

Psikyatr Prof. Dr. Candansayar: Yetmişlerindeki üç aktör, Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan, siyasi gücü ellilerindeki İmamoğlu, Özel ve Demirtaş’a kaptırmama mücadelesinde. (Foto: Cumhurbaşkanlığı)
“İlk üçlü, sonraki üçlüye iktidarı bırakmak istemiyor. O kadar kararlılar ki, gençlerden ikisini tutsak ettiler, diğerini de içeri atmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar.” Birgün gazetesi yazarı Selçuk Candansayar, içinden geçmekte olduğumuz siyasal krizi farklı bir bakış açısıyla, “Altı erkek aktörün bireysel tarihi üzerinden” böyle okuyor. Candansayar’a göre, yaşları yetmişi aşmış ama politik gücü elinde tutan ilk üç aktöre karşı, ellili yaşlarda diğer üç aktör iktidar mücadelesinde.
İlk üç aktör analizi
Psikyatr olan Prof. Dr. Candansayar, analizine ilk üç aktörün en büyüğü Bahçeli’yle başlayıp şöyle devam ediyor:
- “Bahçeli, güneyli Türkmen bir toprak ağasının çocuğu. Kolejlerde okumuş. İlk gençlik yıllarından başlayarak Türkçü, milliyetçi bir politik çizgi tutturmuş. Ankara’da Akademiye girdiğinden bu yana “devlet”le daha özel bir ilişkisi olduğu kendi çevresinde bile hep dillendirilmiş. Zaten paramiliter bir kontgerilla örgütü olarak kurulduğu kabul edilen Ülkü Ocakları’nın ilk kurucu ve yöneticilerinden. Çekirdekten antikomünist.
- “Öcalan, Bahçeli’den bir yaş küçük. Urfa’da yoksul bir ailede doğmuş, lisede subay olmak istemiş ama sınavları kazanamamış, önce meslek lisesine gidip memur olmuş. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Dev Genç ve sosyalizmle tanışana kadar muhafazakâr-dindar, Maltepe Camii müdavimi bir Kürt.
- “Üçlünün en küçüğü RT Erdoğan. Karadeniz’den İstanbul’a göç eden bir balıkçının oğlu. Cumhuriyet’in milli eğitimi ile pek de ilgisi olmamış ailesinin. Çocukluktan dindar, İmam Hatip okumuş. Babasından gördüğü şiddetle övünen, gençliğindeki rol modellerinden biri Gülbeddin Hikmetyar olan, küçük yaşlardan başlayarak al-sat komisyonculuğunda ustalaşmış.
Ortak özellikleri
Candansayar, üç “yaşlının” iki ortak özelliklerini daha vurguluyor analizinde.
“Üçü de Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) tedrisatından geçmişler. Necip Fazıl dinlemişler.
“İkisi Soğuk Savaş döneminin ABD kaynaklı antikomünizm ihracından doya doya etkilenmişler. Biri antikomünist milliyetçilik, diğeri antikomünist dinciliğe yönelmiş.
“Öcalan ise, “sosyalizme evrilmiş”, ama din yüreğinin bir yanında hep kalmış. Üçü de bireysel ve siyasal alanda “şiddeti” bir yöntem olarak benimsemiş insanlar.
“Üçü de Cumhuriyet’in devrimci özü olan “bağımsızlık, laiklik ve demokrasi” saç ayağından uzaklar. Cumhuriyet mi onlara erişemedi, onlar mı Cumhuriyeti benimseyemediler bilinmez. Magazine düşmek pahasına şu soru bile sorulabilir: Eğer Öcalan, askeri lise sınavını kazansaydı ondan da bir Eşref Bitlis olur muydu?
“Öcalan yazdığı metinlerde en çok “reel sosyalizme” kapıldığı özeleştirisini yapıyor. Bu da ilginç bir duruma neden oluyor. Bahçeli ve Erdoğan, ABD kaynaklı antikomünizm ihracının etkisi altında politikleşirlerken, başlangıçta aynı çizgide olan Öcalan’ın Sovyet tipi reel sosyalizme yöneldiğini anlıyoruz.”
İmamoğlu, Demirtaş, Özel
Profesör Candansayar, ellilerinde oldukları halde Türk siyaset hayatında daha önce fırsat bulamadıkları “genç” sayılan diğer üç aktörün özelliklerini ise şöyle analiz etmiş:
“Diğer üçü ise sırasıyla Ekrem İmamoğlu 1971, Selahattin Demirtaş 1973 ve Özgür Özel 1974 doğumlular.
“Yine bir Karadenizli, bir Kürt ve bu kez bir Selanik göçmeni ailenin Egeli çocuğu.
“Üçü de 12 Eylül 1980 Darbesi’nde kelimenin düz anlamıyla “çocuklarmış”. Üçü de iyi eğitimli, daha kentli, kültürlü ve dünyayı bilerek, görerek büyümüşler. Üçü de inançlara saygılı ama laiklik ilkesine sıkıca bağlılar.
“Bilimden, gelişmeden, modern olandan yanalar, sanattan anlıyor, eğlenmeyi biliyorlar. Üçünün de eşleriyle kurdukları ilişki eşitlik temelli.
“İlk üçlü, sonraki üçlüye iktidarı bırakmak istemiyor. O kadar kararlılar ki, (ikisi) gençlerden ikisini tutsak ettiler, diğerini de içeri atmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar.”
Sorunları hangi üçlü çözer?
“Şimdi bir an düşünün. İlk üçü mü aralarında pazarlık edip, tartışarak içinde bulunduğumuz politik krizi aşabilirler, son üçü mü? İlk üçü olasılıkla bir odaya kapanıp, birbirlerini kollayarak ve açık arayarak, birbirlerinin kuyusunu kazmaya çalışarak ve kuyularının kazıldığından kuşkulanarak “müzakere ederler”, değil mi? Son üçü ise bir pazar kahvaltı masasında eşleriyle birlikte sohbet ederek sorunları çözmeye çalışmazlar mı?
“Peki Cumhuriyet? Devrimci özünü taşıyabilecek hiç kimseyi yetiştiremedi mi? Yetiştirmez mi, tabii ki yetiştirdi. Ama asıl çocuklarını, devrimcilerini 1960’lardan bu yana astı, kurşunladı, suikastlarda kıydı, işkencelerde ruhlarını yaraladı, hapislerde bedenlerini çürüttü.
“Genç üçlü biraz da bu yüzden “henüz” başaramıyorlar. Başarmak istiyorlarsa Cumhuriyetin devrimci özüne yönelmeleri gerektiğini fark ederler, umarım.”
Mevcut Türk siyasetini iki gruptaki üç aktörle yorumlayan “Cumhuriyet’in altı çocuğu” analizinin tamamını bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.