Seçimleri kaybederek dağılan 6’lı Masada katıldığı kararları eleştiren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener; Kılıçdaroğlu’nun adaylığını önleyemediğini, Ekrem İmamoğlu’nu veya Mansur Yavaş’ı cumhurbaşkanı adaylığına ikna edemediğini söyleyerek özür diliyor.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu; “Mitinglerde 6 liderin de konuşması hataydı” diyor.
Seçimden kârlı çıkan diğer 6’lı masa liderlerinin özeleştiri yapmalarına gerek yok.
Cumhurbaşkanı olma ve mecliste ezici çoğunluk kazanma hayalini kaybederek siyasi hayatının sonuna geldiğini kabul etmeyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise ne başkanlık koltuğunu bırakmaya ne de sözde bile olsa özeleştiri yapmaya niyeti var.
Buna karşın görevden aldığı yardımcısı Bülent Tezcan’ın partiyi ve liderini özeleştiriye davet etmesi ve İmamoğlu’nun başını çektiği liderlik tartışması ile CHP kendi içinde kurumsal özeleştiri sürecine girmiş durumda. Aynısı TBMM Grup Başkanı Özgür Özel için de söylenebilir.
Toplumsal kültürümüzün kaybolmaya yüz tutan en önemli değerlerinden birisi nefis (ego) muhasebesidir. Kendi kendisini tarafsız bir gözle ve samimi olarak değerlendirerek hatalarını kabul etmesini, kendinden kaynaklanan içsel sebeplerini anlamasını ve kendi kendini terbiye etmesini sağlayan nefis muhasebesi kişinin bir üst olgunluk aşamasına erişmesini sağlar.
Kişinin çelişkileriyle yüzleşmesini sağlayan içsel bir yargılama olan nefis muhasebesi hatalardan ders almanın, dürüstçe özeleştiri yapmanın ve sonraki aşamalarda başarılı olabilmenin başlangıç noktasıdır. Bu içsel noktadan başlamayan bir özeleştiri samimi değildir; sahibini yeni başarısızlıklara sevk eder. Fakat hem samimi nefis muhasebesi hem de dürüstçe özeleştiri en başta siyasi liderlerde olmak üzere toplumun tamamında aksamaktadır.
Bu şartlarda önemli bir ağırlığı olan Akşener’in bazı davranışlarını eleştirmesi, hata kabulleri ve seçmenlerinden özür dilemesi değerlidir. Mitinglerde fazla sayıda konuşmacı olduğunu eleştiren Karamollaoğlu’nun da bir süre sonra kendini eleştirir duruma geleceğini sanıyorum. Ancak eleştirilerinin samimi ve tarafsız bir gözle yapılmış nefis muhasebesine dayandığını göremiyorum.
Etkili özeleştiriler ortaya çıkması ve ilerlemeye vesile olması için Karamollaoğlu ve Akşener’in en azından şu soruları sormaları ve samimi olarak cevaplamaları gerektiğini düşünüyorum:
Kılıçdaroğlu 2018 seçiminde kazanamayacağı açık olduğu halde Muharrem İnce’yi niye cumhurbaşkanı adayı gösterdi? İttifaklar olmadan İnce’nin kaybedeceğini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kazanacağını kestiremiyor olabilir miydi?
Erdoğan’ın 2018 seçimini kazanmasını gerçekten istemiyor, kendisinin kazanacağını düşünüyor idiyse Kılıçdaroğlu niçin kendisini aday göstermedi de Erdoğan’a iktidarını kökleştirme fırsatı verdi? Erdoğan’ın tahkim etmiş olacağı tek başına iktidar cumhurbaşkanlığına kendisini seçtirmeyi gizliden gizliye planlıyor olabilir miydi?
Kılıçdaroğlu’nun Abant Gölü’nün etrafını yani 6 kilometrelik yolu sıkı adımlarla yürüyebileceğini gazetecilere göstermesi, “Cumhurbaşkanlığına adayım” demek değilse acaba neyin işaretiydi?
“Adalet” pankartıyla yürüdüğü 441 kilometre yolun her bir kilometresi için bir soruna çözüm üretmesi gerekirken Kılıçdaroğlu ülkedeki hangi adaletsizliği milyonların zihnine gerçekten yerleştirdi, elle tutulur hangi fikri, somut çözüm önerisini geliştirdi?
Erdoğan’ı otokrat olmakla eleştiren Kılıçdaroğlu’nun kendisi de bir otokrat değil mi? Genel Başkanı olduğu CHP delegelerini ve merkez yönetimini kendi belirlemiş değil miydi?
