Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli, 22 Ekim’de partisinin meclisteki grup toplantısında yaptığı konuşmada yeniden PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili açıklamalarda bulundu, Öcalan’ın tecridinin kaldırılarak Meclis’te konuşma yapmasını önerdi.
Bir önceki grup toplantısında Öcalan’a seslenerek örgütü lağvetme çağrısı yapan Bahçeli bu kez “umut hakkını” gündeme getirerek, Öcalan’ın “tecritinin kaldırılması” ve “TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşması” önerisinde bulundu.
Bahçeli, “Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum; Şayet terrorist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün tamamen bittiği, örgütün lağvedildiğini haykırsın,” dedi.
“Umut hakkı” kullanımını gündeme getiren Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu dirayet ve kararlılığını gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı’dan DEM‘e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız. Vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız.”
Umut hakkı, hapis cezasına mahkum edilenlerin kanunla belirlenen sürelerde iyi halinden dolayı koşullu salıverilmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi anlamına geliyor.
Gazeteci Alican Uludağ’ın X (Twitter) hesabından yaptığı değerlendirmeye göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 18 Mart 2014 tarihinde “umut hakkı” kapsamında Öcalan’ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının koşullu salıverilme hakkı olmaksızın infaz edilmesi nedeniyle sözleşmenin ihlali kararı vermişti. AİHM; Öcalan’ın “enfazla 25 yılda bir koşullu salıverilmenin gözden geçirilmesini” istemişti.
Değerlendirmeye göre bu süre 15 Şubat 2024’te doldu, ancak Öcalan’ın bu haktan yararlanmasına infaz yasası gerekçe gösterilerek izin verilmemişti. Uludağ’a göre Öcalan’ın “umut hakkından” faydalanması için yasal değişiklik yapılması gerekiyor.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin açıklamalarının ardından partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti eş başkanı Tülay Hatimoğulları, “barışın muhattabı Öcalan’dır, Kürt Sorununun çözümü Meclis’tir” dedi.
Hatimoğulları, “Ortadoğu’da ve Türkiye’de barışın muhatabı, İmralı’da ağır tecrit altında olan Abdullah Öcalan’dır. Kürt sorununun çözümü Meclis’tir. Parlamentoda ve siyasette muhattap DEM Parti’dir. Demokratik zeminde siyasi partiler, demokrasi güçlerinin tamamıdır. Toplumun bizatihi kendisidir. Geçmiş deneyimlerimizden biliyoruz ki toplumsallaşmamış barış zordur. Barış bilinci toplumun bütün hücrelerine yayılmalıdır” dedi.
Hatimoğulları, “Tecrit 44 yıldır devam ediyor. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için yıllardır mücadele ediyoruz. Tecrit kaldırılmalıdır. Evet, bırakın tecrit kalksın. Sayın Öcalan çıksın konuşsun. Ne konuştuğunu görelim. Çözümü kimseden dilenmiyoruz. Onurlu bir barış için inisiyatif almaya hazırız” dedi.
Devlet Bahçeli’nin TBMM’nin yeni yasama yılı açılışı sırasında DEM Partililerle el sıkışmasının ardından “Uzattığım el gelin Türkiye partisi olun gelin teröre cephe alın gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenin teklifidir,” sözleri tartışma yaratmıştı.
Bu tartışmalara değinen Bahçeli, “Türkiyenin yeni bir çözüm sürecine değil ortak aklı çalıştırmaya ihtiyacı var,” dedi.
“Türkiye’nin sorunu Kürtler değil, bölücü terör örgütüdür” diyerek sözlerine devam eden MHP liderinin konuşmasının ilgli kısmı şöyle:
“Türkiye’nin sorunu Kürtler değil, bölücü terör örgütüdür.
Tek tek Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek elbette mecburidir, ama kolektif kimlik ve etnik temelde bir çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir.
