Bir süredir siyaset dünyası için güçlü bir veri bankası kurma düşüncesiyle, genç ve dinamik bir yazılımcı grubuyla geliştirdiğimiz siyasett.com 2023 seçimleri yaklaştığında somut bir zemin kazandı. Bu projeyle, son 40 yılın Türk siyaset dünyasına ilişkin temel verileri siyasett.com’a aktardık. Son 40 yılın seçim sonuçlarına mukayeseli erişim sağladığımız sitemizde, gelecek seçimlere ilişkin anketleri kullanıcıların değerlendirmesine sunarken, gelecek seçimler için projeksiyonlar yapılabilen güçlü bir simülasyon modülünü de siteye ekledik.
Bu çalışmalar sırasında siyaset hayatımızdaki önemli bazı konuları da özel olarak çalışmamız gerekti. Örneğin, seçim sisteminin nasıl çalıştığını, illere göre milletvekili dağılımlarının nasıl yapıldığını, uzun yıllardır uygulamada olan D’Hont sistemine göre partilerin illerdeki milletvekili sayılarının nasıl belirlendiğini, ittifak sisteminin nasıl çalıştığını arkadaşlarımızla birlikte öğrenmemiz gerekti.
Siyasett.com’u deneme amaçlı olarak kullanıma açtığımızda beni şaşırtan şu oldu: Hepimiz belirli aralıklarla sandıklara gidip oy kullanıyor olsak da aslında oylarımızın nasıl karşılık bulduğunu, oy pusulalarındaki parti logolarına mühür bastığımızda bu mühürlerin seçtiğimiz partinin milletvekili çıkarmasına ne kadar etkili olduğunu pek de bilmiyoruz. Bazen verdiğimiz oyların milletvekiline dönüşmesi ihtimali oldukça düşük olabiliyor. Bunun sonucunda, ideolojik olarak birbirlerine yakın olan partiler toplamda oldukça yüksek oy alabilseler de, seçimlere ayrı ayrı girdiklerinde hiçbiri milletvekili çıkaramayabiliyor, bu oylar tamamen yok sayılıyor.
Bu konuları araştırdıkça gözlemlerimi ve siyasett.com’daki simülasyonlarımızı siyaset dünyasına ilgi duyan okuyucularla paylaşma ihtiyacı duydum. Birkaç hafta boyunca Yetkin Report’ta yazılar kaleme aldım. Konu çok kişinin ilgisini çekti. Yazılar ve web sitesi üzerinden yaptığımız projeksiyonlarla yetinmedim, farklı televizyon kanallarında görüşlerimi paylaştım. Ayrıca simülasyonları bazı siyasetçilerimizin bilgisine sundum. Özellikle Millet İttifakı (Mİ) içindeki partilerin bu çalışmaya ilgi duyması beni mutlu etti; umarım bu çabalarımızın alınan kararlarda olumlu etkisi olmuştur.
Türkiye’nin çok partili siyasal hayatında seçim sistemleri defalarca değiştirildi. 1946’da yapılan ilk çok partili seçimlerde yaşanan sorunlardan çıkarılan derslerle, seçimlerin bağımsız yargıçların denetiminde, tarafsız yapılmasını sağlamak üzere Yüksek Seçim Kurulu kuruldu. 1946-1960 döneminde düzenlenen seçimlerde çoğunluk sistemi uygulandı. DP’nin art arda üç seçimi kazanarak Türk siyasetinde ‘baskın parti’ nitelemesini kazanması bu dönemde gerçekleşti.
Temelde iki partili bir sistemi ve istikrarlı bir yapıyı kurgulayan bu sistemin, uygulamada temsil adaletinde ciddi sorunlar ve siyasi kutuplaşmalar ürettiği görüldü. 1954 seçimlerinin sonucu bu açıdan çarpıcıdır: DP, yüzde 57,5 oy oranıyla 502 milletvekili kazanırken, CHP yüzde 35,2 oy oranıyla sadece 31 sandalye kazanmıştır. Bu dengesizlik, etkili muhalefet imkanını ortadan kaldırmıştır. Kurumsallaşması eksik, rekabetçiliği, çoğulcu katılımı ve özgürlükleri noksan bu ‘seçim demokrasisi’ modeli siyaset ve özgürlük alanını daraltmıştır. Neticede, ‘milletin iradesi’ne dayandığını ileri süren, gerçekte çarpık bir seçim sisteminin ürünü olan otoriterlik teşvik edilmiştir.
