

Vasatlaşma sadece kamu değil, özel sektörde de yayılıyor. Liyakati esas alan reformlar yapılamazsa vasatlaşma daha da artacak.
Türkiye’nin en büyük çıkmazlarından biri, zeki, yetkin ve vizyoner insanlarını devlet yönetimine, siyasete, askeriye ve bilim-teknoloji alanlarına çekememesi. Bugün ülkenin en parlak beyinleri ya özel sektörde yollarını arıyor ya da yurtdışına göç ediyor. Eğer bu alarm veren akım tersine çevrilemezse, liyakati kamu, siyaset ve iş dünyasına hâkim kılamazsak Türkiye’nin kritik karar alma mekanizmaları daha da vasatlaşacak, küresel şampiyonlar liginde geride kalacağız ve dev potansiyelimizi heba edeceğiz.
Liyakatsiz sistem yeteneklileri dışlıyor
Peki, en nitelikli bireyler neden siyasetten ve kamudan uzak duruyor? Bunun birkaç temel sebebi var:
1. Terfi mekanizmalarında sadakatin liyakatin önüne geçmesi
Kamu yönetimi, siyaset ve askeriye gibi alanlarda yükselmek, çoğu zaman yetkinlikten çok kişisel bağlantılara ve parti içi dengelere dayanıyor. Bu çarpık yapı, potansiyeli yüksek insanların sistemin dışına itilmesine sebep oluyor.
2. Popülizmin aklı devre dışı bırakması
Bilimsel ve veri temelli karar alma süreçleri yerine duygusal, kısa vadeli politikaların öne çıkması, nitelikli insanların bu alanlara ilgisini azaltıyor. Günlük siyasi hesaplarla yönetilen bir sistemde, vizyon sahibi bireylerin önü kesiliyor ve yapı, yalnızca günü kurtarmaya çalışan bir mekanizmaya dönüşüyor.
Kareiyer belirsizlikleri ve rekabetçi ortam
3. Kamu maaşlarının rekabetçi olmaması
Türkiye’de en başarılı mühendisler, ekonomistler, doktorlar ve girişimciler, devlet kurumlarında düşük maaşlarla çalışmak yerine özel sektöre veya yurtdışına yöneliyor. Eğer bu beyin göçü durdurulamazsa, Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli insan kaynağı başka ülkelerin kalkınmasına hizmet etmeye devam edecek.
4. Kişisel risklerin caydırıcı olması
Siyasi baskılar, hukuki soruşturmalar, kariyer belirsizliği ve medyanın linç kültürü, yetkin bireylerin bu alanlardan kaçmasına neden oluyor. Yurtdışında huzurlu bir kariyer inşa edebilen veya kendi işini kurabilen biri, Türkiye’de bu riskleri göze almak istemiyor.
Özel sektörde de yayılıyor
Liyakati temel almayan sistem, özel sektörde de yayılıyor; orada da her şey güllük gülistanlık değil. Orada da dünya çapında iş insanları olduğu gibi büyük zararlar veren vizyonsuzluk, kayırmacılık, rüşvet ve yolsuzluk da var.
Şirket yönetimlerinde liyakatsizlik, kurumsal etik ihlalleri ve kısa vadeli çıkar hesapları, uzun vadede özel sektörü de çökertebilir.
Özel sektördeki liyakatsizlik ve yozlaşmanın bazı çarpıcı örnekleri var:
• Bankacılık sektörü: vizyoner yöneticiler ile sadece koltuğunu korumaya çalışanlar arasındaki fark giderek açılıyor. Liyakatten çok kişisel rekabetin ön planda olduğu bir ortam var.
• TÜSİAD yeni nesil üyeleri arasında, iş dünyasının dinamiklerini kavrayamayan çaylaklar ile gerçek anlamda küresel ölçekte işler yapanlar arasındaki fark belirginleşiyor.
Medya ve sporda vasatlık
• Vasat gazeteciler ve televizyon yorumcuları, nitelikli analizler yapmak yerine popülist söylemlerle gündemi meşgul ediyor.
