Zamanında ünlü bilim insanı Albert Einstein aynı şeyleri tekrarlayıp farklı sonuçlar beklemeye “insanity-cinnet” demiş; en hafifinden “saçmalamak” olarak geçiyor sözlüklerde. CHP’nin açmazını ise bunun bir adım ötesine götürebiliriz: Aynı kişilerle aynı şeyleri tekrarlayıp farklı sonuçlar beklemek olarak tanımlayabiliriz.
Bakın, CHP’nin 6 Haziran’da yapılan MYK toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun başta kalıp kalmayacağını belirleyecek kurultayın sonbaharda yapılması hedefi dahi tartışmalarla belirlendi. Bir grup zaten bir yıl ertelenmiş olan kurultayın Mart 2024 yerel seçini sonrasına bırakılmasını istiyordu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 28 Mayıs seçim yenilgisi ardından tartışmalar istifa edip etmemesi üzerine yoğunlaşıyor.
Kılıçdaroğlu artık milletvekili de olmadığı, dolayısıyla TBMM Grubunu yönetemeyeceği için Grup Başkanı seçilen Özgür Özel’in, istifa etmesi gerektiğini söyleyenlerin “altını kazıyın AKP’li çıkar” demesini CHP’nin 28 Mayıs sarsıntısını hâlâ atlatamamış olmasına bağlıyorum.
28 Mayıs gecesi Kılıçdaroğlu’nun önünde iki yol bulunduğunu anlamak zor değil. Birincisi, Batı demokrasilerinde gördüğümüz istifa ve olağanüstü kurultay yoluyla yeni yönetimin oluşturulmasıydı. Ne yazık ki Batı demokrasilerinden hayli, uzağa düştük ve düşmeye devam ediyoruz. İkinci yol yenilgi sarsıntısını zamana yayıp kurultaya dek CHP’nin aksayan yapılarını, başarısız görülen yöneticilerini tasfiye ederek kurultaya öyle girmekti.
Kılıçdaroğlu ikinci yolu seçti; hedef tahtasına konulacağını baştan tahmin ettiğini varsayabiliriz.
Bu yolu seçmekle sadece CHP’lilerin değil, kendisini 13’üncü Cumhurbaşkanı olarak görmek isteyenlerin tepkisini artırdı. Son on gün içinde bu ikinci yolun gerektirdiği bazı adımları attı ama bazılarını da atmadı, ya da CHP’nin kronikleşmiş, yapısal sorunları nedeniyle atamadı.
Attığı adımlar arasında kurultay takviminin açıklanmasını sayabiliriz.
Atmadığı adımların başındaysa -istifa yolunu seçmemesini bir yana bırakırsak- hâlâ kamuoyu önüne çıkıp 28 Mayıs yenilgisini kabul etmemesi geliyor.
CHP’nin seçim sonrası yaralarını sarmaya ihtiyacı var ama teşhis konmadan tedavi olmaz.
Seçimin adil koşullarda yapılmadığı ısrarla söylemek bir şeydir, seçim sonucunu kabul etmemek bir başka şey.
Seçim adil koşullara göre yapılmamıştır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bütün devlet imkânlarını AK Parti’nin ve kendisinin seçim kampanyası emrine vermiş, Kılıçdaroğlu’nun yasal propaganda imkânlarını kısıtlamış, montajlı videolarla dezenformasyon ve karalama taktiklerine baş vurmuştur. Buna rağmen halkın yüzde 48’i ona karşı durmuştur. Bunlar tamam ama neticede Erdoğan’a oy veren yüzde 52 var. 14 Mayıs ve 28 Mayıs’taki seçimlerdeki hile-hurda iddialarının sonucu etkileyecek boyutta olmadığı hem CHP hem Yeşil Sol Partilerince beyan edilmiştir.
Oysa CHP’den henüz -bırakalım ötesini, en azından- “Seçmenlerimizi üzdük, hatalarımızdan ders çıkarıp 2024 seçimine odaklanıyoruz” açıklaması dahi gelmedi.
CHP’nin seçim yenilgisini, yani yaralanmış olduğunu kabul etmesi lazım ki tedaviye açık olsun.
Ve başa dönüyoruz aynı şeyleri üstelik aynı kişilerle tekrarlayarak farklı sonuçlar beklemekten vaz geçmeli CHP yönetimi.
