Siyaset

Yok artık! Kılıçdaroğlu kendisini de CHP’yi de git gide zora sokuyor

İmamoğlu’nun video toplantısı katılımcılarının açığa çıkması sonrasında Kılıçdaroğlu’nun parti yetkililerinin de bilgisi dışında Özdağ ile gizli bakan paylaşımı protokolü imzaladığını kabul etmesi artık kendisini de CHP’yi de giderek daha çok zora sokmaya başladı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son Habertürk yayınında gazeteci Mehmet Akif Ersoy’a söylediklerini izlerken “Yok artık, bu kadar da değil” dedim.
İnanılacak gibi değildi. CHP Genel Başkanı, seçime birkaç gün kala Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ile gizli bir protokol imzaladığını kabul ediyordu. Bu protokole göre biri İçişleri Bakanlığı (iddiaya göre diğerleri eğitim ve kültür) olmak üzere üç bakanlığı yazılı olarak söz vermişti. Özdağ’ın bu gizli anlaşmanın ortaya dökülmesini sağlayan gazeteci Cansu Çamlıbel ile T24 söyleşisinde ifşa ettiği üzere bir de “sözlü olarak” MİT Başkanlığı vaadi…
“Yok artık” diye tepki gösterdim, çünkü Özdağ’ın ifşaatından iki gün sonra CHP Sözcüsü Faik Öztrak böyle bir gizli anlaşmanın varlığını yalanlamıştı. Oysa Kılıçdaroğlu canlı yayında bu protokolden Öztrak’ın da haberi olmadığını, hatta artık kimse o danışman, danışmanının da haberi olmadığını söylüyordu. CHP’nin Parti Meclisi, MYK gibi yetkili kurumlarının bu gizli anlaşmadan haberi olmayınca, Millet İttifakı üyesi parti liderlerinin haberli olması beklenemezdi zaten.

Ya seçmene verilen sözler?

Öztrak’ın yerinde olmak istemezdim.
Ama örneğin İYİP lideri Meral Akşener’in yerinde olmak da istemezdim.
Belki de “Artık ok yaydan çıktı” diyerek, oyunbozanlık etmemek adına Kılıçdaroğlu’nun Özdağ ile ne konuştuğunu dahi sormamışlardı. Kılıçdaroğlu’nun 19 Mayıs’taki Özdağ görüşmesini takiben 22 Mayıs’ta Akşener’in olağanüstü kurultay ilanı belki zaten seçimi kazanmaktan umudu kestiğini gösteriyordu. Okuyamadık.
CHP’nin Genel Başkanı, 28 Mayıs seçimine birkaç gün kala partisini, ittifak ortaklarını ama en önemlisi seçmenlerini karanlıkta bırakacak bir anlaşma yapmıştı. Seçmen derken sadece CHP’lilerden bahsetmiyorum; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gitmesi adına kendisine oy verecek o 25 küsur milyon, yüzde 48’lik seçmen kitlesinden söz ediyorum.
Kılıçdaroğlu hâlâ o 25 milyon oyun hepsinin kendisinin gelmesi için verildiğini düşünüyor olabilir, ama gerçek o 25 milyon oyun tamamının Erdoğan’ın gitmesi için verildiğiydi.
Kılıçdaroğlu, Özdağ’a verdiği “namus” sözü gereği konuşmayacağını ısrarla vurguladı.
Peki ya Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye ve müttefiklerine verdiği demokratik iktidar sözü? Ya bütün muhalif seçmene verdiği “Bahar gelecek” sözü? Böyle mi gelecekti?

“Parti kurulları” maymuncuğu

Kılıçdaroğlu’nun Ekrem İmamoğlu ile görüşmesinde de 23 Temmuz’da yapılacağı bildirilen Parti meclisi toplantısında da Kılıçdaroğlu’nun “etik bulmadığı” ama bu sefer görmezden geleceği “video toplantılar” konusunu açması karşısında artık muhaliflerinin de söyleyeceği şeyler var.
Gazeteci Fikret Bila’nın Halk TV sitesinde vurguladığı üzere, 28 Mayıs yenilgisi ardından çekileceğini da artık aday olmayacağını da ilan etmeyen  Kılıçdaroğlu, Kurultay’da aday olup olmayacağı sorularına “Parti kurulları bilir” demektedir.
Ortadaki görünümse, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, İzmir’in kurtuluşu olan 9 Eylül’de 100’üncü yaşını kutlayacak olan CHP’nin Genel Başkanı, savaş ve tek parti koşullarında Atatürk’ün yapmadığı bir uygulamaya imza atmış, parti kurullarına sormadan, söylemeden Türkiye’nin “kader seçimi” olarak gördüğü seçime çeyrek kala stratejik nitelikte bir gizli anlaşma yaptığıdır.

