ABD ve AB ülkelerinin, ayrıca Macaristan dışında NATO üyelerinin yeniden seçilmesi ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a İsveç’e derhal NATO üyeliği onayı vermesi için baskıyı artırdığı görülüyor.
ABD Başkanı Joe Biden daha 28 Mayıs seçim yengisini kutlama telefonunda “Siz F-16 istiyorsunuz, biz de İsveç’e NATO üyeliği” diye pazarlık kapısını açmıştı. NATO Genel sekreteri Jens Stoltenberg uçağa atlayıp Erdoğan’ın 3 Haziran’daki üçüncü cumhurbaşkanlığı dönemine başlama törenine katılmıştı. Erdoğan’ın yeni dönemdeki ilk görüşmesini de 4 Haziran’da NATO-İsveç konusunda Stoltenberg ile yaptı.
Şimdiye dek İsveç’te özellikle PKK ve FETÖ konusunda ne olup bittiğini istihbarat başkanı olarak yakından izlemiş olan yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ilk telefon görüşmeleri arasında İsveçli karşıtı Tobias Billström ve ABD’li karşıtı Antony Blinken vardı.
İşte İsveç Türkiye’nin ısrarı üzerine terörle mücadele yasasını değiştirip 1 Haziran’da yürürlüğe koymuştu; öyleyse Türkiye de İsveç’e zorluk çıkarmayı bırakmalı, derhal onay vermeliydi. Ankara’ysa somut adım beklemeye devam ediyor, en azından bildiğimiz kadarıyla. Belki de Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle baskı kurmanın tam zamanı olduğunu düşünüyorlar.
Erdoğan yeni döneminin ilk Milli Güvenlik Kurulunu (MGK) 8 Haziran’da bu koşullarda topladı.
Ankara’daki Batılı diplomatların gözü bu toplantı ardından İsveç’e dair “olumlu” bir karar açıklanıp açıklanmayacağındaydı.
Baskı sadece resmi düzeyde değildi. Daha 28 Mayıs öncesinden başlayarak Batılı diplomatlar, hemen hemen aynı sözcüklerle düşünce kuruluşlarında, üniversitelerde, medyada görüştükleri kişilere aynı soruyu soruyorlardı: Türkiye İsveç’in NATO üyeliğini 11-12 Temmuz’da Vilinius’ta yapılacak NATO Zirvesinden önce onaylayacaktı, değil mi? Yoksa Zirve sırasında onaylaması çok geç olacaktı; o zaman İsveç Vilinius toplantısına üye olarak katılamayacaktı.
Bu ilk bakışta pek acemice görünen bir kamu diplomasisi girişimiydi. Oluşturulmak istenen algı, Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nasıl olsa Vilinius Zirvesinde İsveç’e üyelik kapısını açacağı ama bunu öncesinde yapması gerektiğiydi.
MGK bildirisinde İsveç’in adı geçmedi.
PKK ile “yurt içinde ve dışındaki” mücadeleden, Suriye’den, Rusya-Ukrayna trafiğinden, Kosova’dan, Azerbaycan-Ermenistan yakınlaşmasından, hatta Sudan’daki çatışmalardan bahis vardı ama İsveç’e değinilmemişti.
Bu günlerde sadece Erdoğan’a, Fidan’a değil, örneğin Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in de telefon trafiği artacak gibi.
Acaba Türkiye İsveç’e NATO onayını Vilinius’tan önce vermezse bu dünyanın mı sonu anlamına gelecekti, NATO’nun mu, yoksa Türkiye’nin Rusya’ya karşı NATO yükümlülüklerinden yan çizdiğinin mi? Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen İsveç’e kapıyı açmadığı için Rusya safına mı geçmiş sayılacaktı?
Bu tür iddialar Türkiye’nin İsveç’le birlikte başvuran Finlandiya’nın üyeliğini onaylamasıyla zaten boşa düşmüştü. Erdoğan’ın Stoltenberg ile görüştüğü gün bir Türk komando taburu NATO göreviyle Balkanlardaki gerilimin azaltılması için Kosova’ya hareket etmişti.
