Açık konuşalım. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rus karşıtı Vladimir Putin’i 4 Eylül Soçi görüşmesinde tahıl anlaşmasına dönmeye ikna edemeyeceği zaten Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Ukrayna ve Rusya temaslarından belli olmuştu. Diplomatik kaynaklar sorunun Soçi’de çözülmesine mucize gözüyle bakıyorlardı.
Çünkü Rusya sorunun kaynağı olarak Türkiye’yi görmüyordu. BM Genel Sekreteri Rusya’nın da Ukrayna gibi tahıl ve gübre ihraç edebilmesi için ABD ve AB’yi yaptırımları esnetmelerine ikna edeceği sözünü vermiş, ama tutamamıştı. Erdoğan NATO ile Rusya arasında güvenebileceği bir iletişim kanalıydı Putin’in gözünde; dünkü (1,5 saati baş başa olmak üzere) 3 saatlik görüşme ardından söylediklerine göre hâlâ da öyle.
Erdoğan seçimi Putin ona Akkuyu Nükleer Enerji Santrali hisseleri ve BOTAŞ’ın doğal gaz borçlarının ertelenmesi yoluyla -tahminen- 20 küsur milyar dolar kolaylık sağladığı için kazanmadı mutlaka. Ama Putin’in bu yolla Türkiye’deki seçimi Erdoğan lehine etkilemeye gayreti görülüyordu. Şimdi yeni doğal gaz anlaşmaları eski borçları silecek mi? Ve neyin karşılığında?
Bu soruların yanıtı hemen ortaya çıkmaz ama Türkiye’nin ekonomik krizden çıkmak için dış kaynak bulmak konusunda kaybedecek zamanı kısıtlı.
Erdoğan’ın Soçi heyetinde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan da bulunması sadece Körfez sermayesi kapılarının çalınmasını, Batı sermayesi kapısının zorlanması değil, Rusya’yı da Türkiye’ye daha fazla desteğe ikna etme gayretini gösteriyor. Erdoğan ve Putin ticarette dolar değil lira ve ruble kullanma konusunda anlaşıyor ama Türk lirasının “istikrarsız” gidişi, savaş hali ve yaptırım altındaki Rusya’da dahi soru işaretlerine yol açıyor.
Erdoğan ve heyeti, Sooçi’deyken TÜİK Ağustos ayı enflasyon oranlarını yayınladı. Bir de baktık TÜİK yıllık enflasyonu bir ayda 11 puan arttırarak yüzde 59 olarak açıkladı. Sadece Ağustos ayında tüketici enflasyonu yüzde 9 artmış; Temmuz’da da yüzde 9,5 artmıştı. Ekonomi yorumcuları rakamları daha gerçekçi buldular; karamsar tabloyu daha net gösteriyordu. Şimşek sosyal medyadan açıklama yaptı, “Enflasyonla mücadele zaman alacak. Sabretmemize değecek” diye.
İyi de ne olmuştu da TÜİK birdenbire “daha gerçekçi” rakamlar açıklamaya başlamıştı?
Bir süre önce Şimşek’in TÜİK’e telefon açıp “gerçek verileri açıklayın” dediği iddiası yalanlanmıştı; aralarında öyle bir diyalog geçmediği bildirilmişti.
İşi karikatürleştirmeye gerek yok. Merkez Bankasının daha gerçekçi para politikası izlemesi, Hazine ve Maliye Bakanlığının Orta Vadeli Planı (OVP) “daha gerçekçi” hazırlayıp ilan etmesi için “daha gerçekçi” verilere ihtiyaç vardı.
Buna ikna edilenin aslında Erdoğan olduğu söylenebilir; muhtemelen Şimşek’in yanı sıra Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın da gayretleriyle.
Sadece 4 Eylül’de TÜİK rakamlarındaki ani değişim dahi, TÜİK’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Enflasyonun sebebi faizdir” siyasetinin hüküm sürdüğü 2018-2023 döneminde TÜİK’in gerçekçi rakamlar açıklamasına siyaseten engel olunduğuna işaret sayılır. Şimdi değiştirilmek zorunda kalınan budur.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz OVP’nin Eylül’ün ilk yarısında açıklanacağını söylemişti. Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılıp önemli ikili temaslar yapması beklenen 9-10 Eylül Yeni Delhi G20 Zirvesinden önce mi sonra mı? Ya da ikinci yarısına kalırsa Erdoğan’ın 17-21 Eylül’de Nev York’taki (yine ve belki finans çevreleriyle de görüşmeler planlanan) BM Genel Kurulu öncesinde mi sonrasında mı açıklanır?
Programın açıklanmasını Yılmaz mı Şimşek mi üstlenecek? İnsanın aklına 1980’de Turgut Özal’ın Ekonomik İstikrar Programı, 2001’de Kemal Derviş’in Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı geliyor.
Türkiye’nin aşağı yukarı 20’şer yıllık aralarla düştüğü ekonomik krizlerden dış kaynak gerektiren programlarla çıkış araması, yapısal değişikliklerin hakikaten gerekli olduğunu göstermiyor mu?
Programın açıklanması geciktikçe “rasyonele dönüş” vaadi zayıflıyor; kademeli yöntem iktisatçı Fatih Özatay’ın dediği gibi “riski artırıyor”.
Erdoğan, önce Şimşek’i getirmeye ikna olması, sonra Şimşek’i gelmeye ikna etmesi ve Merkez Bankası Başkanını belirlemesine izin vermesi ardından üç önemli adım attı:
• Politika faizinin kademeli yükseltilmesine izin verdi,
• Kur Korumalı Mevduatın kademeli kaldırılmasına izin verdi,
• Şimdi de TÜİK üzerindeki baskıyı kaldırmış görünüyor.
Önümüzdeyse yerel seçimler var; 31 Mart’ta.
Asgari ücretteki artış, memur ve memur emeklilerinin maaşındaki artış daha ilan edildiğinde buharlaşıp gidiyor. Şimşek “zaman alacak” derken doğruyu söylüyor ama sabretmesi gereken emekçi ve emekli seçmenin sıkıntısı zamanla büyüyor.
Burada AK Parti içi dinamiklerin harekete geçtiği iddiası önem taşıyor.
İddiayı dile getiren, zaman zaman (tıpkı 15 Temmuz öncesinde olduğu gibi) kritik konularda içeriden bilgileri tahlil edip çıkarsamalara dönüştürebilen TV100 internet sitesi yazarı Fuat Uğur.
Son yazısı “Mehmet Şimşek’e hükümet çevrelerinden çelme takılabilir mi?” başlığını taşıyor, bu bağlantıdan okumanızı öneririm.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…