Zincirleme hatalara devam

Böylesine stratejik ve onaylamayacakları gayet tahmin edilebilir olan Özdağ anlaşmasını parti kurullarına götürmeyen Kılıçdaroğlu, kendi adaylığı konusunda teklif gelse dahi reddedeceğini söylemek yerine parti kurullarını adres göstermektedir. Bir yandan da parti kurullarını ona göre oluşturmak amacıyla il ve ilçe yönetim kurulları görevden alınarak Kurultay’a delege hazırlığı yapıldığı iddiaları ayyuka çıkmaktadır.
Kılıçdaroğlu CHP’yi 2010 yılında zor koşullarda, önceki Genel Başkan Deniz Baykal’ın -Fethullahçıların üzerine kalan- video skandalıyla sarsılırken devraldı. CHP’nin oy potansiyelini yüzde 21-22 aralığından yüzde 25-26 aralığına çıkarabildi. Seçim ve halkoylaması olmak üzere 12 sandık yenilgisinde CHP’nin başındaydı. 2014 ve 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izlenen strateji yanlışlığının tek sorumlusu o değildi; hem HDP hem İYİ Parti’nin “çoklu aday” ısrarı da yanlıştı. 2023’te Akşener’in önemli katkısıyla lokomotifi olduğu ittifaklar politikası doğruydu; Erdoğan’ı alt etmenin başka yolu görülmüyordu. Ama uygulaması ders kitaplarında “Nasıl yapmamalı” örneği verilecek kadar zincirleme hatalarla doluydu.
Siyasette şeffaflık isteniyorsa bunun hesabının da açıkça verilmesi, “bedelinin ödenmesi” gerekmiyor mu?

CHP’de işler artık daha da zor

Kimse Kılıçdaroğlu’nun kendi adaylığında ısrar etmesi durumunda kazanma riskinin yüksek olacağı konusunda yeterince uyarılmadığını söylemesin; başta İYİ Parti yetkilileri olmak üzere, siyaset içi ve dışı dostları tarafından da uyarıldı. Hatta bazı Alevi gruplarının, adaylığı durumunda kendilerinin hedef alınması endişesini dile getirdiği dahi konuşuldu o dönem Ankara siyaset kulisinde. Ama Kılıçdaroğlu etrafında kümelenen -ve büyük kısmı şimdi İmamoğlu’nun yanında olan- (Deniz Zeyrek’ten ödünç aldığım deyimle) “profesyonel siyasetçilerin” seçimin açık ara, yüzde 60’la filan kazanılacağı sözlerine inanmayı tercih etti. “Rehavete kapılmayalım” diye diye rehavetin de ötesinde artık zaferin kazanılmış olduğu havasına kapıldı.
14 Mayıs seçiminde o çok öngörülü siyaset profesyonelleri ve danışmanlarının hiçbir dediğinin çıkmadığı anlaşılınca da telaş içinde önüne gelen kapıyı çalmaya başladı.
Sonuç ortada.
Kılıçdaroğlu’nun bugün yaşadıkları ve yaşattıkları, ona umut bağlayanları, CHP içinde olsun olmasın ona değer verenleri, sevenleri fazlasıyla üzüyor.
Ama bir de Türkiye’de çok partili demokrasi, hukuk devleti ve laik rejim bakımından değeri ve ağırlığı önemli olan CHP’nin durumu var. Artık böyle gidemeyeceği açık.
Kılıçdaroğlu ona umut bağlayanları da sevenlerini de daha fazla üzmemeli; artık zamana yaymayı bırakıp gereğini yapma zamanı.

 

 

Murat Yetkin

Gazeteci-Yazar

Recent Posts

Atatürk’ün ölünce gömülmek istediği Ankara tümülüsü: Yumurtatepe

  Ankara’da Tümülüsler Vardır! Duygu Asena’nın “Kadınlar Vardır!” kitabının yayınlandığı dönem ve halen devam eden…

22 dakika ago

BM’den tarihi Filistin kararı: Bir zafer mi, sembolik bir adım mı?

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 10 Mayıs'ta Filistin'in uluslararası örgüte tam üyelik için gerekli şartları…

58 dakika ago

Beklenmedik görüşme: Bahçeli Beştepe’ye çıktı

Yeni anayasa, Gezi Tutukluları ve siyasette "normalleşme" tartışmalarıyla birlikte Ankara'da baş döndürücü bir görüşme trafiği…

1 gün ago

Ayasofya’dan sonra Kariye Kilisesi de yeniden cami

Ayasofya'dan sonra Kariye Kilisesi de yeniden müzeden camiye çevrilerek 6 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın uzaktan…

1 gün ago

Sinan Ateş dosyasında bir kilit soru: 06 AT 5021 plaka kime ait?

Gazeteci Asuman Aranca’nın T24’te yayınladığı bir haber, Sinan Ateş cinayeti davasında iddianamesindeki önemli bir eksiği…

1 gün ago

Öğretmenler tüm Türkiye’de iş bıraktı: “Daha kaç canımızı vereceğiz?”

İstanbul'da bir eğitimcinin uzaklaştırma almış bir öğrenci tarafından silahla vurularak öldürülmesi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB)…

2 gün ago