Şehirleşmenin yoğun yaşandığı bu çağda biyoçeşitlilik algımız yeniden şekilleniyor ve belki de biyoçeşitliliğin yeniden yazıldığı hikayeler ortaya çıkıyor.
Nasıl mı? Bu yazının odak noktasında geçmeden önce biyoçeşitliliğin dönüşen yüzünü bize gösteren ilginç bir hikayeyle başlayayım:
Fransa ile Portekiz arasında oynanacak Euro 2016 finalinin heyecanı artarken, Paris’teki devasa Stade de France’ın yer görevlileri sıradışı bir kararla stadyumun ışıklarını güvenlik sebebiyle açık bırakmıştı. Bu kör edici projektör ışıkları, binlerce göçmen güve kelebeğini büyülü bir çağrıyla stada çekerek, arenayı dolduran büyük bir popülasyon oluşturmuştu.
Euro 2016 finalini basan güveler
Bu zarif yaratıklardan ışıkların sıcaklığına dayanabilenler oyun alanının içinde kendi dünyalarını inşa ettiler. Işıklar açıkken maçın heyecanına karşı arenanın boş köşelerinde gizlenmeye devam eden güveler, ışıklar tekrar yanana dek orada beklediler.
Maçın başlamasıyla birlikte, 80.000 seyirci koltuklarına yerleşti ve arenadaki ışıklar yine hareketlenmeye başladı. Gece ilerledikçe, uykusundan uyanan güveler neredeyse zikzaklar çiziyormuşçasına oyuncuların etrafında dans etmeye başladı.
Bu anın tanıklığı olan fotoğraflar, güve sürülerinin TV kameralarının lenslerini kapattığını, takım görevlilerinin güveleri topladığını ve hatta güvelerin kale direklerine asıldığını gözler önüne serdi.
Ancak belki de en etkileyici an, Cristiano Ronaldo’nun sahada sakatlandığı an olmuştu; gözyaşları içinde kıvranırken, bir güve onun gözyaşlarını içmeye çalışıyordu.
Bu olağanüstü hikaye, kentsel gelişme ile doğal yaşamın nasıl etkileşebileceğine dair çarpıcı bir örnek olarak ön plana çıkıyor.
Şehirler, yapay ışık, kirlilik ve geçirimsiz yüzeyler gibi zorluklarla boğuşurken, kendi eşsiz ekolojik karışımlarını yaratıp ilginç manzaralar sunuyor.
Kentsel gelişme ve doğanın dönüşümü: Karatavukların izinde
Bir önceki yazımda, çevremizdeki türlerin uyum süreçlerini, şehirleşme, insan etkisi ve çevre kirliliği gibi faktörlerle nasıl şekillendirdiğini örneklerle incelemiştik. Ancak bazı türler var ki, adaptasyon süreçlerini sıra dışı bir yönüyle ele alırlar ve kırsal yaşamdaki akrabalarından belirgin bir biçimde ayrışırlar. İşte bu noktada, dikkat çekici bir örnek olarak karatavuklar sahneye çıkıyor.
Bu yazıda, odak noktamızı karatavuklar oluşturacak; çünkü bu tür, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerin park ve bahçelerinde karşımıza çıkan ilginç kuş türlerinden birini temsil ediyor. Aynı zamanda ülkemizin henüz şehirleşmenin etkisine maruz kalmamış kırsal bölgelerinde de sıklıkla rastlanan bir kuş türü. Bilimsel araştırmalar, şehir içi ve kırsal alanlardaki karatavuk popülasyonlarının kısa bir süre içerisinde belirgin bir şekilde farklılaştığını gözler önüne seriyor. Bu örnekler, doğanın çevresel baskılara nasıl yanıt verdiğini ve farklı yaşam alanlarının türler üzerinde nasıl etkiler yarattığını gözler önüne sererek, doğanın sürpriz dolu hikayelerinden birini anlatıyor.