Bu ülkede yaşayan hiçbir Kürt kardeşim sorun olarak gösterilemez.
Kürt sorunu var demek, Kürtleri sorun gören sahte yüzlerin, yalan sözlerin, yıkım bekleyenlerin, küresel emperyalizme piyonluk yapanların ortak propagandasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti asimilasyon politikasına hiçbir zaman teşne olmamış, tenezzül etmemiş, prim vermemiştir.
Bölücü terör sorunu elbette ülkemize pek çok zaman, kaynak, insan ve enerji kaybettirmiştir.
Terörle mücadeleye harcanan devasa kaynaklar, doğu ve güneydoğunun sosyal ve ekonomik kalkınmasına ayrılmış olsaydı, bölgenin nasıl yıldız gibi parlayacağını; işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinin nasıl ortadan kalkacağını vatansever her insanımız tasdik edecektir.
Terörün bitmesi halinde Diyarbakır’ın, Şırnak’ın, Hakkari’nin, Mardin’in, Batman’ın, Ağrı’nın, Van’ın ve diğer vilayetlerimizin başına talih kuşunun konması, bölge insanımızın derin bir nefes alması mutlak bir akıbettir.
Terör başka siyaset başkadır.
İkisi arasına kalın bir çizgi çekilmeden, duvar örülmeden, silah dışlanmadan, en başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere, Türk vatandaşları layık olduğu insani gelişmişlik düzeyine, refah, huzur ve güvenlik mertebesine çok zor ulaşacaktır.
Terörizm hesaplı ve sistemli şiddet demektir.
Terör saldırılarında psikolojik sonuçlar fiziksel hedeflerden daha önemlidir.
Terörist için şiddet bir amaç değil, araçtır; toplumu ve mücadele ruhunu yıldırmak, korkutmak, dehşete düşürmek yegane önceliktir.
Bugüne kadar terör ve terörizmle mücadelede elde edilen ortak tecrübeleri şu şekilde sıralamamız mümkündür:
1- Tek başına silahlı mücadelenin hemen hiçbir zaman terörü sona erdiremeyeceği gibi, terörün silahsız çözümü de asla yoktur.
Esasen hiçbir taviz, hiçbir geri adım teröristi doyurmayacak, tatmin etmeyecektir.
2- Gerçek dünya ile teröristin kanlı hayatı arasında çok ciddi farklar vardır.
Teröristin yaşadıkları ve kabulleriyle gerçek olaylar ve olgular arasındaki çelişkiler somutlaştıkça teröristin direnci kırılacak ve silahtan uzaklaşacaktır.
3- Terör örgütünün inancını değiştirme çabası boşunadır.
Ancak tek tek teröristler üzerinde tesirli olmak, ihanetin sonunun olmadığını meşru vasıtalarla anlatmak ve açıklamak örgütteki çözülmeyi hızlandıracaktır.
Meselenin can alıcı noktası şudur: Terör örgütünün taleplerini kabul etmek tehdide boyun eğmek demektir.
Üstelik yeni saldırıları kışkırtmaktan başka bir netice de vermeyecektir.
Ancak silah ve şiddet karşısında toplumun boyun eğdiğini göstermek ne kadar yanlış ise, terörü yaratan ortamın iyileştirilmesi amacıyla demokratik adımları atmaktan imtina edilmesi o ölçüde hatalıdır.
Medyanın tavrı ve tutumu da çok önemlidir.
Terör eylemlerinin teröristlerin bir başarısı ya da toplum açısından bir panik havası şeklinde sunulması bölücü örgütün değirmenine su taşımakla eş anlamlıdır.
Teröristin moralini bozan ve direncini azaltan iki faktörden birisi, temel iddialarına yönelik kuşkular duymaya başlaması, diğeri de silahlı eylemlerin başarısızlığa mahkum olduğuna ikna edilmesidir.
Bölücü terör örgütü PKK’nın silahlı eylemleri başarısızlığa mahkumdur.
