101’inci yılını kutlamakta olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri arasında yer alan “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” tanımı, Anayasa’nın ilk üç maddesi ile teminat altına alınmıştır. Bu üç madde, anayasal düzenin temel taşlarını oluşturur ve Anayasa’ya göre değiştirilmesi bile teklif edilemez. Ancak 18 Ekim’de Meclis’e sunulan “Noterlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine” eklenen “etki casusluğu” maddesiyle Türkiye’nin bu temel özellikleri, doğrudan tehdit altına girmiştir. Torba yasa teklifi kapsamında yer alan 16. madde, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti niteliğini aşındıracak ve ifade özgürlüğü gibi temel hakları işlevsiz kılacak tehlikeler taşımaktadır.
Yasa teklifinde “etki casusluğu” olarak adlandırılan yeni bir suç ihdas edilmiştir. Bu düzenlemede, “devletin güvenliği” ve “siyasal yararlar” gibi soyut kavramlar gerekçe gösterilerek, halkın anayasal hakları ve demokratik denetim işlevi baskı altına alınmak istenmektedir. Özellikle “siyasal yarar” kavramının hukuki bir tanımı bulunmamakta, iktidarın çıkarlarını “devlet yararı” adı altında koruma kalkanı arayışına dönüşmektedir. Bu yönüyle düzenleme, iktidar gücünün eleştiriden muaf tutulmasına yönelik bir adımdır.
Bu düzenleme daha önce “etki ajanlığı” tanımıyla Meclis gündemine gelmiş, ancak tepkiler üzerine geri çekilmişti. basın ve insan hakları kuruluşları yeni düzenlemeye de karşı çıkıyor.
Anayasa’nın ilk üç maddesiyle koruma altına alınan “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, sosyal bir hukuk devletidir” tanımı, yeni yasa teklifindeki “etki casusluğu” kavramıyla tehlikeye girmiştir. Önerilen düzenleme, devletin “siyasal yararları” gerekçe gösterilerek, halkın egemenliğine dayanan demokratik yapıdan sapmaya neden olabilir. Anayasa Mahkemesi’nin geçmiş kararlarında da vurguladığı gibi, hukuki güvenlik ve kanunilik ilkesi, demokratik toplumların temelidir. Bu ilkeler, vatandaşların devlet karşısında güvende olmalarını ve haklarını koruyabilmelerini sağlar.
Ancak yasa teklifi, devletin güvenliği ve siyasal yararları gibi belirsiz kavramlarla bireylerin özgürlük alanını sınırlandırmakta, devletin halkın iradesine dayalı yönetim ilkesini zayıflatmaktadır. “Devletin güvenliği” başlığının altına gizlenen siyasal yarar kavramı, devletin değil, mevcut iktidarın siyasi çıkarlarını korumayı hedefliyor. Bu ise, anayasal düzenin temelini oluşturan demokratik hukuk devleti ilkesini ihlal eden, halkın iradesine dayalı bir yönetim anlayışına aykırı bir hamledir.
Önerilen düzenleme, hukukun en temel ilkelerinden biri olan suçta ve cezada kanunilik ilkesine de aykırıdır. Anayasa Mahkemesi, suçların ve cezaların kanunda açıkça tanımlanması gerektiğini defalarca ifade etmiştir. Ancak, yasa teklifindeki “devletin güvenliği” ve “stratejik çıkarlar” gibi soyut ifadeler, bireylerin hangi eylemlerinin suç sayılacağını öngörmelerini zorlaştırmaktadır.
Bu belirsizlik, keyfi uygulamalara kapı aralayarak, hukuk devleti ilkesini ciddi biçimde zedelemektedir. Suçların ve cezaların bu denli belirsiz ifadelerle düzenlenmesi, vatandaşların devlete olan güvenini sarsarken, ifade özgürlüğü ve haber alma hakkını da baskı altına alacaktır. Bireyler, herhangi bir eylemlerinin bu soyut gerekçelerle suç sayılabileceğinden korkarak, kamu yararına bilgi araştırmaktan ve paylaşmaktan çekinebilirler. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “caydırıcı etki” olarak tanımladığı bir tehlike yaratmaktadır.
