2024 yılı için asgari ücret 27 Aralık’ta açıklandı: Aylık 17002 lira. Bir önceki asgari ücrete göre yüzde 49 artış anlamına geliyor. 17002 lirayı ilk duyduğumda, “17 bin lira tamam da 2 lira nereden çıktı” oldu. Hikmeti şuymuş: Aylık 225 saat çalışma süresinden hesaplanan saat başına asgari ücreti, muhasebe kayıtları ve dolayısıyla muhasebeciler açısından uygun bir değere denk getirmek içinmiş. İki lirayı bir tarafa bırakıp asgari ücreti değerlendirmeye çalışayım.
Değerlendirme için ilk kıstas elbette TÜRK-İŞ tarafından hesaplanan açlık sınırı, yoksulluk sınırı ve bekar bir işçinin yaşama maliyeti değerleri. İlk ikisi Ankara’da yaşayan dört kişilik bir aile için. Açlık sınırı, “dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcama tutarı”. Kasım itibarıyla 14025 lira. Aralık ayı tahmini fiyat artışları da dikkate alınırsa, 2023 sonunda bu düzeyin 14500 lira civarında olması beklenir. Kasım ayı için dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırını ise 45687 lira olarak belirlemiş TÜRK-İŞ.
Yoksulluk sınırı altında
Demek ki 2023 sonunda bu düzey 47300 lira civarında olacak. Ayrıca, bekar bir işçinin yaşama maliyetini Kasım ayı için 18240 lira olarak açıklıyor. Bu da Aralık ayı tahmini enflasyonu dikkate alındığında 2023 sonunda yaklaşık 18900 lira oluyor.
Dikkat ederseniz bu değerler 2023 sonu için. 27 KAralık’ta açıklanan 2024 asgari ücreti bu durumda 2023 yoksulluk sınırının çok altında kalıyor. Bekar bir işçinin yaşama maliyetinden de az. Enflasyonun 2024 sonunda Merkez Bankası tahmini civarında gerçekleşeceğini kabul edelim. Bu durumda, yukarıdaki değerleri yaklaşık 1,4 katına çıkarmak lazım. Bu durumda 2024 sonunda açlık sınırı 20300 lira oluyor. Oysa asgari ücret bunun belirgin biçimde altında kalıyor. Bekar bir işçinin 2024 sonu yaşama maliyeti ise 26460 lira düzeyine çıkıyor. Asgari ücret bunun yüzde 64’ü düzeyinde.
2024’de açlık sınırına düşecek
Bir de şu nokta var: Yılın ilk yarısında enflasyon ikinci yarıya kıyasla daha yüksek düzeyde gerçekleşecekse, asgari ücret daha ilk yarı bitmeden açlık sınırının altına düşecek anlamına gelir. Merkez Bankası Mayıs 2024 gibi enflasyonun yüzde 70’in biraz üzerinde bir düzeye çıkmasını bekliyor. Bu durumda yılın ilk beş ayındaki enflasyon yaklaşık yüzde 18,2 oluyor. Dolayısıyla açlık sınırı ile asgari ücret Mayıs sonunda eşitleniyor. Farklı bir ifadeyle, yılın geriye kalan yedi ayında asgari ücret açlık sınırının altına kalacak.
İkinci kıstas olarak çalışanların ne kadarının asgari ücretli olduğuna bakabiliriz. Ne yazık ki çalışanların önemli bir kısmı asgari ücretli. Dahası, çoğu ücret de asgari ücrete yakınsamış vaziyette. Bir de çoğu emeklinin asgari ücretin altında maaş aldığını da unutmamak gerekiyor. Hiç dikkate alınmaması gerektiği açık olan açlık sınırı bir tarafa bırakılırsa, durumun ne kadar vahim olduğu ortada. Çok sayıda mutsuz aileyi barındıran bir ülke olduğumuz anlamına geliyor bütün bunlar.
Özveri işçilerden bekleniyor
Üçüncü kıstas olarak enflasyona etkiyi değerlendirebiliriz. Burada üç hususa dikkat etmek gerekiyor.
