Rusya’nın Ukrayna savaşıyla birlikte NATO’nun Türkiye’nin coğrafi merkezinde bulunduğu askeri-siyasi faaliyetlerindeki artış dikkat çekici boyutlara ulaştı. Romanya’da kurulacağı açıklanan Avrupa’daki en büyük NATO üssünden NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı kapsayan Kafkaslar turuna ve Türkiye’nin Irak’la stratejik işbirliğine doğru yol alan yakınlaşmasına kadar bu faaliyetin Rusya ve İran odaklı olduğu da görülüyor.
Ayrıntılara girmeden önce Türk hükümetlerinin en büyük psikolojik propaganda başarılarından birinin halkı NATO’nun sanki Türkiye’den farklı ve sürekli olarak Türkiye’yi isteği dışında işler yaptıran bir dış güç olarak göstermesi olduğunu söylemek lazım.
Bunda Rusya ile asırlara dayanan inişli çıkışlı ilişkisinin ve Türkiye’nin bu önemli komşusuyla ilişkisini her zaman dikkatle yürütmek zorunda olmasının da payı var elbette. Oysa NATO’nun aldığı her kararda Türkiye’nin onayı ve imzası olduğu Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri konusunda görüldü.
Bu yaklaşıma son örnek, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu’nun “NATO Karadeniz’de bazı tedbirler almaya çalışıyor” demesidir; “Ancak Karadeniz’de bu tedbirleri biz kendimiz alacağımızı ifade edip NATO’yu veya Amerika’yı Karadeniz’de istemediğimizi beyan ediyoruz.”
Tatlıoğlu’nun 18 Kasım’da bu çıkışı yaparken iki ay sonra, 11 Ocak 2024’te ikisi de -Türkiye’nin vermiş olduğu onayla- NATO üyesi olan Bulgaristan ve Romanya ile Karadeniz’de görev gücü anlaşması imzalayacağından habersiz olması mümkün mü?
T24’te Barçın Yinanç’ın da “Türkiye’de kaç Amerikan üssü var?” yazısında dikkat çektiği bu çelişkiyi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin “Avrasyacı” olmasından çok kamuoyunu adeta NATO Türkiye’nin de önemli bir parçası olan bir askeri örgüt değilmiş gibi gösterme siyasetiyle açıklamak mümkün.
Tatlıoğlu, ABD’ye “Sizin gemiler, İngiliz gemileri Karadeniz’de çok görünürse Rusya’yla sorun çıkıyor. Bize bırakın” diyor açıkçası.
Yani, özellikle İstanbul entelektüel çevrelerinde yaygın “ABD’yi küstürdük Romanya’ya gittiler” anlayışına karşın Romanya’nın Karadeniz liman şehri Köstence yakınlarındaki Mihail Kogălniceanu ilçesindeki 57. Hava Üssünü 2,5 milyar avro yatırımla genişleterek NATO kullanımına açması, Türkiye’nin de verdiği onayla mümkün olacak.
Bu üssün genişletilip güncellenmesi çalışmaları 2040 yılında tamamlandığında Avrupa’daki en büyük NATO üssü olacak. O zamana dek Avrupa’daki ABD Hava Kuvvetleri ve NATO Müttefik Hava Kuvvetleri karargâhının de bulunduğu Almanya’daki Ramstein üssü bu unvanı koruyacak. Bu üstte ABD uçakları ve birlikleri de bulunacak. Tıpkı Türkiye’nin Adana, İncirlik’teki 10’uncu Tanker Üs Komutanlığının aynı zamanda nükleer başlıkların da depolandığı bir NATO üssü olması ve burada ABD ve İngiltere hava kuvvetlerine bağlı uçak ve askeri personelin de üslenmesi gibi.
Kaldı ki, Türkiye’yle Romanya’nın askeri işbirliği bununla da sınırlı değil. Malatya, Kürecik’te bulunan ve NATO/ABD erken uyarı radar üssü Füze Kalkanı projesi çerçevesinde Romanya ve Polonya’da bulunan ABD/NATO füze üsleriyle bağlantılı.