1960 askeri müdahalesinin ardından, 1961 Anayasası’yla D’Hondt sistemini esas alan nisbî temsil uygulamasına geçildi. Bu, daha dengeli, adil ve gerçekçi bir sistemdi. 1961 sisteminin temsil adaletini önceleyen özgürlükçü anlayışı bu kazanımları da yeterli görmedi. 1965-1969 döneminde uygulanan ‘milli bakiye’ (‘ulusal artık’) yöntemiyle, herhangi bir ilde milletvekili kazanmaya yetecek sayıda oy alamayan küçük partilerin ülke geneli oyları belirli bir eşiği aştığında Meclis’e girmelerine imkân sağlandı. Türkiye İşçi Partisi’nin 1965-1969 dönemindeki unutulmaz siyasetçilerini bugün de hatırlamamızı büyük ölçüde bu sisteme borçluyuz.
Nisbî temsilin tek parti hakimiyetini zorlaştıran şartlarında, 1965 seçimlerinde AP’nin kazandığı yüzde 52,87 oranındaki oy Türk siyasi tarihinin hâlâ kırılamayan rekorudur. Diğer yandan, özgürlük ve siyaset alanını genişleten, fren-denge mekanizmaları kuran, demokratik siyaseti pekiştiren 1961 sisteminin kazanımları arasında Anayasa Mahkemesi ile Cumhuriyet Senatosu gibi çok önemli kazanımlar vardır. Nihayet, ‘sol’ ve ‘sağ’ siyaset kavramlarının Türk siyasetine girmeleri bu dönemin ürünüdür.
1961 Anayasası’nın özgürlükçü anlayışı, 1980 askeri darbesiyle ortadan kaldırıldı. Yeni Anayasa, siyasi partiler kanunu ve seçim yasasıyla temsil adaleti kısıtlandı. Siyasi partilerin parlamentoda temsili için ülke genelinde toplam geçerli oyların asgari yüzde 10’unu almaları şartı getirildi. Demokratik, adil ve tabana yayılan temsil ilkesini baltalayan ve dünyada eşi görülmemiş böylesi yüksek bir eşikle uzun yıllar yaşamak zorunda kaldık. Bu anlayış, Meclis’te az sayıda merkez partisinin temsil edilmesini, uç eğilimli partilerin parlamenter siyasetin dışında bırakılmalarını, böylece sistemin istikrar kazanması hedefleniyordu. Fakat, gerçek bu çizgide gelişmedi.
Türk siyasal hayatında belirleyici olan önemli partiler yeni sistemin azizliğine uğradılar ve farklı dönemlerde Meclis’e giremediler. Bu uygulama halkın oylarının önemli bölümünün parlamenter siyasete yansımasının önüne geçerek, temsil adaletini yaraladı. AK Parti, ilk kez seçimlere katıldığı 2002’de yüzde 34,43 oyla, 365 milletvekili kazandı; Meclis’te yüzde 66 çoğunluğu ele geçirdi. Yüzde 19,41 oyla 177 milletvekili kazanan CHP Meclis’e giren tek muhalefet partisi oldu. Oyların yüzde 46,16’sı diğer partilere dağıldı, ancak seçim barajı nedeniyle bu partiler temsil imkânı kazanamadılar ve bu denli yüksek oy parlamento dışında kaldı.
2002 seçiminin çok partili demokrasi tarihimize geçen çarpıcı bir başka özelliği daha vardır: Seçmenlerin yüzde 54,96’sı tercihlerini değiştirmiş, ‘seçmen tercihleri oynaklığı’ bir rekor kırmıştır. AK Parti, 2002-2011 döneminde artarda üç seçimi kazanarak ‘baskın parti’ haline gelmiştir. 2015’de birkaç ay arayla tekrarlanan ve ‘güvenlikçi’ politikalarla kazanılan seçimin ardından 2018’de AK Parti iktidarı bırakmamıştır. Bu kadar uzun ve kesintisiz iktidar dönemi çok partili siyasi hayatımızda bir başka rekordur.
Toplumsal kültürün ürettiği güven eksikliği ve siyasal kültürün yarattığı demokratik hoşgörü noksanlığı çoğulcu demokrasiyi yaralar. Bu köken nedenler, Türkiye gibi demokratik gelenekleri ve kurumları eksik ülkelerde başlı başına önemli bir sorundur.
Muhalefetteyken demokratik hak talep eden partilerin iktidara geldiklerinde özgürlük alanını kısıtlayıp, siyaset alanını daraltan baskıcılığa yönelmeleri bundandır. Bu nitelik, ‘değişken demokratlık’ olarak adlandırılıyor. Türkiye’deki kurumsal demokrasi eksikleri nedeniyle siyasi partilerde bu ‘siyaset mühendisliği’ eğilimine sıkça rastlarız. Yeri gelmişken, ekleyelim: 1961-1980 döneminde de bu eğilimler vardı, fakat denge ve denetleme mekanizmaları bu eğilimleri frenliyordu. 1950-1960 arasında ve son dönemde yaşananlar bu mekanizmaların eksikliğini gösterir.
