Eğitim müfredatından Charles Darwin’in Evrim Teorisi’nin çıkarılması ve yerine Yaratılış Teorisi’nin konulma çabaları, Türkiye’deki bilimsel ve ideolojik tartışmaların yeni bir boyutunu ortaya koyuyor. Bu gelişme, bilim ile ideolojinin küresel düzeydeki sürekli çatışmasını yansıtan bir örnek olarak değerlendirilebilir. Bu bağlamda, Sovyet biyolog Trofim Lysenko’nun hikayesi aklıma geliyor. Lysenko, bilimi ideolojiye kurban eden ve bilimsel olmayan yaklaşımlarıyla insanların ölümüne yol açan, kendi adıyla anılan bir hareketin öncüsü olmuş bir genetikçi, ama sözde genetikçi…
Bilim insanlarının vazgeçilmez ilkelerinden biri olan nesnellik, onları ideoloji ve siyasetin üstünde konumlandırır. Bu ilke, bilim insanlarının gerçekleri araştırırken tarafsız kalmasını ve kanıta dayalı sonuçlar üretmesini gerektirir. Şimdi, bu kavramsal çerçeveyi daha iyi anlamak için Trofim Lysenko’nun yaşamını ve bilime olan etkilerini kısaca inceleyelim.
Trofim Denisovich Lysenko, 1898 yılında Ukrayna’nın Karlivka köyünde dünyaya gelmiş bir Sovyet biyolog ve genetikçiydi. Sovyetler Birliği döneminde genetik bilimine karşı çıkarak, kendi adıyla anılan ‘Lysenkoizm’ olarak bilinen bilimsel dayanağı olmayan tarım tekniklerini savundu. Bu teknikler, bilimsel olmayan ve ideolojik temellere dayanan yaklaşımlarıyla bilinir. Lysenko’nun politikaları, biyoloji ve genetik bilimi alanlarında Sovyetler Birliği’ni onlarca yıl geriye götürdü ve belki de tarih boyunca bir bilim insanının sebep olduğu en büyük insan kayıplarından birine yol açtı.
Dinamit, zehirli gaz ve atom bombası gibi diğer tehlikeli buluşlar bile Lysenko’nun insanlık üzerindeki yıkıcı etkisi kadar zarar vermemiştir. Onun geçersiz tarım araştırmaları, milyonlarca insanın açlığa sürüklenmesine ve ölümüne neden olmuştur. Bu bakımdan, Lysenko’nun etkisi, silahlar ve barutun sebep olduğu ölümleri bile aşan, benzeri görülmemiş bir trajediye neden olmuştur. Nesnellikten saparak bireysel ihtiraslarını ideoloji ile tatmin etmeye çalışan Lysenko, tarihe karanlık bir figür olarak geçmiştir.
Bilim ile komünizmin doktrinleri çatıştığında, Lysenko istisnasız olarak komünizmi tercih etti. Onun bu seçimi bilimin temel ilkelerinden biri olan nesnellikten apaçık bir şekilde sapmasına yol açmış ve biyolojinin sonunda ideolojiye uyum sağlayacağına olan tuhaf inancını pekiştirmiş. Ne var ki, bu beklenti asla gerçekleşmedi. Lysenko’nun bu saplantılı tutumu, onun Batı’ya düşmanlığını ve Batı bilimine olan güvensizliğini sürekli körükledi. Günümüzde ise, Amerikan karşıtı duyguların yoğun olduğu Rusya’da, Lysenko’nun düşünceleri epigenetik bilim alanındaki bazı argümanlarla sanki yeniden canlanma gösteriyor. Ancak bu canlanma da nesnellikten uzak bir biçimde gerçekleşiyor.
Lysenko’nun Sovyet bilim dünyasında alışılmadık bir hızla yükselişi, pek çok yetenekli bilim insanının kenara itilmesine neden oldu.
Bu bilim insanları arasında, dönemin önde gelen Rus biyologlarından Nikolai Vavilov da bulunmaktaydı. Vavilov aynı zamanda Lysenko’nun önünü açan isimlerden biriydi. 1898 yılında köylü bir ailede doğan Lysenko, 13 yaşına kadar okuma yazma öğrenememişti, ancak Rus Devrimi sayesinde tarım okullarına kabul edilerek eğitim fırsatı buldu ve Sovyetlerin zorlu kış şartlarında tarımı mümkün kılan yeni yöntemler geliştirmeye başladı. Hırslı yapısı ve kötü tasarlanmış deneyler yapması, bazı sonuçlarını da sahtekarlıkla elde etmesine rağmen, Vavilov bu olumsuzlukları görmedi ve onun parlak bir bilim insanı olabileceğine inanarak ona destek verdi. 1927’de, bir devlet gazetesi tarafından övülen Lysenko, zorlu geçmişi nedeniyle Komünist Parti’nin popüler bir figürü haline geldi. Bu parti, o dönemde köylülerin değerini yükseltmekteydi.
