Categories: Siyaset

Avrupa Güvenlik Mimarisi Türkiye’yi AB’ye götürecek kestirme yol mu?

Türkiye’nin konumu ve savunma gücü Avrupa Güvenlik Mimarisi için öenmli ama AB üyeliğine gidecek kestirme yol saymak zor. (Grafik: Türkiye Ticaret Gazetesi)

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ve Amerika’nın Avrupa’ya verdiği güvenlik teminatının sorgulanması, AB Üyeleri’ni kendi savunmalarına yatırım yapmaya zorluyor. Avrupa Birliği, SAFE (Avrupa Güvenlik Eylemi) adı verilen yeni bir enstrümanla ortak savunma kapasitesi inşa etmeye hazırlanıyor. Türkiye ise jeopolitik konumu, güçlü ve deneyimli ordusu ve gelişmiş savunma sanayii ile bu tabloda önemli bir aktör olma potansiyeline sahip. Ancak Türkiye’nin önündeki yol her zamanki gibi yine yokuşlu.

Artık eskisi gibi olmayacak

Bazı klişeler vardır ki yerinde ve zamanında kullanıldığı zaman sanki ilk defa söylenmiş gibi anlam kazanır. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” klişesi de Rusya’nın 2022 yılının şubat ayında Ukrayna’ya saldırmasıyla başlayan ve 39 aydır devam eden savaş bağlamında kullanıldığı zaman basmakalıp bir ifade olanın ötesinde bir anlam taşıyor. Aynı Almanya’nın o zamanki Şansölyesi Olaf Scholz’un olayı bir dönüm noktası (Zeitenwende) olarak tanımlaması gibi.

Bir başka dönüm noktası da Donald Trump’ın 2024 yılının Kasım ayında ikinci kez ABD Başkanı seçilmesi oldu. Göreve başlar başlamaz kampanya sırasında taahhüt ettiği gibi gerek ABD’deki gerekse uluslararası düzendeki müesses nizama savaş açan Trump, ABD’nin Avrupalı müttefiklerine yönelik güvenlik teminatını sorgulanır hale getirmekle kalmadı, onlara yönelik düşmanca bir dil geliştirdi.

Doğrusu Vaşington uzunca bir süredir günün birinde odağını Avrupa’dan Asya Pasifiğe kaydırmak zorunda kalacağının sinyallerini veriyor, Avrupalı müttefiklerinde savunma harcamalarını artırmaları ve kıtanın güvenliği için daha fazla sorumluluk üstlenmeleri çağrısında bulunuyordu.

“Güvenlik Mimarisi” ve NATO

ABD Başkanı Donald Trump’ın bu yöndeki mesajları kendisine özgü üslupla ve daha sert bir biçimde vermesi Avrupa’yı alarma geçirdi.

Gelinen noktada, Avrupa’da, Rusya’nın Ukrayna’daki nihai hedefinin Kırım ve Donbas değil bu ülkeyi kendi nüfuz alanındaki bir uydu devlete dönüştürmek olduğu kanaati oldukça yaygın. Daha da ötesi Rusya’nın bu aşamadan sonra Avrupa’nın güvenlik mimarisini tehdit etmesi ve NATO’nun birlik bütünlüğünü sarsacak bir oldu bittiye kalkışmasından endişe ediliyor.

Bu çerçevedeki en yaygın senaryo, Rusya’nın bir veya birkaç Baltık ülkesini işgal ettikten sonra bölgeye taktik nükleer silahlar konuşlandırarak diğer NATO üyelerinin müdahalesinin önüne geçmesi. Ve böylece Kuzey Atlantik Antlaşması’nın “bir NATO müttefikinin silahlı saldırıya uğraması halinde, İttifakın her bir üyesinin bu şiddet eylemini bütün üyelere karşı yapılmış bir silahlı saldırı olarak değerlendireceğini” belirten beşinci maddesini boşa çıkarması. İşte bu senaryo, özellikle ABD’nin güvenlik teminatının sorgulanır hale geldiği bu ortamda Avrupa Birliği’ni alarma geçirmiş bulunuyor.

Türkiye’nin konumu

Bu gelişmeler AB Türkiye ilişkilerinin odak noktasını ve doğasını da kökten değiştirdi. Daha önce odağında Türkiye’nin AB’ye üyeliği olan normatif sürecin yerini odak noktası Avrupa’nın güvenliği olan ve demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi kavramların bir ölçüde geri plana itildiği bir karşılıklı çıkar ilişkisine evrildi.

