Siyaset

Nijer Darbesi ve Fransa; Türkiye Nerede?

Nijer darbesinin önde gelen isimlerinden Mohamed Toumba, Nijer’in başkentindeki bir stadyumda darbe destekçilerinin gösterisine katılarak onları selamladı. Nijer’deki darbenin arka planı ve etkileri nelerdir? (Fotoğraf: AA)

Geçtiğimiz günlerde, basınımızda ve televizyonlarımızda, Nijer’de meydana gelen darbe vesilesiyle Afrika kıtası hayli öne çıktı. Eski kolonyalist güç Fransa’nın Batı Afrika’da bir “darbe” daha aldığı, gelişmelerin arkasında Rusya’nın parmağının bulunup bulunmadığı, Nijer üzerinden Avrupa’ya sevk edilecek Nijerya doğal gazı boru hattı projesi tehlikeye girdiğinden, batının Nijer’deki darbecilere karşı çok sert tepki verdiği, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğunun (ECOWAS) Nijer’e yönelik askeri müdahale tehdidinin arkasında esasen menfaatleri zarar gören Fransa’nın bulunduğu yönünde, iddialı, abartılı izahata yer verildi.

Afrika’ya yönelik ilgiden memnuniyet duyarken, tahlillerin çoğunluğunun sığlığından rahatsız olduğumu aktarayım. Fransa’nın Afrika’da maruz kaldığı güç ve prestij kaybını inkâr eden yok zaten. Ancak, yazılanlardan, Nijer’deki darbenin haklı ve meşru olduğu yönünde sonuçlara varılmamalı. Afrika’nın en temel sorunlarının başlarında darbe geleneğinin ve asker sınıfının yer aldığını lütfen unutmayalım.

Nijer darbesi: Bölgenin acil sorunu güvenliktir

Nijer’in de yer aldığı Sahra-Sahel kuşağının, yakinen bildiğimiz geri kalmışlık ve fakirlik yanında, en temel ve acil sorunu halen güvenliktir. 2000’li yılların başından itibaren, ayrılıkçı ve cihatçı örgütlerin bölgede boy gösterdikleri, son 10-15 yıldır hayli güçlenerek güneye doğru yayıldıkları, etkilerinin Gine Körfezi ülkelerinde hissedilmeye başlandığı izleniyor.

Bu silahlı grupların güçlenmelerinde, Libya’daki Kaddafi rejiminin devrilmesinin temel etken ve katalizör olduğunu unutmayalım. Libya’da barış, istikrar ve düzen tesis edilmediği müddetçe, Sahra-Sahel kuşağındaki ayrılıkçı ve cihatçı grupların durdurulması ve etkisizleştirilmesinin mümkün olmayacağını aklımızda tutalım.

Ayrılıkçı gruplar deyince Tuareg milliyetçisi bağımsızlık hareketlerini, cihatçı güçler deyince El-Kaide ve DAEŞ’e biat etmiş terör gruplarını kast ediyoruz. Cihatçı grupların saldırıları neticesinde 2022 yılında sadece Mali ve Burkina Faso’da 10 bin kişinin öldüğünü, bölgede terör saldırısı sayısının son 10 yıl içinde 4 katına çıktığını bu vesileyle dikkatinize sunalım.

Nijer: Fransa yarının, darbe bugünün sorunu

Nijer’de meydana gelen darbe nedeniyle basınımızda Fransa’nın ağır biçimde eleştirildiği dikkatleri çekiyor. Afrika’da yıllardır izlediği sömürgeci politikalardan ötürü Fransa’ya yüklenmek son dönemlerde pek rağbette.

Öte yandan şu hususları da bilelim: Fransız aydınları ve sosyalistleri tarafından yıllardır hedef tahtasına konulan bu politikaları günümüzde Fransa’da benimseyen kimse kalmadı. “Françafrique” terimiyle anılan bu kötü şöhretli politikayı artık Fransız sağı da savunmamaktadır. Fransa’ya zarar vermeye başladığı genel kabul gören “Françafrique”in sona erdiğinin, son defa, bizzat Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından 2023 Mart ayında teyiden ilan edildiğini biliyoruz.

Demokratik süreç kesintiye uğradı

Mali, Gine (Konakri) ve Burkina Faso’dan kapı dışarı edilen Fransa’nın, benzer bir akıbetle Nijer ve Çad’da karışılacağının telaffuz edilmeye başlandığı bir dönemde, Niamey’de yönetimi ele geçiren askerler Fransa’yla mevcut tüm askeri anlaşmaları fesih ile hedef şaşırtmaktadır.

Nijer’de bugünün sorunu Fransa değil, darbeci askerlerdir. Fransa yarının sorunudur.