Yasa teklifindeki bir başka endişe verici unsur ise, “devletin stratejik çıkarları doğrultusunda” ifadesidir. Bu ifade, halkın egemenliğinden uzaklaşılarak, devletin stratejik çıkarlarının öncelik haline getirilmesine kapı aralamaktadır. Ancak bu stratejik çıkarların nasıl tanımlanacağı belirsizdir. Hangi durumların devletin stratejik çıkarları için tehdit oluşturduğu, yargı mercilerine geniş bir takdir yetkisi vererek, uygulamada keyfi kararların önünü açabilir.
Bu belirsizlik, özellikle basın mensuplarını “etki casusluğu” suçlamasıyla doğrudan hedef alabilir. Kamu yararına bilgi sunmak isteyen gazeteciler, yaptıkları haberlerin “devletin stratejik çıkarlarına aykırı” görülebileceği endişesiyle kendilerini otosansüre zorlayabilirler. Bu ise halkın bilgiye erişim hakkının ciddi şekilde zedelenmesine yol açacaktır. İfade özgürlüğünün baskı altında olduğu bir toplumda, demokrasinin temel direkleri de zayıflayacak, halkın egemenliğine dayalı yönetim anlayışı sarsılacaktır.
Türkiye’nin demokratik hukuk devleti niteliğini tehdit eden bu yasa düzenlemesi, halkın devletle kurduğu güven ilişkisini de sarsacaktır. Özellikle 6 Şubat depreminde, devlet kurumlarının yetersiz kaldığı noktalarda sivil toplum kuruluşlarının ve sosyal medya üzerinden örgütlenen bireylerin yardımları ön plana çıkmıştı. Bu süreç, devlete duyulan güvenin sarsıldığını ve demokratik denetimin eksikliğini ortaya koymuştu. Ancak “etki casusluğu” gibi düzenlemeler, demokratik denetimi zayıflatarak, toplumsal güvenin daha da azalmasına neden olacaktır.
Demokratik toplumlar, bireylerin devlete olan güvenine dayalı olarak işler. Ancak bu yasa ile devlet, halkın kendisine olan güvenini değil, iktidarın siyasi çıkarlarını koruma çabasına girişmiş görünmektedir. Bu durum, halkın devlete duyduğu güvenin sarsılmasına yol açarak, demokrasinin temellerini aşındıracaktır.
Atatürk’ün “hürriyetçi siyasi demokrasi” tanımına göre Türkiye Cumhuriyeti, halkın iradesine dayalı bir yönetimle, özgürlükçü bir demokrasiyi temel almalıdır. Bu yasa teklifi, halkın egemenliğine dayalı olan bu yönetim anlayışına karşı bir müdahale niteliğindedir. Türkiye’nin hukuk devleti niteliğini koruyabilmesi için, bireylerin özgürlük alanlarını daraltan bu tür düzenlemelere karşı durulmalı; hukukun üstünlüğü, demokratik değerler ve anayasal haklar korunmalıdır.
Anayasal düzenin temelini oluşturan demokratik, sosyal hukuk devleti ilkesi, böylesi düzenlemelerle işlevsiz hale getirilemez. Türkiye Cumhuriyeti, özgürlükçü bir demokrasi olmaktan uzaklaştırılmamalı; halkın iradesine ve ifade özgürlüğüne dayalı bir yönetim anlayışıyla geleceğe taşınmalıdır.
Üzülerek tekrarlamak zorundayım ki söz konusu düzenleme, anayasal düzene bir parlamento çoğunluğu eliyle, çoğunlukçu bir zihniyetle darbe niteliğindedir. Anayasa’nın ilk üç maddesinde güvence altına alınan demokratik hukuk devleti tanımı, bu yasa teklifi ile aşındırılmakta ve işlevsiz kılınmaktadır. Türkiye, halkın iradesine dayalı bir hukuk devleti olmaktan uzaklaştırılarak, iktidarın siyasi çıkarları doğrultusunda şekillendirilen bir devlete dönüştürülme riskiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.
Bu yasa teklifi, Türkiye’nin demokratik temellerine doğrudan ve yıkıcı bir müdahaledir. İdeolojisi ne olursa olsun tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve vatandaşlar demokratik hak ve özgürlüklerini korumak adına, hukukun üstünlüğüne ve anayasal düzene sahip çıkmalı ve “etki casusluğu” düzenlemesin geri çekilmesini talep etmelidirler.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…