Siyaset

Duyarsızlık ve vicdanın Gazze ile imtihanı

Gazze’de vicdanları kanatan insanlık faciası, İsrail lobisinin etkisiyle Batı dünyasında duyarsızlık ve hukuksuzluğun ürünü. Gazze’de yiyecek yardımı bekleyen çokcuk ve kadınlar. (Foto: X/MohamadSafa)

Özdem Sanberk

Mehmet Ali Bayar

Dünyamızda on yıllardan beri yaşadığımız siyasi ve sosyal gerginlikler, bitmeyen bölgesel savaşlar, durmak bilmeyen kanlı çarpışmalar var. Gazze bunun feci örneklerinden.
Bunlar tüm insanlığı, sürekli bir güvensizlik ve huzursuzluk sarmalına savuruyor. İklim değişikliği, depremler, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi çevre felaketleri, ırkçılık, hoşgörüsüzlük, eğitimsizlik gibi sorunlar çocuklarımızın geleceğini tehdit ediyor ve insan yaşamını karartıyor.
Fakat şaşırtıcı olan şey insanların, şayet bu acılara doğrudan maruz değillerse, vicdanlarda fırtınalar koparması beklenen bu trajediler karşısında, adeta sessiz kalması. Çoğu zaman resmi makamların tepkisi basma kalıp sözlerde kayboluyor; basın, sivil toplum, hatta aydınların hatırı sayılır bir kısmı bile, kendilerinden beklenen duygusal öfkeyi dahi yansıtmıyor.

Sessizlik

Bu sessizlik, iklim değişikliği ve benzeri sorunlar gibi acil sayılmayan yaşamsal tehditler karşısında belki nispeten anlaşılabilir bir duyarsızlık olarak görünebilir. Ama aynı aldırmazlık dünyanın bir yöresinde, çoluk çocuk, kadın, erkek genç, yaşlı demeden yüzlerce, hatta binlerce savunmasız insan bilinçli şekilde açlığa mahkum ediliyorsa, uçaklarla bombalanıyor veya ağır silahlarla öldürülüyorsa işin rengi değişiyor. Çünkü o zaman XXI. yüz yılda karşılaştığımız inanılmaz manzaranın adı vicdansızlıktır.
Şu kadar ki, yakın tarihte kendileri bir soykırım yaşamış olan İsrail halkının hatırı sayılır bir bölümünün sokaklara dökülerek bu soykırım politikasını uygulayanları en sert ifadelerle kınamaları dahi yüreklere su serpmeye yeterli olmuyor.

Vicdan

Öte yandan Gazze’de insan onurunun ayaklar altına alınmasına sırf sesiz kalmakla yetinmeyip İsrail ordusuna silah yardımını sürdüren Fransa, İngiltere, Almanya gibi Avrupa Birliği üyeleri seslerini yükselmeye başlarken, ABD’de, bazı üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları hariç, halk kitleleri ciddi bir tepki yansıtmıyor. Bunun tek izahı Amerikalıların, ülkelerindeki güçlü Yahudi lobisi sayesinde, yakınlarda Gazze’de 150 Filistinli çocuğun açlıktan öldüğünden yeterince haberdar bulunmamasından başka şey olamaz. Buna mukabil Amerikalılar, Rusya’nın saldırısına uğrayan Ukraynalıların çektiği sıkıntılardan günü gününe haberdar bulunuyor.
Ama her şeye rağmen ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’i, son Orta Doğu ziyaret programına dahil etmediği gözden kaçmıyor.

Gazze’de Apartheid

Gazze’ de 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla başlayan son savaştan bugüne kadar öldürülen Filistinlilerin sayısı hakkında kesin bir rakamı telaffuz etmek mümkün değil.
Anadolu Ajansı en az 53 bin Filistinlinin İsrail saldırılarında öldürüldüğünü bildirirken, El Cezire kendi kaynaklarıyla bu sayıyı 61 binden fazla olarak veriyor.
Ancak son haftalarda hastane okul, camiler ve kiliseler kalabalık halk kitleleri dahil hedef gözetmeden yapılan bombardımanlar ve karadan açılan ağır ateş sonucu öldürülen sivillerin sayısının 500’ün üzerinde olduğu haberleri var. İsrail Filistinlilere aynen 1980’lerdeki Güney Afrika Hükümetlerinin Siyahlara yaptığı gibi ırkçı politikalar uyguluyor.

AB ve İsrail

Avrupa Birliği için İsrail hükümetine Gazze’deki gayri insani davranışları için hakkettiği yanıtı vermek, yani sert bir ortak tavır benimsemek mümkün görünmüyor. İsrail’in kınanmasına en çok karşı çıkan, tarihsel yükü nedeniyle Almanya. Filistin’i devlet olarak tanıyan iki AB üyesi var: İspanya ve İrlanda.
Şu sırada Filistin’i tanıyan Devlet sayısı 149.
Yine de Başbakan Binyamin Netenyahu’nun Gazzelilere uyguladığı acımasız yok etme politikası Filistin’i tanıyan Batılı devletlerin sayısını arttırabilir. Ama Fransız uyruklu Müslüman vatandaşların çoğunluğunun, egemen ve bağımsız bir Filistin Devletine taraftar oldukları düşünülünce Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, hemen değilse bile gelecekte müstakil bir Filistin devletine yatkın olduğunu tahmin etmek zor değil.