Birincisi, ücret artışları enflasyonun temel belirleyicileri arasında değil. Ücretlere gelene kadar başka unsurlar var. Başta da kur artışları. Ama bu, ücret artışının enflasyona hiç etkisi olmadığı anlamına gelmiyor. Elbette etkisi var, ama özellikle döviz kurundaki artışın etkisi ile karşılaştırıldığında çok daha sınırlı bir etki bu. İkincisi, uygulanmakta olan program dört başı mamur bir program olsa, yani U-dönüş ihtimalini ortadan kaldıran adil bir hukuk sisteminin oluşturulması ve Merkez Bankası ile TÜİK’in bağımsız bir yapıya kavuşturulması gibi adımları içerse, ayrıca işverenler de kâr marjlarını düşürseler dönüp çalışanlardan kısa bir süre ‘sabır’ istenebilir belki. Üçüncüsü, Eylül 2021’de yüzde 18 düzeyinde olan enflasyonun üç haneye ulaşmasına asgari ücretteki artış neden olmadı. O politikaları uygulayanlar özeleştiri yaptılar mı? Bundan sonra enflasyonla ciddi biçimde mücadele edecekler mi? İlkinin yanıtı ‘hayır’. İkincisinin yanıtını ise bilmiyoruz. O zaman neden şimdi işçilerden özveri istenilecek?
Neden Kore değil de Mısır?
Dördüncü kıstas -ki bazı iş insanları çok seviyor bu kıstası- başka ülkelerle asgari ücreti karşılaştırmak. Mesela Türkiye’deki asgari ücreti Mısır’daki asgari ücret ile karşılaştıranlar bile oldu. Burada ilk soru şu: Türkiye ekonomisi Mısır ekonomisinin çok ötesinde ve ondan çok daha gelişmiş değil mi? Yanıtı, açık ki evet. İkinci soru: Hayalimiz Mısır mı olmak? Olmamalı herhalde.
Oysa 1980’lerde (satın alma gücü paritesi ile ölçülen) kişi başına geliri bizim kişi başımıza gelirimizin altında olan (Güney) Kore ile de karşılaştırabiliriz Türkiye’yi. “1980’ler ne alaka” diye sorabilirsiniz. Gelmek istediğim nokta açısından önemli. Şu anda Kore’nin kişi başına geliri bizimkinden yüzde 35 daha yüksek. Keza Kore’de 2024 için belirlenen asgari ücret de bizimkinden çok yüksek. Cari won-dolar kuru ile hesaplandığında brüt asgari ücret 1630 dolar oluyor. Bunun netini, lira cinsinden tahmini 2024 ortalama lira-dolar kuru ile ifade edersem yaklaşık 46 bin lira ediyor. Yani bizim 2024 asgari ücretinin 2,7 katı.
Asgari ücret ve verimlilik açmazı
Kore artık gelişmiş bir ülke konumunda. Peki neden gelişmiş bir ülke ile karşılaştırıyorum bizdeki asgari ücreti? Kırk yıl önce bizden daha kötü durumda bir ülke olduğu ama sonra kişi başına gelirini hızla artırdığı için. Açlık sınırın altındaki bir asgari ücretle ‘ayakta duramayacaklarını’ beyan eden iş insanları olduğuna göre ekonomimizin büyük bir verimlilik sorunu olduğu açık. Kore’nin bu sorunu geride bıraktığı da açık.
Verimliliğimizi nasıl artıracağımız üzerine düşünmemiz gerekiyor. Ama dikkat: Verimlilik artışı evet kişi başına geliri yükseltiyorsa da ücretleri de yükselteceği anlamına gelmiyor. İstihdamı arttıracağı anlamına da gelmiyor. Özellikle yapay zekanın geldiği aşamanın ve robotlaşmanın teknoloji-verimlilik-istihdam-ücret konularında yapılan çalışmaları artırdığını not edeyim.
Kıssadan hisse şu: Verimliliği yükseltecek yeni teknolojilerin hangilerinin ve nasıl hayata geçirilecekleri çok önemli. Faiz, kur, enflasyon tartışmalarından kurtulabilsek belki bunlara kafa yoracak zamanımız olacak.
Elbette, bir alt mahkemenin Anayasa Mahkemesi’nin kararına ikinci kez uymadığı bir ülkede verimlilik nasıl artar diye de sorabilirsiniz. Çok da haklı olursunuz.