Nitekim bir önceki seçimde (2018) siyasi partiler arasında ittifaklar kurulmasına imkân sağlanması iktidar partilerinin güçlü şekilde Meclis’e girmelerine yönelik bir projeydi. Fakat, hesaplanmayan bir şey oldu, bu imkândan muhalefet de yararlandı. Genel olarak baktığımızda da, halkın oyları büyük ölçüde milletvekiline dönüştü, ittifaklara verilen oylar boşa gitmedi; böylece Meclis’te temsil oranı yükseldi. Bu durum, matematik hesaplarla demokratik siyaset yapılamayacağını ortaya koyuyor.
Ancak siyasi iktidar yaptığı bu değişikliklerden memnun olmadı. Seçim yasası AK Parti ve MHP oylarıyla yeniden değiştirildi (2022). Yasa metni “dilerseniz ittifak kurabilirsiniz, ama illerde milletvekili çıkarabilmek için ittifak içinde olsalar bile partilerin her birinin her ilde belli oy sayısına ulaşması gerekir” şeklinde yeniden değiştirildi. Böylece, illerde milletvekili çıkaracak kadar oy alamayan partilerin oylarının diğer ittifak partilerinin hanesine yazılması imkânı yasa metninden çıkarıldı; ittifak kursalar da ayrı listelerle seçime girecek partilerin ‘artık oyları’ boşa atılmış oya dönüştürüldü.
Ancak bu defa seçim öncesinde ilginç bir gelişme oldu. Pek çok kişi Cumhur İttifakı’nın (Cİ) ortak hareket etmesini beklerken, Cİ partileri daha fazla milletvekili kazanmalarını sağlayacak tek listeyle seçime katılma kararı alamadı. Önce MHP, sonra YRP, daha sonra istemeye istemeye BBP ayrı listelerle seçime katılacaklarını açıkladılar. Bir bakıma, Cİ partileri bir sene önce hazırladıkları kapana kendilerini kıstırdılar. Seçim sonrasında daha net göreceğiz; her parti kendi başına kantara çıkmak isteyince bunun kaçınılmaz sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Bunun muhtemel sonucunu birazdan yazacağım.
Altı partiden oluşan Mİ’nin liste ortaklaşmasını gerçekleştirebileceği tahmin edilmiyordu. Bir ara Saadet, Gelecek ve Deva’nın, Mİ içinde başka bir ittifak kurma düşüncesi gündeme geldi. Ancak, böyle bir ‘alt ittifak’ (‘ittifak içinde ittifak’) kurulmadı. Ama tam bu tartışmalar yapılırken ortak Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu Mİ’nin İyi Parti dışındaki paydaşlarına tek liste önerisini götürdü ve beklenmeyen bir ortaklaşma oluşturuldu. Seçim sonuçları ne olursa olsun, tek liste sayesinde DP dışındaki dört parti 28. dönemde Meclis’te en az onar milletvekiliyle temsil edilecekler.
Diğer bir sürpriz ‘Emek ve Özgürlük İttifakı’nda yaşandı. Bugünün Serra Kadıgil dışındaki TİP milletvekillerini önceki seçimde kendi listelerinden Meclis’e taşıyan HDP bu kere daha fazla sayıda kontenjan önerse de, arkalarına güçlü bir rüzgar aldıklarını düşünen TİP’liler “ne olursa olsun, biz kendi logomuzla seçime gireceğiz” kararında ısrarcı oldular. Çok sayıdaki kişi gibi ben de sonunda bu iki partinin anlaşabileceğini düşünmüştüm. Ama öyle olmadı, çok başarılı bir sonuçla Mecliste güçlü bir grup kuracaklarını öngören TİP, seçime 49 ildeki toplam 52 seçim bölgesinde kendi logosuyla katılma kararı aldı. Yanılıyor olabilirim kuşkusuz, ama seçim sonuçları açıklandığında bu kararın TİP için üzücü olabileceğini düşünüyorum.
Şimdi siyasett.com simülasyon modülünün anlattıklarını paylaşmak istiyorum:
1. Cİ partilerinin seçime ayrı listelerle girmeleri, alacakları münferit oylardan bağımsız şekilde, toplamda Cİ’nda 20 ilâ 30 milletvekili kaybına mal olabilecek gibi görünüyor.
2. BBP daha önce 24. ve 26. dönemlerde seçimlere katılmış, birincisinde binde 8, ikincisinde binde 5 oy almıştı. Oylarını on kat artırsa da BBP’nin bu seçimde milletvekili çıkarması mümkün görünmüyor. Ancak alacağı toplam oy yüz binleri bulmayacağı için BBP’nin Cİ’na kaybettireceği oy çok fazla olmayacak.