İş dünyası STK’ları ile demokratik bir lider edası ile yaptığı toplantıları ekibine rağmen tek başına yürütmedi mi? İş insanlarının “Yıllardır niçin iktidar olamadınız” sorularına, “zaten sosyal demokratlar en fazla yüzde 25 oy alıyor” diyerek başarısızlığı peşinen kabul etmedi mi? İktidar olamamasının sorumluluğunu halka yıkmadı mı?
Ezberinden tekrar ettiği, beylik “yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü” söylemlerini nasıl gerçekleştireceği sorulduğunda tek bir öneri bile getiremeyip, topu hiç alakasız yardımcılarına atmadı mı?
Kılıçdaroğlu’na o kadar çok soru sorulabilir ki sayfalar yetmez. Ancak sağlıklı bir seçim kaybı muhasebesi yapabilmeleri için Akşener ve Karamollaoğlu’nun kendilerine de -aşağıdakilerden başlayarak sorular sorup yanıtlaması gerekir.
Alelade bir şirketi ya da kocaman bir devleti yönetecek birisini arayanların izleyeceği yol ve yöntem aynıdır: Önce işin kapsamı ve gerekleri belirlenir; daha sonra gerekleri karşılayan yetkinlikleri taşıyanlar bulunur. İstekli olanlar arasından en yetkin olanı seçilerek görev verilir.
6’lı Masa liderleri ülkeyi yönetecek birini belirlerken bu temel kaidelere riayet etti mi? Cumhurbaşkanı görevinin gereklerini yerine getirmeye en yetkin olan kişileri aradı mı? İçlerinden birini aday gösterirken Kılıçdaroğlu’nu hangi yöntemle belirledi?
Kılıçdaroğlu’nu en liyakatli olduğu için mi, en ihtiraslı olduğu için mi yoksa seçilme şansı en yüksek olduğu için mi aday gösterdiler? Eğer bunlar için değilse hangi sebeple gösterdiler?
Partili cumhurbaşkanlığı sisteminde tüm yetkilerin tek kişinin elinde toplandığından şikâyet ediyor, devlet yönetiminde bir denge kurmak istiyorlardı. Bunu sağlamak için nasıl bir yapı öngörmüş, ne tedbirler almışlardı?
Türkiye için hayat meselesi dedikleri seçimleri Erdoğan’a karşı kazanmak için bir araya gelmişlerdi. Yıllardır üst üste seçim kazanan, seçim kazanmak için devlet imkânları dahil geniş imkanlar kullanan Erdoğan’a karşı kazanmak için gereken her şeyi, zamanlıca yaptılar mı? Örneğin, ortak cumhurbaşkanı adayı belirlenmesi 6’lı Masanın en önemli ve en başta halledilmesi gereken meselesi iken bunu niçin en sona, seçimlerden birkaç ay öncesine bıraktılar ve oldubittiye gelmesine izin verdiler?
Seçimleri 6’lı Masa’nın kazanması için halkın kolayca anlayıp içselleştireceği kısa ve özlü planlar ve bu planlara dayalı kampanyalar yaptılar mı? Yüzlerce sayfa, binlerce maddeden oluşan programları halk okumuş anlamış mıdır?
“Kendimiz tekrar okusak, bizler ne anlarız?” sorusunu kendilerine sordular mı?
Şaşaalı toplantılar yapmanın ötesinde ne yapmış oldular?
Ayrı ayrı birkaç gün inzivaya çekilerek kendi kendilerine soracakları şu sorular 6’lı Masa liderlerinin hepsinin siyasi geleceklerini belirleyecektir:
“Arkadaş biz kazanılacak bir seçimi nasıl ve niçin kaybettik?
Seçimi kazanacak, Türkiye’nin dönüşümüne önderlik edecek partisiz bir aday bulmak yerine sadece Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve Yavaş arasından birini tercih ederken biz devleti daha iyi yönetmeye mi yoksa devlet pastasını aramızda paylaşmaya mı talip olmuştuk?
Acaba seçimleri devasa devlet pastasını ve yetkilerini aramızda paylaşma ihtirasımız yüzünden kaybetmiş olabilir miyiz?”
Bu soruya “nefis yüzünden” cevabını verebilecek liderler, halka karşı siyasi parti liderliği ve muhalefet görevini görevlerini yapmamış olduklarını tespit ederek sonraki seçimlerde belki başarı şansı yakalayabilirler. Diğerleri ise zaman içinde zaten silinip gidecekler.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…