Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın YSK açıklamasına göre yüzde 49,51 oyla, barajın yarım puan altında kalmasına bakarak “İlk turda seçilemedi, güvenoyu alamadı” diye teselli aramak elbette mümkün muhalefet sözcüleri bakımından. Bu teselli arayışlarının 28 Mayıs’taki ikinci turda ne Millet ittifakı ne de diğer muhalif kesimlere en küçük faydasının olmayacağı açık. Neticede CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da tıpkı Erdoğan gibi seçimi ilk turda alacağını söylediğini unutmamak gerekiyor. Kılıçdaroğlu iddiasını sürdürdüğünü “Buradayım” videosuyla gösterdi. Ancak yüzde 44,88 oyla barajın 5 puan altında kalmasına neden olan siyasi sorunların yanı sıra çözüldüğü iddia edilen sandık güvenliği sorunlarına da değinmek gerekiyor.
CHP’nin 14 Mayıs başarısızlığında Kılıçdaroğlu’nun gerçekten zorlukla kurduğu ve özünde doğru bir proje olan muhalefet koalisyonunun -bir örnek dışında- çalışmamasının suçu var. Aynı zamanda Kılıçdaroğlu’na her şeyin yolunda olup sandık güvenliğinin tam sağlandığı yolunda rapor veren parti bürokratlarının da suçu var. Kılıçdaroğlu 28 Mayıs’taki ikinci turda -Erdoğan’ın Meclis çoğunluğunu almasına rağmen– Cumhurbaşkanlığını alma vaadini yerine getirmek istiyorsa bu konuya yeniden eğilmekle başlayabilir.
Suç sandık gözlemcilerinin değil
Bu suçlamanın muhatabı canla başla çalışan sandık görevlileri, gözlemcileri, gönüllüleri asla değildir. Onlar AA üzerinden yapılan ve yapılacağı da tahmin edilen algı operasyonuna rağmen -bu defa sandık ve oy çuvallarına sahip çıkıp demokratik sorumluluklarını yerine getirdi.
Ama CHP’nin kurumsal yönetim unsurlarının, örneğin Kılıçdaroğlu tarafından göreve çağrılan eski ve mevcut milletvekilleri ile milletvekili adayları -birkaç örnek dışında- kendilerini Meclis’e ve Kılıçdaroğlu’nu ilk turda cumhurbaşkanlığına taşıyacak oylara sahip çıkmada -yine birkaç örnek dışında- yeterli mücadeleyi vermedi.
Örneğin Cumhur ittifakı sandık gözlemcilerinin hazır basılı dilekçeleriyle Millet ittifakının çıkacağı tahmin edilen sandık sonuçlarına üst üste itiraz etmeye başladığı daha sandıklar kapanır kapanmaz belli olmuştu. Aynı sandığın beş defa on defa, on bir defa tekrar tekrar saydırılarak yıldırma taktiği güdüldüğü daha ilk saatlerden itibaren gazeteciler ve televizyon yorumcularınca duyuruldu. Bunu artık ilk turda sonuç gelmeyeceği belli olduktan sonra Kılıçdaroğlu da söyledi.
Bu nasıl ittifak?
Peki, CHP milletvekilleri, vekil adayları, teşkilat yetkililerinin o sandıklara gidip duruma müdahale ettiğini, ya da bu basılı itiraz dilekçesi konusunun demokratik bir hakkın örgütlü suistimali olduğu yolunda YSK’ya başvurduğunu duydunuz mu?
Dahası, sandık başlarında, seçim kurulu kuyruklarında tabanda fedakârca çalışan CHP örgütleri ve gönüllülerin dışında, Altılı Masa üyelerinden hangilerinin sahada canla başla çalıştığına tanık oldunuz? Bunun -yukarıda da andığım- tek istisnası Saadet Partililer oldu. Diğerleri işi ellerinin ucuyla tutuyor göründüler.
CHP örgütleri 2018’de cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’yi isyan ettiren sandık ihmallerinden ders alarak 2019 yerel seçimlerinde İYİ Parti ve diğer muhalefet partileriyle işbirliğine gitmiş ve İstanbul ile Ankara başta olmak üzere bazı büyükşehir belediyelerinin alınmasında sandık güvenliği örgütlenmelerinin büyük payı olmuştu.
Bu kez niye olmadı? CHP’lilerin oyları sayesinde Meclis’e sandık güçlerinin üzerinde milletvekili gönderen Altılı Masa üyeleri sandık ve oy güvenliği açısından üzerine düşen her şeyi yaptılar mı?
Kılıçdaroğlu yalnız bırakıldı
Sadece sandık konusunda değil. Altı parti lideri ancak ikinci turda kazanacakları vaadi için bir araya gelebildi? Daha önce birlik sergileyip gidişe etkili müdahale edemezler miydi?
Manzara ortada. Önce HDP, daha sonra Yeşil Sol Parti ve TİP’in desteği olmasa Kılıçdaroğlu bu kadar da oy alamazdı. Kılıçdaroğlu’na en yüksek oranda oy çıkan iller hangileri, biliyorsunuz değil mi? İzmir değil örneğin. Sırasıyla, Tunceli, Şırnak, Hakkâri, Diyarbakır, Batman. Hem oya talip olmak hem de aynı karede resim vermekten kaçınmak olmaz. “Hem Kürt kardeşim, Alevi kardeşim” söylemine sarılıp hem en ihtiyaç duyulan günden ortada görünmemenin siyasi maliyetini hesap edemeyecek denli kendisiyle mi meşgul muhalif siyasiler?
Açıkçası Kılıçdaroğlu etrafındaki kalabalığa rağmen, birkaç ilkeli parti yönetici dışında yalnız bırakıldı ve evet, bazı müttefiklerince de.
Şu anda siyasi manzara Erdoğan’ın lehine; Meclis üstünlüğünün istikrar demek olduğunu balkon konuşmasında vurguladı bile. Ancak siyasette rüzgârların nasıl hızla yön değiştirebildiğine en açık örnek 14 Mayıs’ta görüldü. 28 Mayıs’ta aynı tablo ile karşılaşmak istemiyorlarsa, muhalefet liderleri şu sandık işine bir daha baksalar iyi olur. Günlerini gecelerini kullandıkları oya sahip çıkmak için feda eden gönüllülerin aşkına en azından.