Önceki Cumhurbaşkanı Mahamadou İsufu, iki dönem görev yaptıktan sonra, demokratik bir tutum sergileyerek koltuğuna yapışmamış, serbest seçimler (2021) neticesinde Muhammed Bazum görevi üstlenmiştir. Ülke tarihinde böylece ilk kez seçimle gelmiş bir cumhurbaşkanı, yerini seçimle sivil halefine devretmiştir. Hal böyle iken askerler güvenlik vaziyetlerinin kötüye gittiği iddiasıyla darbe yapmışlar, demokratik süreci bir kez daha kesmişlerdir. Güvenlik bilançosunun Nijer’de darbeyi haklı gösterecek seviyelerde kötü seyrettiğini ortaya koyan bağımsız ve güvenilir bir bilgi akışı da ortaya konulamamıştır.

ECOWAS, Nijer ve Anayasal düzen

Nijer darbesine en fazla tepkinin Nijerya ve Fildişi Sahili’nden geldiğini izliyoruz. ECOWAS dönem başkanlığını yürüten Nijerya’nın tepkisinin, 1980 yılından itibaren üzerinde konuşulan, ancak gerçekleştirilmesin imkansıza yakın olduğu kabul gören, Nijerya gazının Nijer üzerinden, Cezayir’de mevcut doğal gaz hattına bağlanarak Avrupa’ya ihracını öngören Trans Sahara Gaz Boru Hattının (TSGP)  geleceğini tehlikeye düşürmesine bağlayanlara dahi rastladık.

TSGP, bizim NABUCCO [Doğal gaz boru hattı] benzeri “sürrealist proje” niteliğindedir. Ne zaman Batı dünyasında bir gaz darlığı gündem olsa, TSGP tozlu raflardan alınır, ısıtılıp önümüze konulur. Nijerya, Fildişi Sahili ve Senegal’in darbecilere gösterdikleri sert ve haklı tepkilerin, batı Afrika’da demokratik düzenlerin askerlerin keyfine bırakılmaması ve silahlı kuvvetlerin kışlalarına dönmesi yönünde güçlü iradenin ifadesi dışında yorumlanması yanlış olacaktır.

Türkiye Afrika’da ne yapıyor?

Türkiye 2008 yılından itibaren Afrika’ya hızla açıldı. Büyükelçilik sayısını rekor sürede 12’den 44’e yükseltti. Başta kıtanın batısı olmak üzere Afrika’daki devletlerin yarısından fazlasıyla “askeri işbirliği çerçeve anlaşmaları” imzaladı. 15’i aşkın ülkeye savunma sanayi ürünleri ihraç etmeye muvaffak oldu.

Bu ileri adımlara karşın Türkiye’nin Afrika’da, Katar’da sahip olduğu türde, askeri üsleri yoktur. 10-12 yıl önce başlatılan Somali’ye yönelik insani yardımlarımız, yatırımlarımız ve güçlü askeri işbirliğimiz, 20 yıldır [El Kaide bağlantılı] El Şebap terör örgütünün saldırılarına maruz kalan bu ülkede, Türkiye’yi ayrıcalıklı bir siyasi konuma yükseltmiştir. Terörle mücadeleye destek amacıyla, askeri ekiplerimiz, Somali ordusuna eğitim vermeyi sürdürmektedir.

Türk Savunma Sanayii Afrika’da

Libya’da Halife Hafter güçlerinin (Libya Milli Ordusu) Trablus’daki meşru hükümeti (Ulusal Mutabakat Hükümeti) devirmek üzere başlattığı saldırılar (2020) Türkiye’nin meşru hükümetin yardımına koşmasıyla püskürtülmüştür.

Ülkemizin tedarik ettiği ve kullanımına doğrudan nezaret ettiği SİHA’lar sayesinde BM tarafından tanınan hükümet halen görevinin başındadır. Libya’ya istihbarat kökenli büyükelçi atanmasının gerisinde, işte bu yoğun güvenlik ilişkileri yatmaktadır.

Öte yandan Türk SİHA’larının, Etiyopya’da, isyancı Tigray güçlerinin federal hükümete karşı başlattığı saldırının durdurulması ve Tigray askerlerinin eyaletlerine geri çekilerek barış masasına oturmaları sürecinde ciddi fayda sağladığını biliyoruz. Bu meyanda, AK Parti hükümetlerinin, uçak (Hürkuş), helikopter, SİHA vs satışları nedeniyle, Nijer dahil, Batı Afrika ülkeleriyle ilişkilere özel bir önem atfettiğini izliyoruz.

Fransa’nın yerine Türkiye değil Rusya talip

Türkiye’nin son 10 yıl içinde Afrika sathında kaydettiği siyasi, askeri ve ekonomik kazanımların, Fransa’nın aynı yıllarda bu kıtada kaybettiği zemin, etki ve itibar ile örtüşmesinden ötürü, medyamızda ülkemizin Afrika’da Fransa’nın yerini almakta olduğu yönünde yorumlara rastlıyoruz.

