Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçiminde Donald Trump’ın zaferini ilan etmesi, Türkiye açısından dikkatle izlenen bir gelişme oldu. Trump’ın ilk başkanlık döneminde dış politikada sergilediği alışılmadık söylem ve pragmatik yaklaşımı, Türk-Amerikan ilişkilerinde de iniş çıkışlara yol açmıştı. Trump’ı ilk kutlayan liderlerden biri de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu. Trump’ın ikinci döneminde Türkiye ile ilişkilerin nasıl şekilleneceği, iki ülke arasında öncelikli ve sorunlu konuların nasıl ele alınacağı merak konusu.
Suriye ve YPG politikası
Suriye, Türkiye ve ABD ilişkilerinde yıllardır karmaşık bir mesele olarak varlığını sürdürüyor. Trump’ın ilk döneminde ABD’nin Suriye’den çekilme açıklamaları, Türkiye’de beklentileri artırmıştı; ancak bu çekilme tam anlamıyla gerçekleşmedi ve ABD’nin YPG’ye desteği devam etti. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde YPG’nin varlığını, kendi ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit olarak görüyor ve ABD’nin bu gruba sağladığı silah desteğini teröre yardım olarak değerlendiriyor.
Trump’ın ikinci döneminde Türkiye’nin en önemli beklentisi, ABD’nin YPG’ye sağladığı desteğin kesilmesi ve Suriye’deki ABD varlığının sona ermesi. Ancak, ABD’nin bölgede petrol kaynakları üzerindeki etkisini sürdürmek istemesi, bu beklentinin karşılanmasını zorlaştırıyor. Suriye’nin kuzeyindeki petrol sahaları üzerindeki kontrolünü kaybetmek istemeyen Washington’ın, Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımı doğrultusunda burada kalıcı bir varlık sürdürmeye yönelik adımlar atması olası. Bu durum, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını artırarak iki ülke arasındaki gerilimi daha da derinleştirebilir.
Yaptırımların gölgesinde S-400 ve F-35
Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi, ABD ile olan ilişkilerde derin bir kriz yarattı. Trump’ın ilk döneminde, ABD Kongresi’nin baskısıyla Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımları devreye sokulmuş ve Türkiye, F-35 programından çıkarılmıştı. Türkiye, NATO üyesi olarak savunma ihtiyaçlarını karşılama hakkına sahip olduğunu belirtirken, ABD ise bu durumun NATO güvenlik sistemine zarar verdiği gerekçesiyle karşı çıkmakta.
Trump’ın ikinci başkanlık döneminde bu kriz nasıl çözülecek? Bu sorunun yanıtı belirsizliğini koruyor. Türkiye, bağımsız savunma politikalarını geliştirme çabasında ve yerli savunma sanayisine yaptığı yatırımları artırmakta. Örneğin, kendi savaş uçağını üretme gibi projelere odaklanarak, ABD’ye olan bağımlılığı azaltma yönünde adımlar atıyor. Trump’ın bu krizi çözmek için yaptırımları kaldırıp kaldırmayacağı veya bu konuda Kongre’yi ikna edip edemeyeceği, iki ülkenin askeri iş birliğinin geleceği açısından belirleyici olacak.
FETÖ ve Brunson Krizleri
Türkiye’nin ABD’den Fethullah Gülen’in iadesini talep etmesi, Trump’ın ilk döneminde karşılanmamış bir beklenti olarak kalmıştı. Türkiye, 15 Temmuz darbe girişiminden Gülen’i sorumlu tutarken, ABD bu talebe olumlu yanıt vermedi. Bu durum, Türkiye’de ABD’ye olan güveni sarsan unsurlardan biri oldu. Aynı şekilde, Rahip Andrew Brunson’un tutuklanması ABD ile ilişkilerde bir diğer önemli gerilim kaynağıydı. Trump’ın Brunson davasına yönelik sert açıklamaları ve Türkiye’ye yönelik yaptırım tehditleri, diplomatik ilişkilerde ciddi bir travma yarattı.
Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Türkiye’nin FETÖ konusundaki taleplerini dikkate alıp almayacağı bir soru işareti olarak duruyor. Türkiye, ABD’nin bu konuda adım atmaması durumunda daha bağımsız bir dış politika izleme arayışına girebilir. FETÖ meselesi çözüme kavuşturulmazsa, ABD’nin terör örgütleri konusundaki çifte standartlı yaklaşımı Türk kamuoyunda ABD’ye yönelik güvensizliği artırabilir ve ilişkilerdeki kopukluk devam edebilir.
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Sorunu
Doğu Akdeniz, son yıllarda Türkiye’nin enerji politikalarında önemli bir bölge haline geldi. ABD’nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile geliştirdiği yakın ilişkiler, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını tehdit eder nitelikte. Türkiye, burada enerji kaynakları üzerinde hak iddia ederken ABD’nin Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’ne verdiği destek, bu çıkar çatışmasını derinleştiriyor.
Trump’ın ikinci dönemde Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a olan desteğini sürdürmesi, Türkiye’nin bölgede daha bağımsız bir strateji izlemesine neden olabilir. Örneğin, Türkiye, Doğu Akdeniz’deki haklarını savunmak için bölgesel iş birliklerini artırarak ABD ile olan gerilimi azaltmak yerine yeni müttefiklerle kendi stratejisini güçlendirme yoluna gidebilir. Bu da ABD ile Türkiye arasındaki gerilimleri daha da derinleştirebilir.