1930’larda, Sovyet tarımının başına getirilen Lysenko, genetikten duyduğu nefretle tanınıyordu. Genetik bilimi, 1910’lar ve 1920’lerde hızla gelişmiş ve 1933’te genetik alanında verilen ilk Nobel Ödülü de genetiğin önemini pekiştirmişti. Genetik, özelliklerin genlerle kodlandığını ve nesilden nesile aktarıldığını savunan fikirleri içeriyordu. Ancak Lysenko, bir biyolog olmasına rağmen, bu fikirleri reaksiyoner ve zararlı buluyor, genlerin varlığına inanmıyordu. Onun yerine, çevresel faktörlerin tek başına bitkiler ve hayvanlar üzerinde belirleyici olduğunu savunan Marksist bir bakış açısını destekliyor ve genetiğe uyarlamaya çalışıyordu. Lysenko’ya göre, organizmaları uygun çevreye yerleştirip onları doğru uyarıcılara maruz bırakırsanız, söz konusu organizmaları sonsuz şekilde yeniden şekillendirebilirdiniz. Bu, hem evrim teorisini hem de genetik bilimini tamamen reddeden bir yaklaşımdı ve ideoloji ile nesnel bilimin çatışmasına güzel bir örnekti.
Trofim Lysenko, Sovyetler Birliği’nde alışılmadık tarım yöntemleri uygulayarak, tohumları dondurucu suda bekletip, mahsullerin çevresel koşullara “uyum sağlayacağını” ve bu özellikleri gelecek nesillere aktaracağını iddia etti. Bu tamamen Lamarck’ın teorilerine dayanan bir yaklaşımdı ve Lysenko, Darwin’in evrim teorisini ve Mendel’in kalıtım yasalarını şiddetle reddediyordu. Lysenko’nun bu ve benzeri deneylerle Sovyet tarımını modernleştireceği vaadi, özellikle Stalin tarafından desteklendi ve milyonlarca insanı kolektif çiftliklere katılmaya zorlandı. Ancak, bu politikalar geniş çapta kıtlığa ve milyonlarca insanın ölümüne neden oldu. Lysenko’nun bilimsellikten yoksun uygulamaları, tohumların sık ekilmesi ve gübre ile pestisit kullanımının yasaklanması gibi fikirlerle desteklendi.
Sovyetler Birliği’nde ve daha sonra Çin’de uygulandığında, bu politikalar feci kıtlıklarla sonuçlandı ve toplamda 30 milyon insanın ölümüne yol açtı.
Stalin’in desteğiyle Lysenko’nun başarısızlıkları, onun Sovyetler Birliği içindeki konumunu sarsmadı. Portresi, uzun yıllar birçok bilimsel enstitünün duvarlarında asılı kaldı. Ancak uluslararası alanda, özellikle Batılı bilimciler tarafından sürekli eleştirildi. Bir İngiliz biyolog, Lysenko’nun genetik ve bitki fizyolojisinin temel prensiplerinden habersiz olduğunu belirtti. Lysenko ise Batılı bilim insanlarını emperyalist zorbalara alet olmakla suçladı ve genetikçileri aşağıladı. Eleştirilere karşı Sovyetler Birliği’nde tüm muhalefeti bastırmak için agresif bir kampanya yürüttü. Bu süreçte, Batı’da kabul gören bilimsel ilerlemeleri kabul eden pek çok bilim insanı görevden alındı, hapsedildi veya idam edildi. Nikolai Vavilov gibi önemli bilim insanları da Lysenko’nun kurbanları arasındaydı. Bu olaylar, Sovyet biyolojisini yarım yüzyıl geriye götürdü ve bir zamanlar dünya lideri olan Rus genetik topluluğunu yok etti.
Lysenko’nun gücü, Stalin’in 1953’te ölümüyle azalmaya başladı ve 1964’te görevden alındı. 1976’da ölümüyle birlikte etkisi sona erdi ve ancak 1990’larda Sovyetler Birliği, Lysenkoizm’in yarattığı korku ve utançları geride bıraktı.
Yakın zamanda Current Biology dergisinde yer alan bir makale (Kolchinsky ve ark. 2017), Lysenko’nun Rusya’da beklenmedik bir yeniden canlanma yaşadığını belirtiyor. Bu ilgi, sağcı Stalinistler, bazı bilim insanları ve Ortodoks Kilisesi gibi çeşitli grupların desteğiyle artıyor. Bu canlanmanın bir nedeni olarak epigenetik alanındaki gelişmeler gösteriliyor; çünkü çevresel faktörlerin gen ifadesi üzerindeki etkileri ve bu etkilerin bazen nesiller arası geçişi, yüzeysel olarak Lysenko’nun fikirlerine benzer görünüyor. Ancak Lysenko’nun genlerin varlığını inkâr etmesi, herhangi bir bilimsel paralellik iddiasını geçersiz kılıyor.