Terörle hiçbir yere varılmaz, varılamaz, varılamayacaktır.
Türkiye bölücü teröre asla rıza göstermeyecek, müzakere ve mütareke dayatmaları işe yaramayacaktır.
Bir yanda terörle amansız mücadele ederken, diğer yanda demokratik reformların, sosyal ve ekonomik düzenlemelerin yapılması akla en yatkın seçenektir.
Kürt kardeşlerimizle terör örgütü arasında hiçbir ortak taraf yoktur.
6 Haziran 2011 tarihinde yaptığımız Diyarbakır Mitinginde demiştim ki;
“Vashingtondakiler sizi benden daha fazla sevemez.
Brükseldekiler sizi benden daha çok anlayamaz.
Erbildeki peşmerge sizi benden daha çok sahiplenemez.”
Terörün belini kırmak her şart ve durumda görevimizdir.
Terör eylemlerine önşartsız derhal son verilmesi,
Bütün teröristlerin silahlarıyla dağdan inip Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim olması
Türk adaletinin vereceği hükme razı olarak cezalarını çekmeleri terör örgütü için tek çıkıştır.
Ne ABD, ne AB, ne Irak, ne Suriye, ne de bir başka ülkeyle birlikte içimizdeki bazı mihrakların Kürt kardeşlerimizin sözcüsü ve vasisi olması asla, kata imkansızdır.
Birinci hüküm cümlem şudur:
TBMM’de her meselenin ele alınıp milli ve müşterek akılla çözümü mümkün ve hatta mecburidir.
Eğer terörsüz bir siyaset, terörsüz bir ülke, terörsüz bir gelecek hususunda herkes ittifak halindeyse o halde değil elimizi taşın altına koymaya, gövdemizi koymaya varız ve buradayız.
Geçen haftaki grup konuşmamda demiştim ki;
“Türkiye’ye getirilirken, “her türlü hizmete hazırım” diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin.”
Bu çağrımın içyüzünü henüz anlamayan, anlasa bile işine gelmediğinden saptırmaya çalışanlar çok sayıdadır.
Türk ve Türkiye Yüzyılında terörü sıfırlamak, milli birlik ve beraberliği çelikleştirmek amacına matuf ikinci hüküm cümlem şöyledir:
Teröristbaşı işin içinde olmazsa bir şey çıkmaz diyenlere de sesleniyorum;
Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun.
Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın.
Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, “Umut Hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.
Ne Kandil, ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın.
Hodri meydan, buna varız; vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız.
Türkiye ve Türk milleti için her fedakârlığı yapmaya, her çileye katlanmaya, lazım gelen her adımı atmaya kararlıyız, inançlıyız, tarih huzurunda diyorum ki, yeminliyiz.
“Yeni Yüzyıl, Yeni Hayat, Yeni Türkiye” temelinde bagajları boşaltalım ve milli ülküleri hep birlikte yakalayalım.
Üçüncü hüküm cümlem de şu şekildedir:
Diyarbakır annelerinin sessiz çığlığı duyulmalı, evlatlarıyla buluşmaları sağlanmalı, hepsinin yüzü güldürülmeli, sorunun kaynağı olanlar harekete geçmelidir.
Bilinmelidir ki, uzattığım elin bir mesajı da budur.
Terör yöntemleriyle herhangi bir yakın veya uzak hedefe ulaşıldığı bugüne kadar görülmüş, duyulmuş şey değildir.
Barışçıl yollar varken teröre müracaat melanettir, ihanettir, cinayettir, canavarlıktır.
Türk milleti bölücü terörle yaşamaya mecbur değildir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, bölücü terör örgütünü emelleriyle birlikte imha etmeye muktedirdir.
Kürt kardeşlerim, gelin bir olalım, beraber olalım, aramıza girmek isteyenleri, bozgunculuk yapanları tarihin çöplüğüne gönderelim.”
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…