İsrail ve Ortadoğu politikaları
Trump, İsrail’e verdiği güçlü destekle Ortadoğu’daki dengeleri değiştirmiş ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyarak Filistin sorununa dair taraflı bir tutum sergilemişti. Türkiye ise Filistin’in haklarını savunan bir politika izliyor ve iki devletli çözümü destekliyor. Trump’ın İsrail yanlısı politikaları, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde yeni gerginliklere yol açabilir.
Trump’ın ikinci döneminde İsrail’e yönelik desteğini sürdürmesi, Ortadoğu’daki bazı konularda Türkiye ve ABD çıkarlarının daha fazla çatışmasına neden olabilir. Özellikle İran ve Filistin gibi meselelerde, Türkiye ve ABD’nin farklı bakış açılarına sahip olması, bu iki ülke arasındaki ilişkilerin daha karmaşık hale gelmesine neden olabilir. Türkiye, İsrail’in bölgedeki genişleme politikalarına karşı kendi çıkarlarını savunmak durumunda kalacak ve bu süreçte ABD’nin İsrail yanlısı tutumu, iki ülke arasında yeni çatışma alanları yaratabilecektir.
Müslüman karşıtlığı ve Türkiye-ABD ilişkileri
Trump’ın iç politikada sergilediği ayrıştırıcı söylemler, özellikle Müslüman göçmenler ve etnik azınlıklar üzerinde olumsuz etkilere yol açtı. Müslüman ülkelere yönelik vize kısıtlamaları ve İslamofobiyi körükleyen söylemleri, Müslüman nüfusa sahip Türkiye gibi ülkelerde kaygıyla izleniyor. Türkiye, ABD’deki Müslüman toplulukların karşılaştığı bu ayrımcı politikalardan rahatsızlık duyarken, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde bu politikaları sürdürmesi, Türkiye-ABD ilişkilerinde toplumsal bir gerilim yaratabilir.
Örneğin, ABD’de artan İslamofobi ve Müslüman karşıtlığı, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde daha geniş bir toplumsal gerginliğe yol açabilir. Türkiye, ABD’nin Müslüman karşıtı politikalarda daha kapsayıcı ve hoşgörülü bir yaklaşım sergilemesini bekliyor. Ancak Trump’ın bu konuda değişiklik yapmaması, iki ülke arasındaki kültürel ve sosyal bağları zayıflatabilir.
Türkiye’nin Beklentileri
Türkiye, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Suriye’den çekilme, YPG’ye desteğin sona ermesi ve yaptırımların kaldırılması gibi konularda yapıcı adımlar bekliyor. Ancak Trump’ın ulusal çıkar odaklı “Önce Amerika” yaklaşımı, bu beklentilerin karşılanmasında sınırlı kalabilir. Türkiye, ABD’nin yaptırımları kaldırmasını ve Suriye politikasında değişiklik yapmasını umut etse de, Trump’ın pragmatik yaklaşımı, bu beklentilere yanıt vermekte zorlanabilir.
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde çıkar dengesini gözetmesi, bu ilişkilerin sağlıklı bir zeminde ilerlemesi açısından önemlidir. Trump’ın Türkiye’nin güvenlik ve ekonomik beklentilerine yönelik adımlar atmaması, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni gerilimlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Türkiye, özellikle yaptırımların kaldırılması ve savunma sanayii alanındaki engellerin hafifletilmesini talep ederken, Trump’ın bu konuda bir esneklik göstermemesi, Türkiye’nin savunma ve dış politika alanlarında daha bağımsız adımlar atmasına yol açabilir. Bu durum, Türkiye’nin kendi güvenlik ve çıkarlarını korumak için farklı stratejik ortaklıklara yönelmesi anlamına gelecektir.
Trump’ın dönüşü: fırsatlar, riskler
Trump’ın yeniden seçilmesi, Türkiye-ABD ilişkilerinde hem fırsatlar hem de riskler yaratıyor. Türkiye, Suriye, Doğu Akdeniz, savunma iş birliği ve bölgesel güvenlik gibi konularda ABD ile daha yapıcı bir ilişki kurma beklentisi taşısa da, Trump’ın ulusal çıkarları ön planda tutan pragmatik yaklaşımı, bu beklentileri karşılamada sınırlı kalabilir. Bu durum, Türkiye’nin dış politika hedeflerini yeniden değerlendirmesini ve ABD ile ilişkilerini yeni bir temele oturtmasını gerektirebilir.
Trump’ın ikinci döneminde izleyeceği politikalar, iki ülkenin hem stratejik ortaklıkta hem de diplomatik ilişkilerde bir denge bulup bulamayacağını belirleyecektir. ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde daha esnek ve yapıcı bir yaklaşım benimsemesi, iki ülke arasında uzun vadeli bir iş birliği için gerekli zemini sağlayabilir. Ancak, karşılıklı güvensizlik ve çıkar çatışmalarının devam etmesi durumunda, Türkiye ve ABD’nin ilişkilerinde daha bağımsız ve farklı yönlere evrilen bir döneme girilmesi kaçınılmaz olabilir.
İkili ilişkilerde ortak bir zemin bulmak, bölgesel güvenliği ve istikrarı sağlamak adına büyük önem taşıyor. Türkiye ve ABD, ortak çıkarlarını gözeterek sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişki geliştirebildikleri ölçüde, iki ülkenin de ulusal çıkarlarını koruma şansı artacaktır.