Terör konusu ülkenin en hassas meselesiyken, gündemi sarsan absürt bir öneri daha… Öyle ki, ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkum edilmiş terörist başının TBMM altında konuşması gibi akıl almaz fikirlerle halkın dikkati dağıtılıyor. Bu öneriyi yapanlar, iktidar ortağı olmanın korumasıyla “ifade özgürlüğü” kullanabilirler elbette. Başkası bu ifadede bulunsa, çoktan hapiste ifade vermekteydi ve hatta niyetinin barışa katkı sağlayacağını iddia edebilirdi… Böyle bir terör elebaşının, en kutsal demokratik mekânda söz sahibi olabileceğini düşünmek, terör kurbanlarına, yakınlarına ve ülkenin geleceğine açık bir saygısızlık. Çünkü bu teklif, toplumun güvenini zedelemenin ötesinde, gerçekten terörün mağduru olan ailelerin yarasını derinleştirmekten başka bir şey değil.
TUSAŞ saldırısı ve TBMM kürsüsü
Geçtiğimiz haftanın acı gerçeği, TUSAŞ’ta çalışan beş emekçimizin terörün kurbanı olması ve 22 vatandaşımızın yaralanmasıydı elbette. Ülkenin dört bir yanında terör olaylarıyla ölen gençlerimizi, askerlerimizi, mühendislerimizi kaybederken bu kanlı düzenin bir parçası olmuş birine TBMM kürsüsünü önermek, hangi amaca hizmet ediyor?
“Umut hakkı” elbette önemli bir kavram. Ancak, Anayasa ortada. Af ilan edilse bile, devlete karşı işlenen suçlar, ki terör bunlardan biridir, af kapsamında olamaz; bu kişiler aftan yararlanamaz. Değişiklik yapmadan ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkum birisini nasıl hapisten çıkaracak, TBMM kürsüsüne getireceksiniz? Bu durum bir anayasa değişikliği manevrasıyla, birisi tekrar seçilecek diye elinde o kadar kişinin kanı olan birisini salıvermek, belli angajmanlara girmek mi iyi niyetli bir davranış olacaktır?
Halk böyle abes önerilere karşı çıkarken, bu mesnetsiz gündemlerin kimlerin yararına ortaya atıldığı açık bir şekilde sorgulanmalı. Vatandaşlarımızın canı ve emeği üzerinden terörün maskesini çıkarmaya cesaret edenlerin, terörist başını “konuşturma” gibi bir saçmalığa destek vermesi, toplumun sinir uçlarını kaşımaktan öteye gitmiyor.
Ekonomik tablo ve “vergi terörü”
Bir diğer mesele ise ekonomik ve vergi terörü. Ülkemizde emeğiyle geçinenlerin sırtına yüklenen bu baskı, adeta bir sindirme aracı olarak kullanılıyor. Bir kesim lüks içinde yaşarken, manda yoğurdu, tropikal meyveler, akla gelmeyecek kuruyemişlerle ballı kaymaklı kahvaltılar yaparken, halkın büyük bir kısmı – hele de emekliler – ay sonunu nasıl getireceğini, akşam eğer hâlâ doğal gaz parasını ödeyebilmiş ve yanıyorsa, ocağa tencereyi nasıl koyacağını kara kara düşünüyor.
Bu ekonomik tablo, dar gelirliler ve emekliler için adeta bir terör eylemine dönüşmüş durumda. Bir terör eylemi ki, göğüs göğüse çarpışma yerine, her ay cüzdanlara indirilen bir darbe gibi. Vergiler yükseliyor, her petrol “fiyat ayarlaması” ardından gelen zam yağmurları birbirini takip ediyor, ama maaşlar yerinde sayıyor. Emekli vatandaş, yıllarını bu ülkeye vermiş, çalışmış çabalamış; ancak aldığı maaşla ne ailesine destek olabilir ne de kendi temel ihtiyaçlarını karşılayabilir hale gelmiş. İşin trajik yanı, bu ekonomik “terör” altında ezilen kitleler giderek daha çok yalnızlaştırılıyor, susturuluyor.
Bu sahnede figüran olmaya zorlananlar ise maaşlılar, emekliler, taşeron işçiler ve asgari ücretliler. Terör olaylarına kurban vermeye devam eden askerler, polisler, mühendisler bir yanda; ekonomik krizden dolayı gelecek kaygısıyla yaşayan, vergi ve zam terörüne kurban edilmiş emekçiler diğer yanda. Kısacası, terörün en görünür yüzü bile, ekonomik sistemde gizli bir terör düzeniyle birleşmiş durumda.
“Halk nereye kadar susacak?”
Peki, tüm bu zorluklar altında hayatını sürdürmeye çalışan halk nereye kadar susacak? İktidar, tükenen itibarını tazeleyecek imkân bulamamış; ülke gündemine afaki uçuk-kaçık önerilerle sahip olmaya, belirleyici olmaya çalışıyor.
Kendilerini “hak” ve “adalet” kalkanıyla çevreleyenler, asıl halkın taleplerine kulak tıkayanlar değil mi? Emeğin değerini düşüren, vergi ve zamlarla halkı sindirenler için de bir gün hesap vermek gerekmez mi? Çünkü sahnenin arkasında başka bir hikâye var: Çıkara dayalı, sömürüye dayalı, adeta insan emeği ve hayatı üzerinden oynanan büyük bir kumar. Ve halkın asıl görmek istemediği, belki de en fazla görmekten korktuğu bu düzende herkesin bir rolü var.
Gerçek şu ki, bu roller bize özgür iradeyle seçilmiş olarak sunulmadı. Bir terörist başına TBMM altında söz hakkı talep edilerek ülkenin gündemi karıştırılırken, işçilerin, emeklilerin, esnafın ekonomik teröre karşı çıkışı sahte bir güvenlik örtüsünün altında bastırılıyor.
Bahçeli’nin Öcalan çıkışı devlet projesi mi? Genel Af mı geliyor?