Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP grubuna hitap ederken “25 milyona ulaşan bu değişim yeterli değilse, başarısızlık benimdir” dediğinde aklıma ilk gelen Muharrem İnce ile daha CHP’den ayrılmadan yaptığımız bir sohbeti hatırladım.
İnce, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yüzde 52,59’la kazandığı seçimde yüzde 30,64 oy almıştı. Bunu CHP’nin 1970’lerde Bülent Ecevit’ten sonra ilk kez yüzde 30’u kendisiyle aşabilmesiyle açıklıyordu. Eğer CHP’nin başına geçer ve aday olursa 2023 seçimin ikinci tura kalacağına ve ikinci turda kendisinin kazanacağına inanıyordu. İYİP lideri Meral Akşener daha sonra 2018’de muhalefetin “çoklu aday” stratejisinin yanlış olduğunu söyledi ama zaten bütün muhalefet adaylarının aldığı oyların toplam yüzdesi de yüzde 48’e anca yaklaşıyordu. Bu da az çok 2023 seçim görünümünü veriyordu.
İnce’ye o zaman bu oyların kendisine mi, yoksa Erdoğan’ın seçilmemesi için mi verildiğini sormuştum. CHP’nin yüzde 25 oyunu yüzde 30’a çıkardığı için kendisine verildiğini düşünüyordu. Yanılıyordu. Muhalefet adaylarına giden oyların çoğu sadece Erdoğan’ın seçilmemesi amacıyla kullanılmıştı.
25 milyon oy Kılıçdaroğlu’na mı verildi?
Kılıçdaroğlu CHP grubuna aynı 4 Temmuz konuşmasında, temel olarak “değişimin” istifası ile başlaması gerektiğini söyleyen partililerine hitaben, değişimi oy oranlarının “yüzde 20’lerden yüzde 48’e uzanması” olarak tanımlıyordu.Oysa CHP’nin oyu 2023 seçiminde de yüzde 25 küsurda kalmıştı. Ve aza önce değindiğimiz gibi 2018’de de bütün muhalif oyların toplamı yüzde 48’i bulmuştu.
2023’te Erdoğan karşısında Kılıçdaroğlu’na verilen yüzde 48, yani 25 milyon küsur oy Kılıçdaroğlu’nun seçilmesinden çok Erdoğan’ın seçilmemesi amacıyla kullanılmıştı. Çoğunun amacı Kılıçdaroğlu’nun gelmesinden çok Erdoğan’ın gitmesiydi.
Kılıçdaroğlu ve Akşener’in Erdoğan’ın karşısına ittifakla çıkmış olması da yanlış değildi; uygulamada bir “Nasıl yapılmamalı?” örneğine, beceriksizlik örneğine dönüştü ama yanlış değildi ve gerekliydi. Doğru adımlar atılsa bugün “istifayı” tek çözüm olarak görenler bu stratejiyi övüyor olacaktı.
Ve ittifak siyaseti doğruydu.
Yanlış olan “Erdoğan’ın karşısına kim çıksa kazanır” demekti. Türkiye’deki değişim ve seçmen beklentilerini okumakta yetersiz kalan bu anlayış, sonunda 25 milyon ve yüzde 48’lik bir kolektif hayal kırıklığına neden oldu.
Hep aynı hatalar, hep aynı
Kılıçdaroğlu 28 Mayıs gecesi seçimi kaybettiğinde istifa edip olağanüstü kurultaya gitse, şimdi belki yeniden seçilmişti.
Bunun adı CHP’de değişim mi olacaktı?
Bugün Kılıçdaroğlu istifa etse, bunun adı CHP’de değişim mi olacak?
Yoksa CHP’yi Cumhuriyet ve demokrasi ilkelerinden taviz vermeden yeniden yapılandırma ihtiyacından, Türkiye’nin modern ve seçmen beklentilerine yanıt verebilecek bir muhalefet partisine dönüşmekten alıkoyan kadrolar, bütün hata ve kötü alışkanlıklarıyla “Bay Kemal’i de yemiş” mi olacak sadece? CHP’nin açmazı zaten bu değil mi?
CHP’yi ve genel olarak Türkiye’deki muhalefet hareketlerini baştaki birileri hiç değişmeden bir insan öğütme makinesine çeviren zaten bu anlayış değil mi? Bu anlayış değil mi Muharrem İnce’nin göz göre göre bir boş havuza itilmesine yol açan, şimdi Ekrem İmamoğlu’nu o boş havuza iten?
Kılıçdaroğlu’nun 25 milyon oy ve onlara karşı hesap verme sorumluluğundan söz ederken aynı zamanda o yüzde 48 oyun tamamının Erdoğan’a karşı değil, kendisi için verilmiş olduğu yanılgısına kapılmış olması ihtimali, zaten değişimin ihtimalinin önünde en ciddi engel olurdu.
Bu sorunları tartışmadan Türkiye’de ciddi ve tutarlı ve iktidarı alma hedefli bir muhalefet partisini beklemenin faydası yok. Tartışmaya devam edeceğiz.