Açığın olmazsa sorudan korkmazsın. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 24 Mayıs gecesi YouTube’taki Babala.tv kanalında bunu kanıtladı. Kendisini yüzlerce gencin PKK’dan adaylığının sorgulanmasına dek varan ters sorularına hedef yaptı.
İlk 12 saatte 10 milyon izlenen gösterimi 4 saat tuttu ama çekimleri 7 saat sürmüş. Kılıçdaroğlu 74 yaşında. Günlerdir 28 Mayıs seçimleri için kâh saatlik seyahatler için Anadolu şehirlerine gidip geliyor Kâh Ankara’da oy tabanını genişletmek için görüşmeler yapıyor. Kolay görüşmeler değil bunlar; tek başına Ümit Özdağ maratonu günler sürdü.
YouTube yayını olduğu gece Kılıçdaroğlu’nun TRT’de seçim konuşması vardı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Tarafsızlığıyla dünyaya ün salmış TRT ekranlarından yüksek cesaretiyle gönüllere taht kurmuş bir kişiye sesleneceğim” diye inceden dalgasını da geçerek meydan okudu. İster teke tek isterse kendi seçeceği gazetecilerle birlikte TRT’de tartışmaya çağırdı. Erdoğan kabul eder mi?
“Cevaplara sorular” yayınlarında karşısına alacağı gazetecileri tek tek seçen Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun sorabileceği birkaç sorudan çekinmez mi sizce?
Kendinize güveniyorsanız sorudan korkmazsınız.
Hangi sorudan korkarsınız?
Örneğin Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş’ın sorulacağını tahmin etmiyor muydu? O sorudan korksa o arenaya çıkar mıydı? Verdiği cevap örnektir: “Bırakacağım” demedi; “yargıyı bağımsız yapacağız, yargı kararları uygulanacak” dedi.
Suriyeliler konusu açıldığında “Türk askerini çekecek misiniz?” sorusuna verdiği yanıt da seçilirse devleti tek kişinin kararıyla değil kurumsal işleyişle idare edeceği vaadine dayanıyordu: Milli Güvenlik Kurulu vardı, orada değerlendirilirdi, Cumhurbaşkanı kararını ona göre verirdi.
Benim özellikle önem verdiğim ise “Kahramanlar devri geçti” demesiydi; işleyen bir demokraside kahramanlara gerek olmazdı.
Siz herhangi bir gencin Erdoğan’a “Kaybederseniz istifa edecek misiniz?” diye sorabileceğini, “Sizin adaylığınızı yanlış bulduğum için parti teşkilatından dışlandım” diyebileceğini, derse azarlanmadan yakayı kurtarabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Kılıçdaroğlu gence neden pes ettiğini, neden kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla örgütlenip CHP içinde mücadele etmediğini sordu.
Kılıçdaroğlu mal varlığıyla ilgili herhangi bir sorudan çekinse oraya çıkar mıydı? Sadece kendisinin değil, aile efradının, yakın çalışma arkadaşlarının mal varlığıyla ilgili sorulardan korksa çıkar mıydı?
Kazansa da kaybetse de
Kılıçdaroğlu’nu yeterince “kahraman” bulmayanların onu beğenmemeye çalıştığı, kusur bulma gayretinde olduğu açık. Son olarak Erdoğan’ın oy için Hüda-Par’ın kapısına gitmesine, Sinan Oğan için İlham Aliyev’den ilham almasını siyasetin olağan akışına uygun gören yorumcuların Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ ile anlaşmasını “ırkçılık” görmesini örnek verebilirim.
Henüz izlemediyseniz, merakınızı gidereyim. “Kaybederseniz istifa edecek misiniz?” sorusuna “Kazanacağım” yanıtını verdi. Yanıtı içindeydi.
Gerek 2019 yerel seçiminde gerek 2023 seçiminde güttüğü geniş tabanlı ittifak politikasının sadece koalisyonda ulusal birlik cephesi oluşturarak iktidara ortak olabilme amacını taşımadığını açık yüreklilikle söyledi: CHP’nin kendi oy potansiyeliyle yüzde 50+1 sisteminde iktidar olma şansı görünmüyordu; diğer partilerin de öyle.
Erdoğan’ın kendisine taktığı, kendisinin de benimsediği ismiyle “Bay Kemal”, 28 Mayıs’ta kazansa da kaybetse de Türkiye’de zıt görüşlerden siyasi hareketlerin ortak zeminlerde buluşabileceklerini gösterdi. Seçim sonrası kurulan koalisyonlar bize yabancı değildi. Hatta “koalisyonlara son” sloganıyla geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi de kısa sürede çıkar birliğine dayalı AK Parti-MHP fiili koalisyonuna dönüştü. Kılıçdaroğlu’nun, İYİ Parti lideri Meral Akşener ile başlattığı ise muhalefetteyken de uzlaşma kültürünün hayata geçirilebileceğinin örneği oldu.
İnsan kendisine ve geçmişine böyle güvenince hiçbir sorudan korkmadan kendisini arenaya atabiliyor demek ki.