Gelelim Kafkaslara. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg 17, 18, 19 Mart tarihlerinde sırasıyla Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan’ı kapsayan bir Kafkaslar turuna çıktı. Evet, Kafkaslar NATO kapsama alanı dışında ama her üç ülke de NATO üyesi Türkiye ile sınırdaş.
Ermenistan yakınlarda Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne üye olup dolayısıyla Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in tutuklanması kararına ortak olması ardından şimdiye dek Ermenistan sınırlarını koruyan Rus birliklerinin de geri çekilmesini istedi. Ermenistan ordusuysa 2020’deki Karabağ savaşıyla Azerbaycan birliklerince ağır yenilgiye uğratılmıştı. Bu durumda Ermenistan yüzünü NATO’ya dönmek istiyor.
Stoltenberg’in, Bakü’de İlham Aliyev ile görüşmesinde Azerbaycan’ın Türkiye üzerinden NATO’yla işbirliğini övdüğü haberlerinin Erivan’da rahatsızlığa yol açtığını Ermeni basınından öğreniyoruz. Stoltenberg, Azerbaycan ve Ermenistan’ı bir an önce barış anlaşmasına çağırıyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Nikol Paşinyan ise, Azerbaycan’ın ihtilaflı dört sınır köyünün Azerbaycan’a teslim edilmemesi halinde, Azerbaycan’ın kendilerine savaş açacağı beyanları üzerine NATO’nun devreye girmesini istiyor. Diğer yandan da İran’dan kopamıyor. Hayli karmaşık bir durum.
Irak’ta ilginç gelişmeler var. ABD 2003’teki işgal sonrasında 2021 itibarıyla muharip birliklerini Irak’tan çekmişti. Ancak hala 2500 kadar askeri ve üsleri bulunuyor. (ABD’nin Suriye’de de IŞİD’le mücadele gerekçesiyle PKK’nın Suriye koluna siyasi koruma ve eğitim sağlayan 900 askeri bulunuyor.)
Irak Başbakanı Şiya es Sudani, ABD’nin ülkedeki İran yanlısı Şii milislere düzenlediği operasyonlar ardından bütün ABD birliklerinin ülkeden ayrılması için süreç başlattığını duyurdu. Ancak Pentagon böyle bir planları olmadığını, Irak’ta hükümetin talebiyle bulunduklarını açıkladı. Demek ki Sudani hükümetinin bu işi niyet beyanından öteye, karara dönüştürmesi gerekiyor. Ancak bir yandan Irak’ın İran’la ilişkilerinde bir karşı dengeye de ihtiyacı var.
Son haftalarda Amerikalı yorumcular, Irak’tan ayrılmaları halinde doğacak “güç boşluğunu bazı ülkelerin dolduracağı” endişesini konuşuyorlar. Bu yalnızca Irak ve Basra Körfezi güvenliği için değil, geniş planda İsrail güvenliği için de önemli Amerikalılar için. Haritaya baktığımızda bu “güç boşluğunu doldurmaya” aday iki ülke görülüyor. Türkiye ve İran.
Türkiye-Irak yakınlaşması bu bakımdan da önem taşıyor. Türkiye sonunda Irak devletinin kendi ayakları üstünde durmasına yardımcı olmasının kendi çıkarına olduğunu anladı. Irak da kendi sınır güvenliğinin kendisinin sağlayabilmesinin yolunun Türkiye’ye PKK’yla mücadelesinde işbirliğinden geçtiğini gördü.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Bağdat’ta Irak yetkilileriyle son güvenlik zirvesinde Irak tarafında Haşdi Şabi örgütü temsilcisinin de bulunduğunu vurgulaması Türkiye’nin Irak gerçeğini olduğu gibi kabul ettiğini de gösteriyor. Bu durum Irak’ın IŞİD ve El Kaide gibi terörist örgütlerle mücadelesinde Türkiye’nin desteği anlamına da geliyor.
Türkiye’nin, Irak’la stratejik öneme sahip ilişkilerini geliştirmesi NATO’nun geniş plandaki etkisinin yayılmasından ayrı düşünülmemeli.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…