Yüksek perdeden öten ve erken üreyen karatavuklar
Karatavuk, şehirlerin sıcak adaları ile besin kaynaklarının bolluğu nedeniyle, beton ormanların içinde artık kalıcı bir popülasyon oluşturmuş durumda. Şehrin kargaşasına harmoniyle eşlik ederek eşsiz bir uyumsal süreç sergiliyor; bu da onu şehir yaşamının kuşlar arasındaki o özel evrimleşme hikayesinin ilk mihenk taşı yapabilir. Bununla birlikte, karatavukların şehirdeki koro performanslarına gelince, daha yüksek bir perdede ve beklenmedik zamanlarda öttüklerini söylemek de yanlış olmaz. Aynı zamanda kırsal bölgelerdeki akrabalarına nazaran daha erken dönemde yuvalarına merhaba diyorlar. Kent ve kır yaşamları arasındaki bu doğal farklılıklar, kuşların türdeşleri arasında şekillenen o özgün “rollere” ışık tutuyor. Şimdi, bu tamamen farklı ritmin perdesini biraz daha aralayalım…
Beatles’ın ünlü “Blackbird” şarkısına ilham veren tür, artık gerçek bir hikayeye dönüşüyor. Şarkının dizelerinde geçen “gece biterken şarkı söyleyen karatavuk” ifadesi, şehir yaşamının içinde karatavukların gece vakitlerinde de ötmesiyle hayat buluyor.
Fotoğraf: Prof. Dr. Mustafa Sözen.
Ormanın sessizliğinden kentin gürültülü yaşamına
Karatavuklar şehirde kışlamaya başladı. Sonra, birkaç kış ziyaretçisi bahar için buralarda kalıp birbirleriyle üremeye başladılar; nihayetinde göç etmeyi tamamen bıraktılar ve ormanı terk ederek yerleşik şehir kuşu olarak anılmaya başladılar. Bunu ilk fark edenler arasında yer alan ekologlar ve kuş gözlemcileri, yıllar içinde karatavukların göç etmeyi unutarak, ormanın sessizliğini terk edip yerleşik birer şehirli kuşa dönüştüğünü gözlemlediler.
Bilgileri toplamak ise oldukça basitti, çünkü bu evrimsel dönüşümün ipuçları kuşların şarkılarında, tüy renklerinde ve davranışlarında bariz bir şekilde sergileniyordu. Ancak gerçekten anlamak için, bu yeni nesil kentsel karatavukların atalarından nasıl ayrıştığını öğrenmek üzere şehirli kuşları gözlemleyen araştırmalara odaklanmamız gerekiyor.
Kent yaşamı, kuşların hızla şekil değiştiren evrim yolculuğuna yön veriyordu. Araştırma ekiplerinin belirttiği gibi, şehirli karatavuklar yeni bir türe dönüşüyordu ve bu, gerçek bir türleşme örneğini işaret ediyordu aslında.
Beatles haklıydı, karatavuklar gece de ötüyorlardı
Avrupa ve Kuzey Afrika’da, şehir karatavuklarının orman karatavuklarından daha kısa, daha sert gagaları olduğu bulundu. Bu durum insan elinin kuş türlerindeki morfolojik değişimlere etkisi şeklinde algılanabilir. Şehirli karatavukların sesi de farklıydı artık. Şehrin gürültüsü, karatavuk şarkıcılarını ses perdelerini ve frekanslarını değiştirmeye zorlamış gibi.
Hollandalı araştırmacıların yaklaşık 3000 şarkı kaydettikten sonra öğrendiğine göre, şehir karatavuğu konserleri orman konserlerinden daha yüksek perdede icra edilirken, bir Alman araştırma ekibi, Beatles’ın, esasen Paul McCartney’nin önceden söylediği gibi , şehir karatavuklarının gecenin köründe şarkı söylediğini keşfetti. Karatavuklar Leipzig şehir merkezinde, gün doğumundan tam üç saat önce, tramvay ve arabaların gürültü oluşturmaya başlamasından çok önce ötmeye başlıyorlardı. Orman karatavukları ise gagalarını sadece şafak vakti açıyorlardı.
Yoğun şehirleşme biyoçeşitlilik algımızı değiştiriyor.
Kentlerin dokusunu kökten değiştiriyor, çevreyi ve ekosistemleri de ciddi şekilde dönüştürüyoruz. Bu durum genellikle olumlu bir tablo çizmiyor; ancak bu yazı ile bir önceki yazımda sunduğum ilginç örneklerle, bu değişimin altında yatan gerçekleri daha çarpıcı bir şekilde gözlemliyoruz. Uzun lafın kısası yoğun şehirleşme, biyoçeşitliliğin algılandığı pencereyi hızla değiştiriyor, ve tüm bunlar sadece göz açıp kapayıncaya kadar oluyor.