Kılıçdaroğlu -tekrarlamak zorundayım ki tartışma ve sert eleştirilere neden olan istiya etmeyip değişimi zamana yayma yol tercihi çerçevesinde- bir takım değişim adımları attı.
Örneğin Meclis Grubunu oluştururken -parti teşkilatından tek bir başvuru ve öneri gelmediği halde- kadın grup başkan vekilinin (Burcu Özdemir) seçilmesini sağlaması, yine Meclis Başkanvekilliği için -yine aksine tek bir kadın ya da öneri gelmemesine rağmen- bir kadın vekili (Gülizar Biçer Karaca) isimlendirmesi önemliydi. Millet ittifakının dört partisine CHP listelerinde cömertçe yer vermesinin de etkisiyle CHP’li kadın milletvekili adaylarına yeterince yer verilmemişti. Keza MYK’da kadın üye oranı da arttı; 15 üyeden 5’i kadın; yetersiz ama yerinde.
Ancak CHP’nin kronikleşmiş “koltuğu bırakmama” sorununun Kılıçdaroğlu ile sınırlı olmadığını da görmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu 28 Mayıs akşamı istifa etseydi, CHP’nin -bütün muhalefeti de gölgesine alan- seçim başarısızlığının sorumlusu kadro değişecek miydi?
Hayır, aralarından acemi gördükleri ya da dar-grupçu oluşumlardan birine dahil olmayan birkaç ismi kurban verip Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve Cumhuriyetin de kurucusu olan CHP’nin yönetiminde “küçük olsun, bizim olsun” anlayışıyla kalmayı sürdüreceklerdi.
Şimdi çok eleştiriliyor, yenilgide lider olduğu için hatası var ama Kılıçdaroğlu CHP’nin bu anlayışla yüzde 25-26 aralığını aşamadığı için ancak ittifaklarla iktidara rakip olacağını gördüğünü de kabul etmemiz gerekiyor.
Gazeteci İsmail Saymaz, Sözcü TV’de “Taş devrinden bu yana” tanımıyla CHP Meclis grubundaki gedikli milletvekillerini sert eleştirdi.
Partileri başarılı olduğu ve partilerinin başarılarında rol oynadıkları sürece milletvekili seçilmek isteyen siyasetçilere sözüm yok. Ama CHP’nin -Kılıçdaroğlu’nun İYİ Parti lideri Meral Akşener ile ittifakı sayesinde alınan 2019 yerel seçimleri hariç- onlarca yıldır, açık söyleyelim, Bülent Ecevit’ten bu yana, kırk küsur yıldır seçim başarısı yok.
Ama CHP’de Genel Başkanları Kılıçdaroğlu’dan fazla dönemdir milletvekili olanlar, milletvekilliğini meslek olarak görenler var.
Kılıçdaroğlu’nun 6 dönem milletvekilliği var ama genel başkanlığı da var, o yüzden aynı kategoride değil.
Burada mesele isimler değil, bazı isimler gerçekten kurumsal hafızayı temsil ediyor olabilirler. Kimse şahsi almamalı ama mesele değişime direnen, betonarme hale gelmiş bu yapı; isimleri örnek vermek o nedenle önemli.
Engin Altay ve Erdoğan Toprak 7’inci dönemdir milletvekili.
6’ıncı dönemdir milletvekili olan Faik Öztrak, İlhan Kesici ve Yaşar Tüzün var.
CHP’nin Meclis Başkanı adayı Tekin Bingöl, Grup Başkanı Özgür Özel, Bülent Tezcan, Veli Ağababa 5 dönemdir vekil. 4 dönemdir vekil olanların listesi uzun; ben de uzatıp canınızı daha fazla sıkmayayım.
Ama diğer yandan Erdoğan AK Parti’de -birkaç istisna dışında- 3 dönem kuralını sıkı sıkıya uyguluyor. Bu sayede -iktidarda olmasına rağmen- parti kadrolarını, kabine kadrolarını sürekli yenileyebiliyor.
CHP’nin aynı kişilerle aynı yöntemleri deneyerek farkı sonuç alması, acı gerçeği görüp acı ilacı içmeden, kendisini yenileyemeden, kadın ve erkek gençlerin önünü açmadan bu açmazdan çıkması ve çoğulcu demokrasi ve hukuk devleti kavgasını gerçek anlamıyla verebilmesi mümkün görünmüyor.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…