Makale, Lysenko’nun modern savunucularının genetik biliminin “Amerikan emperyalizminin çıkarlarına hizmet ettiğini” ve Rusya’nın çıkarlarına ters düştüğünü öne sürdüklerini aktarıyor. Günümüzde Rusya’da, Sovyet dönemine ve Batı karşıtı figürlere duyulan nostalji güçleniyor; yakın zamanlı bir anket, Rusların yüzde 47’sinin Stalin’in liderlik yeteneklerini olumlu bulduğunu gösteriyor. Aynı zamanda, Amerika’da da bilimsel konular ideolojik çerçevelerle çarpıtılıyor; neredeyse yüzde 40’lık bir kesim hala insanın bugünkü formunda yaratıldığına inanıyor, yüzde 60’lık bir Cumhuriyetçi kesim ise küresel ısınmanın insan kaynaklı olmadığına inanıyor. Bu, bilimin ideolojik amaçlar için nasıl kullanılabileceğinin ve ideolojinin bilime nasıl müdahale edebileceğinin global bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Lysenkoizm ve Darwin karşıtlığının temelinde yatan motivasyon, bilimi ideolojik bir araç olarak kullanma arzusudur. Türkiye’de “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” altında Darwin’in biyoloji müfredatından çıkarılma çabası, bilimi ideolojik amaçlarla manipüle etme gayretinin bir örneğidir. Bu, biyolojik çeşitliliği ve ekosistemleri anlama kapasitemizi kısıtlar ve çevresel krizlere yanıt verme yeteneğimizi tehlikeye atar. Darwin’in evrim teorisi, bilim dalları arasında köprüler kurarak yeni keşifler için zemin hazırlar; bu yüzden bu teorilerin reddedilmesi, ekolojik, biyolojik ve sosyo-ekonomik problemlerle mücadele kapasitemizi şüphesiz azaltır.
Darwin’in evrim teorisi ile Lysenko’nun ideolojisi arasındaki çatışma, bilimin ideolojiyle harmanlandığında nesnellikten nasıl uzaklaşıp ve manipüle edilebileceğinin net bir örneğidir. Türkiye’de evrim teorisinin müfredattan çıkarılması ve Lysenko’nun Rusya’da yeniden popülerlik kazanması, bilimsel düşüncenin sadece bir bölgeye veya ideolojiye özgü olmadığını, küresel bir mücadeleye ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, çağdaş toplumların bilimsel gerçekleri koruma ve ideolojik saplantılardan arındırma konusunda üstlenmeleri gereken temel sorumlulukları vurgular.
Eğitim alanında yapılan ideolojik müdahaleler, bilimsel ve toplumsal-kültürel ilerlemeyi riske atar. Theodosius Dobzhansky’nin “Evrimin ışığı olmaksızın biyolojide hiçbir şeyin anlamı yoktur” sözü bu bağlamda önem kazanır. Bu nedenle, evrim gibi temel kavramların müfredata nesnel ilkelerle dahil edilmesi ve bilimsel yöntemin her disiplinde öncelikli tutulması, bilim ve toplumun sağlıklı gelişimi için zaruridir.
Bu tehlikeler, Rusya, Amerika ve Türkiye gibi çeşitli coğrafyalarda farklı şekillerde ortaya çıkmakta ve sonuçta çağdaş bilim anlayışına ayak uyduramamanın ağır maliyetleri olmaktadır. Bu, yalnızca bilimsel bir kayıp değil, aynı zamanda ekolojik, ekonomik ve toplumsal bir gerileme demektir. Bilim, objektif araştırma ve gerçeklik arayışı olmalı; ideolojik bozulmaya karşı koymalı ve küresel bir bilinç ve işbirliği ile toplumsal ilerlemeyi desteklemelidir. Eğitim politikaları ve kamuoyu yönlendirmeleri, bilimin ışığını söndürmek yerine onu daha da güçlendirmeye odaklanmalıdır. Bu mücadelede, bilim insanları ve eğitimciler kadar, karar vericilerin de nesnel ve eleştirel bir tutum sergilemesi büyük önem taşır.
Kolchinsky E I, Kutschera U, Hossfeld U, Levit G S, 2017. Russia’s new Lysenkoism. Curr. Biol. 27: R1042–R1047. 10.1016/j.cub.2017.07.045
Borinskaya S A, Ermolaev A I, Kolchinsky E I. 2019. Lysenkoism Against Genetics: The Meeting of the Lenin All-Union Academy of Agricultural Sciences of August 1948, Its Background, Causes, and Aftermath, Genetics. 212: 1–12. https://doi.org/10.1534/genetics.118.301413
–
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…