeli Müslümanı gibi Almanya’dan İstanbul’a geldi. Bayrampaşa’ya yerleştiler, orada büyüdü.

Önceki gün BBP lideri Mustafa Destici katıldığı bir televizyon programında sosyalist dünya görüşüne sahip Erkan Baş’ı “Tito artığı” olarak tanımladı. Destici daha da ileri giderek Baş için “tamamen sol örgütler içerisinde, belli ki Alman istihbaratlarının kontrolünde yetiştiriliyorsun, Türkiye’ye gönderiliyorsun” dedi.

Josip Broz Tito, İkinci Dünya Savaşında Nazi işgaline karşı gerilla savaşına önderlik eden, ardından Yugoslavya devlet başkanlığını üstlenen komünist siyasetçiydi.

Kim, neyin artığı?

Baş, Destici’ye zehir zemberek bir yanıt verdi. “Hakaret edilen ülkemizdeki milyonlarca Yugoslavya göçmenidir. Ajan diye itham edilen Almanya’da doğmuş milyonlarca işçi çocuğudur. İşte ırkçılık budur. Suyun öte tarafının, gurbetteki emekçilerin haysiyetine yenileceksiniz!”

Destici’yse söylediğinde ısrar etti. Tito artığı demişti, çünkü Tito nasıl ülkesini “Marksist-Leninist, dinsiz” bir zulümle yönettiyse, Baş da aynı zihniyetin “artığı” idi.

Türkiye’de sağ politikacılar öteden beri sol politikacıları birilerinin ajanı olmakla, birilerinin artığı olmakla suçlamışlardır. Destici’nin Baş’ı bir işçi ailesinin çocuğu olarak doğduğu Almanya’nın ajanı olarak suçlaması bunun son örneği.
Oysa tarih ve belgeler aslında Türk sağının Alman gizli servisleriyle teşriki mesaisini gösteriyor.

“Nazi artığı” Murat Bayrak

Soğuk Savaş döneminde Türkiye ve Almanya ilişkilerine yakından bakıldığında Alman istihbaratının, Destici’nin iddiasının aksine, Türk sağının önde gelen aktörleriyle yakın ilişki içinde olduğu görülür. Bunun temel nedeniyse (Doğu Almanya’yla birleşme öncesinde) Batı Almanya’da çalışan on binlerce Türk işçisinin Alman sermayesine karşı örgütlenmesinden çekinen Alman istihbarat servislerinin, Türkler arasında güçlenen sola karşı panzehir olarak gördüğü Türk sağ örgütleri desteklemiş olmasıdır.

Batı Almanya’daki Türk sağ aktörlerinden en çarpıcı olanı, tıpkı Erkan Baş gibi Yugoslavya göçmeni Murat Bayrak’tı. 1917 yılında doğan Murat Bayrak, diğer ismiyle Murat Bayramoviç, ülkesi İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordularınca işgal edildiğinde Nazi birliklerine katıldı. 13. Waffen SS “Hançer” Dağ Tümeninde Nazi üniformasıyla Tito’nun liderliğindeki Partizanlara karşı savaştı. Nazilerin savaşı kaybetmesi, Tito’nun kazanmasıyla Bayramoviç kapağı Türkiye’ye attı. Çünkü savaş suçlusu olarak aranıyordu ve bir Nazi “artığı” olarak Yugoslavya’da kalsa Nazilerle işbirlikçisi “vatan haini” olarak kurşuna dizilecekti.

Ayvalık’ta ülkücülere komando eğitimi

Bayramoviç, Türkiye’de Murat Bayrak ismini aldı. İstanbul’da, Yugoslavya’dan geldiği bölgenin adını verdiği “Sancak” Tül fabrikasını kurdu; hatırı sayılır bir servet edindi. Yugoslavya tecrübesinden dolayı koyu bir sol düşmanı olan Bayrak’ın yıldızı, ABD kaynaklı Soğuk Savaş antikomünizmiyle parladı.

