Ankara’daki yabancı diplomatik temsilciliklerinin 14 Mayıs seçimlerinin sonucu ile ilgili değerlendirmelerinde son bir ay içinde dikkat çekici bir değişiklik gözleniyor.
Yakın zamana dek gerek ülkelerin gerekse uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son düzlükte bir hamle yapıp devlet imkânlarının da gücüyle seçimi mutlaka kazanacağından pek kuşku duyan yoktu. Bir kısmı Türk anket şirketlerinin abonesi olmasına ve anket şirketlerinin büyük kısmı muhalefetin adayı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu önde göstermesine rağmen bu kanıyı koruyorlardı.
Bu kanının yerleşmesinde “Erdoğan kaybedeceği seçime girmez” ve “Erdoğan kaybetse de her yöntemi kullanıp iktidarı vermez” türü yargıların yanı sıra, Altılı Masa özelinde muhalefetin çok parçalı yapısı ve bir türlü Erdoğan’ın karşısına çıkaracakları aday konusunda karar verememiş olmalarının payı vardı. Yanılmaktansa 15 Mayıs sabahı başkentlerine “sürpriz, muhalefet kazandı” raporu yazmaları daha kolaydı.
Diplomatik camiada bu görüşü koruyanların yanı sıra merkezlerine Erdoğan’ın kaybetme ihtimali var” değerlendirmesini raporlayan önemli temsilcilikler gözlenmeye başladı.
Akşener etkisi
Sorduğumda aldığım yanıtlar bu değişimin ilginç bir dönüm noktası olduğunu gösteriyor.
İYİ Parti lideri Meral Akşener’in 3 Mart’ta Altılı Masadan kalkması ve 6 Mart’ta Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul ederek yeniden katılması diplomatik gözlemciler bakımından bir dönüm noktası olmuş.
İçeride İYİ Parti, dolayısıyla Millet İttifakından bir miktar oy kaybına ve bu nedenle Altılı Masaya tepki duyan bazı muhalif seçmenin Muharrem İnce’ye meyletmesine sebep olan bu gelişme diplomatik camiada farklı değerlendirilmiş. Özellikle Batılı siyasi gözlemciler bunu muhalefet cephesinde, en azından ortak adayda birleşmeyi sağlayan, toparlanma hamlesi olarak değerlendirmiş.
Bir Avrupalı diplomat, belki de bu olay olmasaydı muhalefetin bir ortak aday üretmeden dağılacağını düşünmeye başladıklarını söyledi. Ancak Akşener’in dönüşü ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığını onaylaması, diplomatlara muhalif seçmen için Erdoğan’a karşı bir adayın ortaya çıkması olduğunu göstermiş. Kılıçdaroğlu’nun daha önce adeta tabu sayılan Alevi kimliğinin söylendiği kadar tepki toplamadığı, sonrasında kendisinin de bunu ifade ederek konu olmaktan çıkarma hamlesi yaptığı değerlendirmesi yapılıyor.
Ne anlama geliyor?
Ankara’daki diplomatik camiada Erdoğan’ın kaybedebileceğinin de hesaba katılmaya başlaması temel olarak iki anlama geliyor:
- Hem ikili hem de çok taraflı ilişkilerde kendi uluslararası siyasetleri bakımından Türkiye’ye önem veren büyükelçilik ve kuruluşlar bütün yumurtaları aynı sepete koymakta, yani Erdoğan’ın garanti kazanacağı varsayımına dayanmakta daha temkinli davranacaklardır,
- Bunun sonucunda Türkiye’deki seçim sonuçları üzerine yorum yapmaktan kaçınacak, “Türk halkı kimi tercih ederse bizce makbuldür” söylemine geçecek, nötr konum alacaklardır. Zaten bunun işaretleri alınmaya başladı. Erdoğan’ın kalmasını isteyen Rusya dahi daha temkinli davranmaya başladı.
AB yetkilileri Kılıçdaroğlu’na Suriyelileri geri göndermenin başka yollardan kendilerine yönelmesi ihtimalinden Avrupa sağının duyduğu endişeyi ilettiler. Bu “Erdoğan hiç değilse Suriyelileri Türkiye’de tutuyor” anlamına gelse de Ankara’dan gönderilen diplomatik raporların seçim rüzgârının yön değiştirmeye başladığı saptamasına işaret ediyor.
Bir diğer gösterge de son birkaç haftada diplomatik camiada iktidar değişirse dış politikaya kimin bakacağı, ekonomiye kimin bakacağı, Cumhurbaşkanı yardımcıları arasındaki görev dağılımının nasıl olacağı sorularının sıklaşması.
İlk görev dağılımı işaretleri
Diplomatik temsilciliklerin görev dağılımı merakı son birkaç günkü açıklamalarla kısmen giderilmeye de başladı.
Örneğin Kılıçdaroğlu dün (23 Nisan) gece solunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, sağında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile bir video yayınladı. Seçildiği takdirde İmamoğlu’nun İBB Başkanlığına ek olarak afet yönetimi, şehirlerin güçlendirilmesi ve konut politikalarından, Yavaş’ın da ABB Başkanlığına ek olarak sosyal politikalar, yoksullukla mücadele ve dijital teknoloji konularından sorumlu olacağını duyurdu.
İYİ Parti lideri Meral Akşener de ekonomi prensi Bilge Yılmaz’ın ekonomi yönetiminde görev alacağını, kendisin de Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla asayişin koordinasyonunu üstleneceğini duyurdu.
Ankara’daki diplomatik temsilciliklere önümüzdeki hafta merkezlerine yazacak daha çok rapor çıkacak gibi görünüyor.