3. YRP ittifaka katılım sürecinde yaşadığı kararsızlıkların ardından Cİ’na kenetlense de, bir kısım YRP seçmeni tutarsızlık iddiasıyla başka arayışlar içine girdiler. YRP’nin seçmen desteği anketlerde yüzde 1 ilâ 1,5 aralığında görünüyor. Ancak hepimiz biliyoruz, D’Hont sistemi bu büyüklükteki partilere imkân sağlamıyor. İstanbul ve Ankara’nın bir veya iki seçim bölgesinde beklenenden yüksek oy alması durumunda YRP’nin belki az sayıda milletvekili çıkarması beklenebilir. Ama tüm illerde kantara çıkacakları için, örneğin yüzde 1 civarında oy alması durumunda, Cİ toplamda 500-600 bin oydan mahrum kalabilir.
4. Ortak liste hazırlanmasına yanaşmayan MHP’nin Cİ’na çıkaracağı fatura daha büyük olabilir. MHP son seçimlerde yüzde 10,9 oy almıştı. Bu seçimler için anketler yüzde 6,5 – 7,5 bandında bir oy oranı öngörüyor. Bu durumda MHP’nin çok sayıdaki ilde alacağı oylar Cİ’na kazanım sağlamayacak. Milletvekili çıkaracağı illerdeki artık oylar da aynı şekilde heba olacak. Bu halde, Cİ’nın 2018 seçimlerinde bazı illerde kazandığı milletvekillikleri —kendi üretimi olan seçim yasası değişikliği nedeniyle— karşı ittifaklara gidebilir.
5. Mİ içinde beş partinin tek liste hazırlaması matematiksel olarak ittifaka önemli üstünlük sağlayacak gibi görünüyor. Bununla birlikte, özellikle Saadet, Deva ve Gelecek Partilerinin seçmenlerini mührü CHP logosuna basmaları konusunda ikna etmeleri büyük önem taşıyor. “Saadet’i Meclis’te görmek istiyorsanız oylar CHP’ye” benzeri afişler, bu amaçla yapılan toplantılar ve kampanyaların etkisine göre birlikteliğin hangi ölçüde oya ve milletvekiline dönüşeceğini seçim günü göreceğiz. Ancak tüm simülasyonlar, tek liste kararının Mİ’na toplamda 40-50 civarında yeni milletvekili kazandıracağını gösteriyor.
6. İyi Parti’nin Mİ içinde liste işbirliğine yanaşmaması ittifaka milletvekili kaybettirecek. Bununla birlikte, ittifakın muhafazakar partilerinin destekleyicilerinin CHP gibi bir sol partiye oy verme konusunda tereddüt edecekleri, bir bölüm seçmenin İyi Parti’ye yöneleceği tahmin ediliyor. 16 ilde CHP ile İYİ Parti arasında kurulan ‘fermuar sistemi’nin uygulanması da Mİ bakımından olumlu sonuçlar yaratabilir.
7. TİP seçmenlerine, “sosyalizm için oylar YSP’ye” demek zor görünüyor. Bu iki partinin ortak liste hazırlayamaması Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki iki parti için de olumsuz sonuçlar yaratabilir. Yaptığımız simülasyonlar, 52 seçim bölgesinde TİP’in alacağı oyların büyük bölümünün ittifakın işine yaramayacağını gösteriyor. Aynı projeksiyon, bu ittifakın yüzde 1 oyu milletvekiline tahvil edilemezse, 500-600 bin oyun milletvekiline dönüşmeyeceğini, bu nedenle ittifaka 6-7 milletvekili kaybettireceğini gösteriyor.
8. Son bir not: Memleket ve Zafer Partilerinin yüzde 7 barajına yaklaşmaları hiçbir araştırma kuruluşu tarafından öngörülmediği için bu partiler Meclis hesaplamalarında dikkate alınmıyor.
Seçim öncesi son dönemece girdik. Artık araştırma kuruluşlarının yeni anketler hazırlamaları seçim yasakları kapsamına giriyor. Ancak, kişisel tahminlere göre simülasyonlar yapmamızın önünde engel yok. Yasak öncesi tahminlerden birini esas alarak siyasett.com’da son bir simülasyon yaptım. Üç şirketin Mayıs başı anketlerinin ortalamasını alarak verdiğim değerlerden sonra siyasett.com şu projeksiyonu hazırladı:
Bu simülasyonu paylaşarak yazıyı sonlandırmak istiyorum. Dilerseniz siz de farklı rakamlarla değişik simülasyonlar yapabilirsiniz.
(AK Parti: yüzde 34, CHP: yüzde 32, İyi Parti: yüzde 11, MHP: yüzde 6,5, YSP: yüzde 10, TİP: yüzde 2, YRP: yüzde 1,6)
Seçimlerin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı sonuçlar yaratmasını diliyorum.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…