Ülkücü gençlere dövüş ve silahlı eğitim vermek üzere Ayvalık’ta Küçükköy eteklerindeki arazisinde “Sancak Tatil Köyü” adı altında komando kampı açtı. 1970’li yıllarda antikomünizmin tüm müesses nizama hâkim olduğu siyasi ortamda Murat Bayrak, Süleyman Demirel’in Adalet Partisinden (AP) milletvekili seçildi. Ancak Demirel’in sol karşıtlığını yeterli görmeyerek Alparslan Türkeş’in kurduğu MHP’ye geçti.

Murat Bayrak aynı dönemde bir de eski dostu Almanya’yla ilişkilerini tazeledi.

Batı Almanya, Türk işçileri arasında sol sendikaların güçlenmesini milli çıkarlarına tehdit olarak görüyor, sol örgütlere karşı panzehir olarak ülkücülerin güçlenmesinin önünü açıyordu. Öyle ki Mayıs 1978’de Batı Almanya’ya giden Türkeş’i karşılayan ve temaslarında yanında bulunan kişilerden biri Murat Bayrak’tı.

Türkeş, Enver Altaylı, Cemalettin Kaplan

Türkeş Münih’te, aşırı sağcı Bavyera Hristiyan Sosyal Birlik lideri Franz Josef Strauss ile görüştü. Strauss “komünist tehlikeye karşı birlikte savaşmanın” önemine dikkat çekti. Ülkücülerin Bavyera’dan başlayarak örgütlenmesinin gerekli olduğunun işaretini verdi. Aynı dönemde MHP’nin Almanya’daki örgütlenmesinde kilit rol oynayan bir diğer isim de Enver Altaylı idi.

Kaderin garip bir cilvesi olsa gerek hem Bayrak hem Altaylı 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte Batı Almanya’ya kaçtılar. Murat Bayrak eski dost Almanya’dan sığınma hakkı alırken, siyasi faaliyetlerine tam gaz devam etti.

Batı Almanya’ya kaçan Adana müftüsü Cemalettin Kaplan ile yolları kesişti. Kaplan o sıra Milli Görüşten kopup, Almanya’da “Anadolu Hilafet Devleti” örgütlemeye çalışıyordu.

Kaplan 1981’de çıkarıldığı Adana’daki müftülüğü sırasında İncirlik üssündeki Amerikalı subaylarla yakın temas içindeydi. İncirlik Üssünde inşa edilen camiinin açılışını yapmıştı; Amerikalı subaylara “İslam’ın ulviyetini” anlatıyordu. O dönem Bayrak ile Kaplan arasından bir ilişki olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak Kaplan, Bayrak’ın Bonn’daki Rolandstrasse 59, Bad Godesberg adresindeki evinde kalıyordu.

“Kaynağı belirsiz servetle aşırı sağı finanse”

Türk vatandaşlığından çıkarılan Cemalettin Kaplan’ın Almanya’ya sığınma başvurusunda devreye giren Murat Bayrak, bu yakın arkadaşına Alman makamlar nezdinde aracı oldu. Kaplan’ın o dönem Türkiye’de Cumhuriyet rejimini yıkmak istediği, Mustafa Kemal Atatürk’ü düşman olarak tanımladığı düşünüldüğünde MHP’de siyaset yapmış Bayrak’ın ona evinin kapılarını açacak derecede yakınlık göstermesi şaşırtıcıdır.

Murat Bayrak, Kaplan’ı “eski bir politikacı ve Müslüman bir din adamı” olarak tanımlıyor, “Allah rızası için” Almanya’da oturma izini almasına yardım ettiğini vurguluyordu. İşin daha da çarpıcı olan tarafı, bu ilişkilerin basına sızması üzerine Batı Alman makamları arasında yapılan yazışmalarda geçen ifadelerdir: 18 Şubat 1987 tarihli Alman Dışişleri Bakanlığı belgesine göre Murat Bayrak yerleştiği “Almanya’da çok yüksek makamlarla iyi ilişkileri olan” bir iş insanıydı. Bakanlık belgesine göre Bayrak kaynağı belirsiz büyük bir servete sahipti ve bununla Türk aşırı sağ örgütleri finanse ediyordu.