Fransız basınındaki Nijer darbesi haberlerindeyse, Çin, Rusya ve Türkiye’nin, etki ve nüfuzlarını, Afrika’da bu ülke aleyhinde geliştirdikleri işlenmekte, her üç ülke hakkında düzenli kara propaganda yapılmaktadır. Bu sığ ve yanlış yorumlarla kıymetli vaktimizi harcamayalım. Ülkemiz, niye çok eleştirilen Fransa’nın yerini doldurmaya çalışsın veya onun sömürgeci rolüne talip olsun? Biz, geri bırakılmış kıtadaki ilişkilerimizi kazan-kazan prensibine ve insani yardımlara dayandırmıyor muyuz?

Moskova’nın gözü Burkina Faso’da

Merkezi Afrika Cumhuriyeti ve Mali’de, Fransa’nın “batılı patron” rolü, geçtiğimiz 5 yıl içinde Putin Rusya’sı tarafından fiilen devralınmıştır. Kremlin’in gözü halen darbeci hükümetin yönettiği Burkina Faso üzerindedir. Son gerginlik Moskova’nın Nijer’e ilgisini tabiatıyla bir ölçüde arttırmış olsa dahi, maden zenginlikleri ve koşulları açısından ülkenin Rusya nazarında henüz bir cazibe teşkil etmediği söylenmektedir. Moskova, halen, batının desteklediği ECOWAS ile Niamey’deki darbeci hükümet arasındaki bilek güreşini fazla ortaya çıkmadan izlemeyi tercih etmekte, askeri müdahalenin tüm bölgede istikrarsızlığı artıracağını ileri sürmektedir.

Sudan’da savaş ve felaket sürerken

Basınımızın Afrika’ya yönelik ilgisini takdirle karşılarken bu ilginin neden 15 nisandan bugüne savaş alanına dönüşen Sudan’dan esirgendiğini kavramakta zorluk çekiyorum.

Sudan, bizim için, Nijer’e göre, her açıdan daha önemli ve daha yakın bir devlet olmasına karşın, parçalanmanın eşiğindeki, stratejik önemi yüksek bu ülke dikkatimizden nedense kaçmaktadır. Bir yanda düzenli silahlı kuvvetler, diğer yanda yarı resmi paramiliter güçler olmak üzere, iki bağımsız ordunun hakimiyet için kıyasıya savaştığı ülkede, arada sıkışan siviller iki ateş arasında perişan olmaktadır. 2019 yılında halkın büyük fedakârlık ve cesaret ile başlattığı demokrasiye dönüş süreci, iki ordunun rekabeti ve çatışması sebebiyle tamamen rafa kaldırılmıştır.

Binlerce insanın hayatını kaybettiği, 4 milyon insanın komşu ülkelere kaçmak zorunda kaldığı talihsiz Sudan, ne hikmetse, medyamızın ilgisine mazhar olamamıştır.

Barış ve demokrasi kazansın

Son iki hafta içinde, Nijer’deki darbeciler ile ECOWAS arasında karşılıklı tehdit ve gerginlik devam ediyor.

Bir yandan askeri müdahale için hazırlıklara devam ediliyor, diğer yandan diplomatik girişimlerin sonuna kadar sürdürülmesine özen gösteriliyor. 26 Temmuz’dan bugüne kadar geçen zamanda darbecilerin özellikle başkent Niamey’de halkın desteğini kazanmak üzere çabalarını arttırdıkları dikkat çekiyor.

Mali, Burkina Faso ve Gine’de (Konakri) darbecilerin iktidara gelmeleri karşısında haklı olarak telaşlanan Batının, Nijer’in demokrasi içinde kalkınması için özel bir ihtimam gösterdiği dönemde, kalkınma yardımlarının arttığı, kredi musluklarının açıldığı bir süreçte, askerlerin Niamey’de iktidarı hesapsızca ele geçirmeleri, bahtsız ülkenin, bölgenin ve kıtanın menfaatlerine uygun düşmemiş, istikrarsızlığı arttırmıştır. ECOWAS yaptırımlarına ilaveten, Dünya Bankası’nın finanse ettiği büyük iki enerji projesi dahil, tüm yardımlar, yatırımlar, krediler askıya alınmıştır. Niamey’deki uluslararası kuruluşların uzman personeli şehri terk etmektedir.

Temennimiz hem barışın hem demokrasinin kazanması, askerlerin hiç gecikmeden ve can kayıplarına yol açmadan kışlalarına dönmeleri yönündedir.

Hasan Servet Oktem

Recent Posts

Ortadoğu için bir istikrar ve yeniden yapılanma çağrısı

Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…

17 saat ago

Türkiye’nin geleceğini hayal etmek: Gençlerin bugünü ve yarını

Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…

22 saat ago

Pentagon’dan Trump’a Suriye resti: Asker sayısı 2000’e yükselmiş

ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…

2 gün ago

Bakan Bayraktar: “ABD Gazprombank yaptırımından Türkiye’yi muaf tutacak”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…

2 gün ago

MSB’den ABD’ye yanıt: “Türkiye’nin SDG ile görüşmesi söz konusu değil”

Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…

3 gün ago

Yeni Suriye: Birleşik ordu, imar, anayasa ve Türkiye’nin rolü

Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…

3 gün ago