Bunun iki sebebi var. Öncelikle son kertede Türkiye Avrupa Birliği üyesi olmasa da Avrupalı bir ülke ve Avrupa’nın güvenlik mimarisi Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Türkiye halihazırda Rusya ile olumlu ilişkiler içinde olsa da iki komşu ülkenin yakın geçmişte Libya’da, Suriye’de ve Güney Kafkasya’da vekalet savaşları verdikleri ve resmen kabul etmeseler de Şubat 2020’deki İkinci İdlib Savaşı’nda muhtemelen doğrudan karşılıklı çatışmaya taraf olmuş olmaları unutulmamalıdır.

İkinci sebep ise, Türkiye’nin jeopolitik konumu, güçlü ve deneyimli silahlı kuvvetleri ve her geçen gün büyüyen savunma sanayii ile Avrupa’nın güvenlik mimarisinde oynadığı rol. Bu rol sadece Türk yetkililer tarafından değil Avrupalı liderler tarafından da dile getiriliyor.

Muhtemel hesap hataları ve gerçekler

Örneğin dönemin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Türkiye’nin rolünü “Güney’de Türkiye olmadan Avrupa kıtasının güvenliğini öngörmek imkansızdır” sözleriyle vurgulamıştı.

Bu iki gerçeği dile getirdikten sonra üç potansiyel hesap hatasını da belirtmeden geçmemeli.

Öncelikle AB üyeleri ekonomik sorunlarla boğuşan Türkiye’nin üç beş kuruş mali imkân yaratılması karşılığında dış politika ve güvenlik politikasını AB’nin önceliklerine göre şekillendireceğini düşünürse (düşünüyor demiyorum) büyük bir hesap hatası yapmış olur. Zira coğrafyası ve tarihi Türkiye’ye bu konularda kılı kırk yararak hareket etmeyi acı deneyimler eşliğinde öğretmiştir.

Öte yandan Türkiye de AB’nin güvenliği açısından kendisine muhtaç olduğunu düşünürse büyük bir hesap hatası yapar. Sonuçta Türkiye’nin 14 katı kadar ekonomik büyüklüğe sahip, üyeleri arasında nükleer silahları olan bir yapıdan bahsediyoruz. AB, Avrupa’nın güvenliği için Türkiye’ye ihtiyaç duyuyor ancak muhtaç değil. Hal böyle olunca, AB’nin güvenlik kaygıları nedeniyle, kriterleri yerine getiremeyen ve doğrusu bu yönde çaba da sarfetmeyen Türkiye’yi üyeliğe kısa yoldan kabul etmesini beklemek de pek gerçekçi olmaz.

Bu dinamiği Avrupa Güvenlik Eylemi bağlamında da görebiliyoruz.

Pamuk eller cebe

Yazının buraya kadarki bölümünde ele alınan gelişmeler karşısında harekete geçen AB 27 Mayıs’ta savunma alanında daha güçlü bir ortak kapasite oluşturma amacıyla toplam 150 milyar avroluk Avrupa Güvenlik Eylemi (SAFE) adlı finansal enstrümanı kabul etti. Üye devletlerin savunma sanayisine yönelik ortak alımlarını desteklemeyi, Avrupa’nın savunma teknolojik ve endüstriyel tabanını güçlendirmeyi, üretim kapasitesini artırmayı ve mevcut imkân ve kabiliyet açıklarını kapatmayı hedefleyen program AB Üyeleri dışında Ukrayna ve Norveç’e de açık. İngiltere ise AB ile imzaladığı Güvenlik ve Savunma Ortaklığı sayesinde SAFE projelerine katılma yolunda ilk adımı atmış durumda.

Türkiye her ne kadar programa dahil olmasa da bu gelişme, her geçen gün büyüyen bir savunma sanayii olan Türkiye için de yeni bir işbirliği fırsatı doğurabilir. Ancak önümüzde hem fırsatlar hem de engeller var.

SAFE ve Türkiye: fırsatlar ve engeller

SAFE mekanizması, üçüncü ülkelerle iş birliğine tamamen kapalı değil. Türk savunma şirketleri fona erişimi olan ülkelerdeki şirketlerle ortaklıklar yoluyla bu fondan faydalanabilirler. Ancak SAFE tarafından desteklenecek projelerin en az yüzde 65’inin AB, Norveç veya Ukrayna kaynaklı olması gerekiyor. Bu da Türkiye için doğrudan fon kullanımı imkânını ciddi biçimde sınırlıyor.