Doğu Alman istihbarat dosyaları

Gelelim 1970’li yıllarda MHP’nin Almanya örgütlenmesinde kilit rolü olan bir diğer isme, Enver Altaylı’ya.

Doğu Alman İstihbarat Bakanlığı Stasi’nin arşivine göre Enver Altaylı “NATO ülkelerinin istihbarat kuruluşları için çalışıyordu”. Altaylı’nın bir dönem MİT’te çalıştığı biliniyordu, ama Doğu Alman istihbaratı “NATO ülkelerinin” diyerek birden fazla istihbarat kuruluşuyla irtibatını iddia ediyordu.

Stasi Doğu Almanya’ya seyahat etmesine yasak koyacak kadar tehlikeli gördüğü Altaylı’nın aşırı sağ “terör” faaliyetlerinde yer aldığını önce sürüyordu. Altaylı halen “askeri ve siyasi casusluk” ve “FETÖ terör örgütüne üyelik” gerekçeleriyle 23 yıl 4 aylık hapis cezasını çekiyor.

Stasi’nin istihbarat raporundaki iddiayı akla getirircesine 28 Eylül 2018’de Berlin’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in ortak basın toplantısında Altaylı’nın tutukluluğu gündeme geldi. Bir Alman gazeteci belki de Alman makamlarının teşvikiyle, ikili ilişkilerdeki onlarca sorunu bir kenara bırakıp Altaylı’nın tahliye edilip edilmeyeceğini sordu; ne de olsa aynı zamanda Alman vatandaşıydı. “Eski dostlar” unutulmuyordu.

Google’a değil belgelere bakalım

BBP lideri Destici Tito artığı olmakla suçladığı Erkan Baş’ın, ailesinin Yugoslavya’dan göçmeden önce kullandığı Jusoviç soyadı ve etnik kimliğinin ispatı için Google’a bakmayı öneriyor.

Yukarıda derlediğim bilgiler ise uzun yıllara dayanan bir arşiv çalışmasının sonuçlarından. Destici’nin de söylediği gibi gerçeğin toplumdan gizlenmesi doğru değil. Türk sağının Soğuk Savaş dönemi tarihi komünizmle mücadelede kimin kimlerle yan yana geldiğinin, bugün kimin kimlerin artığı olduğunun tarihidir.

Behlül Özkan

Doç. Dr. Behlül Özkan, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesidir. Türkiye dış politikası, Soğuk Savaş ve siyasal İslam üzerine çalışmaktadır.

Recent Posts

Hamas Katar-Mısır ateşkes önerisini kabul etti

Hamas'ın Siyasi Lideri İsmail Haniye 6 Mayıs'ta yayınladığı açıklamayla Katar ve Mısır'ın arabuluculuğunda hazırlanan İsrail…

9 saat ago

Özel, Deniz Gezmişlerin anmasında: 6 Mayıs CHP için dönüm noktasıydı

CHP lideri Özgür Özel 6 Mayıs sabahı Ankara, Karşıyaka mezarlığında Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve…

18 saat ago

İliç Maden Kazası Komisyonu Erzincan’da inceleme yapacak

Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan Çöpler Altın Madeninde 13 Şubat'ta 9 işçinin toprak altında kaldığı siyanürlü…

19 saat ago

Gerçek sorunları çözmek yerine sözde “sivil” anayasa dayatması

TRT Haber’in “Yeni anayasa sürecinde 3 yöntem” başlıklı haberine göre TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un siyasi…

23 saat ago

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli: eğitim ideolojinin tatmin alanı değildir

Millî eğitim sitemimiz yıllardır devasa sorunlarla boğuşuyor. Bir yandan hızla artan nüfus, bir yandan inanılmaz…

23 saat ago

Söyleten sensin: Sinan Ateş cinayeti örtbas edilebilir mi?

Sinan Ateş cinayetine dair iddianamenin tamamlandığı haberleri 29 Nisan’da haber sitelerine düştü. 16 ayda hazırlanan…

2 gün ago