• Parayla satın alınan veya torpil yoluyla alınan sahte diplomalar, gerçek yetkinliğin önüne geçiyor.
• Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinde, liyakatsiz yöneticilerin hataları nedeniyle finansal krizler yaşanıyor, kulüpler sportif başarıdan uzaklaşıyor, kirli oyunlar dönüyor.
Bunlar sadece birkaç örnek. Ancak temel mesele şu: Eğer liyakat yerine kayırmacılık, kısa vadeli hesaplar, ticari menfaat ve siyasi sadakat öne çıkarsa, özel sektör de rekabetçiliğini kaybeder.
Küresel karşılaştırmalar
Liyakati esas alan ülkelerle Türkiye’yi kıyasladığımızda, aradaki fark çok net görülüyor.
Singapur, liyakat esaslı kamu yönetimiyle Asya’nın finans merkezi haline geldi.
Almanya, sanayi ve mühendislikte dünyada öncü bir konumda, çünkü yetkin insanları sistemin içine çekiyor.
Güney Kore, teknoloji ve inovasyon alanında devrim yaparak Samsung, Hyundai, LG gibi dünya devlerini çıkarabildi.
Türkiye’nin de bu ülkelerden ders çıkarması ve liyakati merkeze alan bir sistem kurması şart.
Reformlar liyakati esas almalı
Bu vasatlaşma sarmalını kırmak için kamu yönetimi, siyaset, özel sektör ve askeri alanlarda köklü reformlara ihtiyacımız var.
• Kamu kurumlarında liyakat sistemi oluşturulmalı. Bağımsız ve tarafsız liyakat komisyonları devreye girmeli, siyasi kayırmacılık sona erdirilmeli. Üst düzey atamalarda objektif kriterler uygulanmalı, kamu çalışanlarının maaşları özel sektörle rekabet edecek seviyeye yükseltilmeli.
• Siyasette parti içi demokrasi güçlendirilmeli. Sadece lidere yakın olanlar değil, gerçekten yetenekli ve vizyon sahibi insanlar da yükselmeli. Siyasi kampanya finansmanı şeffaflaştırılmalı, bağımsız adayların yarışa girebilmesi için destek mekanizmaları kurulmalı. Medya organları sadece popülist figürlere değil, uzman görüşlerine de alan açmalı.
• Beyin göçünü tersine çevirecek teşvikler sağlanmalı. Yurtdışında çalışan başarılı Türk bilim insanları ve girişimciler için cazip geri dönüş programları sunulmalı. Türkiye’de Ar-Ge ve inovasyon merkezlerine devlet desteği artırılmalı, küresel rekabet gücü yüksek projeler teşvik edilmeli.
• Savunma sanayiinde ve stratejik sektörlerde yetenek avı yapılmalı. Genç mühendisler ve stratejistler savunma projelerine çekilmeli. TSK’nın subay ve yönetici kadrolarında modern liderlik kriterleri uygulanmalı. Savunma sanayii projeleri, dünya çapında tanınan bilim insanlarını Türkiye’ye getirebilecek bir vizyonla yönetilmeli.
Türkiye geleceğini kaybetmemeli
Türkiye’nin geleceği, en akıllı, en yetenekli ve en yaratıcı bireylerini sistemin içine çekme başarısına bağlı.
Eğer mevcut politikalar devam eder ve liyakatsizlik ile popülist yaklaşımlar ülkeye egemen olmaya devam ederse, özel sektör ve yurtdışı en parlak beyinleri kendine çekmeye devam edecek.
Bu da uzun vadede Türkiye’nin ekonomik, askeri ve bilimsel kapasitesinin erozyona uğraması anlamına gelir.
Ancak liyakati esas alan reformlarla siyasette, kamuda, askeri alanda, iş dünyasında ve bilim-teknolojide yeni bir düzen kurulabilirse, Türkiye’nin dünya sahnesindeki yeri daha güçlü olacaktır.
Aksi takdirde, zeki ve liyakatli bireyler sistemin dışında bırakılmaya devam ederse, Türkiye’nin vasatlaşması kaçınılmaz hale gelecektir.