Türkiye’nin Avrupa ile savunma iş birliği önünde siyasi engeller de var. Türkiye’nin başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olmak üzere AB’ye Üye devletlerle yaşadığı anlaşmazlıklar sadece bu ülkelerin dahil olduğu ortak girişimlere erişimimizi kısıtlamıyor, bu ülkeler diğer ülkeler nezdinde de Türkiye ile işbirliği yapmamaları doğrultusunda lobi yapıyorlar. Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi konularda yaşanan sorunlar da işimizi kolaylaştırmıyor. Zira bu değerler Türkiye ile ilişkilerde arka plana atılmış olabilir ancak rafa kaldırılmış değil.

AB’ye giden kestirme yol mu?

Bütün bu güçlüklere rağmen, Türkiye, Avrupa ülkeleriyle ikili savunma anlaşmaları yaparak bu engelleri aşabilir. Türk savunma şirketleri ise bu doğrultuda adımlar atmaya başladılar. Baykar’ın Leonardo isimli İtalyan savunma şirketi ile kurduğu ortaklık ve yine İtalyan Piaggio Aerospace’i satın alması ve Ukrayna’daki benzer stratejik ortaklıkları en çarpıcı örnekler.

Türkiye aynı zamanda Avrupalı bir ülke, dolayısıyla Avrupa güvenlik sistemindeki sorunlar Türkiye’nin de sorunudur. Revizyonist bir Rusya sadece Avrupa Birliği’nin değil Türkiye’nin de sorunudur. AB ve Türkiye ortak güvenlik sınamaları ile karşı karşıyayken, jeopolitik konumu, güçlü ve deneyimli ordusu ve her geçen gün gelişen savunma sanayisi ile Türkiye Avrupa Birliği için kıymetli bir güvenlik ortağıdır ve Avrupa Birliği de bunun farkındadır. Kaldı ki Avrupa Güvenlik Mimarisi’nin taşıyıcı kolonu Türkiye’nin de üyesi bulunduğu NATO’dur. Evet Trump’ın demeçlerine rağmen durum hala budur.

Yol yokuş, ama alışığız

Bu durum gerek Türkiye’nin AB ile ilişkileri, gerekse Türk savunma şirketlerinin ulaşabileceği kaynaklar bağlamında önemli fırsatlar sunuyor. Bu yolda yine yokuş yukarı yürüyeceğiz; zaten biz düz yolda yürümeyi çoktan unuttuk.

Türkiye SAFE’e doğrudan dahil olmasa da savunma sanayiindeki her yeni hamlesiyle bu kapının önünde beklemiyor, etrafından dolaşıyor. Avrupa’nın güvenlik mimarisi yeniden çizilirken, bu mimarinin çizim masasındaki yerini almak Türkiye için hem diplomasi hem de strateji meselesi.

Özgür Ünlühisarcıklı

German Marsall Fund (GMF) Türkiye Bölgesel Direktörü

Recent Posts

CHP: 30 Haziran’da karar beklenmiyor ve o da AK Parti’ye yarayacak

CHP yönetimi iki cephede aynı saldırının altında. Hem dışarıdan hem içeriden ve iki cephe de…

10 saat ago

Erdoğan beş yıl sonra yine Trump’la: neden artık daha iyi geçinecektir?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan beş yıl sonra “dostum” dediği ABD Başkanı Donald Trump ile yeniden yüz…

12 saat ago

Ateşkes sonrası İran: liderlik değişimi olabilir mi?

Son haftalarda İsrail’in İran’a yönelik doğrudan saldırıları, İran’ın karşı saldırıları, ABD’nin nükleer tesisleri hedef alan…

2 gün ago

İç cephe kesitleri: Varank Küçükesat pazarında, Altaylı (da) Silivri’de

Now TV muhabiri Beril Ötkan 22 Haziran Pazar günü Ankara, Küçükesat Pazarında esnaf ve vatandaşla…

2 gün ago

İranlı kadınların hikayesi: direniş hiç durmadı

İranlı kadınlar, yıllardır sadece rejimin değil, savaşın, sessizliğin ve erkek egemen düzenin karşısında dimdik duruyor.…

4 gün ago

Türkiye ABD’yi neden kınamadı? Perde arkasında neler oluyor?

ABD’nin İsrail’in isteği üzerine İran’ı vurdu. ABD’de Missouri’deki Whiteman üssünden kalkan B-2 ağır bombardıman uçakları,…

4 gün ago