Hayır, Türkiye NATO zirvesinden önce de sırasında da İsveç’e üyelik onayı vermezse bu ne dünyanın sonu olacak ne NATO’nun ne de Türkiye’nin NATO üyeliğinin. Bunlar -komplo teorisi kurup suyu bulandırmak için değil sadece ihtimali elemek için söylüyorum- eğer Erdoğan’ın şu an bilmediğimiz bir gizli anlaşması filan yoksa- pek modası geçmiş psikolojik propaganda hamleleri.
Tıpkı PKK’nın Stkoholm’de polis korumasında gösteri yaptığı gün hükümetin uyuşturucu kaçakçılığından aranan Mehmet Kokulu’yu, mahkemedeki savunmasında hafifletici sebep gibi PKK taraftarı olduğunu söylemesi nedeniyle “İşte PKK’lı gönderiyoruz” demesine benziyor.
Bu yönde sorulara verdiğim yanıtları sizinle de paylaşayım: bana kalırsa Erdoğan’ın Vilinius’tan önce İsveç’e üyelik onayı vermesi, İsveç gerçekten diğer AB ve NATO üyelerine de emsal olacak sınır dışı kararı vermedikçe imkânsız gibi. En azından Erdoğan ve ekibinin şimdiye dek verdiği bütün sözler bu yönde. Aynı şekilde Erdoğan’ın Vilinius’ta ABD Başkanı Biden ile görüşmeden bu konuda yeni bir şey söyleyeceğine de pek ihtimal vermiyorum. Bu Türkiye’nin nadir yakaladığı manivela fırsatını kullanmaktan vaz geçtiği anlamına da gelir.
Biden ve Blinken daha önce inkâr ettikleri F-16 satışı ve İsveç’e NATO üyeliği bağlantısını Erdoğan seçimi kazanınca kurmuş görünüyorlar. Sorun şurada ki, Kongre engelini ancak belli bir yere kadar aşabiliyorlar; yani tam pazarlık gücüne sahip değiller. Fidan-Blinken görüşmesinde İsveç ve F-16’ların yanısıra Azerbaycan-Ermenistan yakınlaşmasının da görüşülmesi dikkat çekici; Kongre’ye yansımaları olup olmayacağını zaman gösterecek.
Ama Ankara’da şu senaryo konuşuluyor örneğin: Biden, Erdoğan’a “Tamam F-16 Viper’ları satıyoruz” diyecek, Erdoğan İsveç’e onay verecek, ama sonra 2024 kasım seçimlerinde Yunanistan lobisine güvenen Biden “Kusura bakmayın, Senato’ya takıldı, ama dostluğumu baki” diyecek. Erdoğan’ın düşeceği durumu düşünebiliyor musunuz?
Bir de şu var: Finlandiya’nın NATO üyesi olmasıyla -zaten üye olan Norveç ile birlikte NATO’nun Rusya’ya Kuzey kanadı ve Baltık cephesinde üstünlük kazanma sorunu yakıcı olmaktan çıktı. Aynı şekilde NATO çerçevesinde Yunanistan’ın Aleksandropoli (Dedeağaç) şehrinde kurulan ABD üssü bir kriz anında NATO güçlerinin Montrö anlaşması nedeniyle Boğazlara takılmadan Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Doğu Avrupa ve Baltık bölgesine, Rusya ve Beyaz Rusya’ya karşı kara yoluyla hızlı birlik sevkini öngörüyor. (Bu üssün planlanması ve kurulmasında, bütün komplo teorilerinin aksine Türkiye’nin NATO’daki oy birliği koşulu nedeniyle katkısı vardır.)
Bu gelişmeler Türkiye’nin Rusya’ya karşı NATO yükümlülüklerini yerine getirmesine engel olmadı. Kosova son örnek. Keza Rusya ve Ukrayna arasındaki diyalog köprüsü olma, örneğin tahıl anlaşmasında anahtar rol oynamaya devam etme konumunu değiştirmedi.
İsveç’in NATO üyeliği daha çok ABD ve AB’nin Rusya’ya karşı siyasi güç gösterisine dönüştü. Türkiye’nin bu güç gösterisine katılıp -Macaristan’la birlikte- İsveç’e bir an önce üyelik kapısını açmak için kendi güvenlik taleplerinin yerine getirilmesini beklemesi meşrudur.
Ayrıca dış politika sorunlarını çözmek için verdiği kararları iç kamuoyuna anlatmak İsveç hükümetinin işidir, başkasının değil.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…