Mamafih bu olasılığın Gazze’lileri, sırf canlarını alarak değil, aynı zamanda ağır hakaretlere maruz bırakarak topraklarını terk etmeye zorlayan Netenyahu’nun Filistinlilere karşı acımasız tutumunu ne derece etkileyebileceği meçhul.

Vicdanların buharlaşması

Gazze’de iki yıldan beri aç bırakılarak, inanılmaz hakaretler altında, çoğunluğu büyük çoğunluğunu ABD ve Almanya’nın sağladığı ağır silahlarla katledilen üçte ikisi çocuk olmak üzere on binlerce can kaybı İsrail kamuoyunda bile haklı tepkiler yaratıyor. Ancak bu durum kısmen Batı dünyasında, hatta Orta Doğu’nun başka yerlerinde yaşayan bir kısım insanlarca her gün ve her gece televizyonlarında sıradan haberler gibi izlenebiliyorsa, bu durum toplum vicdanlarının Gazze’de buharlaştığını ve insanların kalplerindeki yerlerini duyarsızlaşmaya terk ettiğini kanıtlıyor.

Güçlülerin hukuksuzluğu

Bu facianın dünya barışı ve istikrarı bakımından arz ettiği en büyük tehlike güçlülerin hukuksuzluğunun kalıcı bir norm haline dönme eğilimi. İki büyük dünya savaşının büyük tahribatı sonrasında zor da olsa oluşturulmaya çalışılan uluslararası kurumsal düzenin mantığı -ki soğuk savaş sırasında da işlerliğini büyük ölçüde sürdürdü- esasen ABD’nin Irak’a BMGK kararı olmadığı halde yönelttiği hukuksuz müdahalesiyle fiilen iflas etmişti.
İsrail gibi, zaten hemen hiçbir zaman uluslararası hukuku dinlemeyen bir saldırgan ülkeye artık kimin dur diyebileceği de bir muamma.  Trump’ın çıkarları veya keyfine göre şekillenme istidadı gösteren ABD politikalarının bu konuda bir güvence olamayacağı da aşikâr. Trump’ın gümrük hadleri tehditleri ve kararlarıyla sinen ve aslında Macron’un belki de haklı olarak “akıl durgunluğuyla” tarif ettiği Avrupa’nın herhangi bir yaptırım gücü olmadan Rusya veya İsrail gibi uluslararası hukuku hiçe sayan “işgalci” ülkelere karşı hiçbir etkisinin olmadığı da yaşanarak görülüyor.

Çare vicdani duruşta

Tüm bunlar, umulur ki, uluslararası hukukun tarihteki emsallerinde çöktüğü anlarda başgösteren küresel boyutta bir faciaya yol açmasın. Birinci Dünya Savaşından sonra uluslararası hukukun saldırgan devletlerce hiç sayılması ve karşılığında o hukuk düzenini ihdas edenlerin de yaptırım iradesinin ve gücünün olmadığının görülmesi İkinci Dünya Savaşı’nı tetikledi.

O savaşın yıkıntılarının üzerine oluşturulan hukuk düzeni ise bugün oksijen çadırında. Güçlülerin hukukunu güçsüzlerin acılarıyla kabul ettirme gayretleri umarız benzer bir akıbeti tetiklemesin.
Çare nedir? Bu çılgın gidişata dur diyecek ve demokrasi olduğunu iddia eden devletleri, zalimlerin değil, mazlumların yanında taraf olmaya itecek ilk adım, kitlelerin vicdani karşı duruşlarını hükümetlerinin gafletlerine karşı sivil bir direnişle sergilemelerinden geçiyor.

YetkinReport

Recent Posts

İranlı kadınların hikayesi: direniş hiç durmadı

İranlı kadınlar, yıllardır sadece rejimin değil, savaşın, sessizliğin ve erkek egemen düzenin karşısında dimdik duruyor.…

20 saat ago

Türkiye ABD’yi neden kınamadı? Perde arkasında neler oluyor?

ABD’nin İsrail’in isteği üzerine İran’ı vurdu. ABD’de Missouri’deki Whiteman üssünden kalkan B-2 ağır bombardıman uçakları,…

20 saat ago

ABD’nin İran saldırısı bölgede ve Türkiye’de neleri tetikleyebilir?

Öncelikle şunu belirtmeli: ABD Başkanı Donald Trump 22 Haziran İran saldırısıyla inisiyatif almadı. İsrail Başbakanı…

1 gün ago

Gazeteci Fatih Altaylı tutuklandı: Cumhurbaşkanını tehditle suçlanıyor

Gazeteci Fatih Altaylı, 22 Haziran’da İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tarafından “Cumhurbaşkanını tehdit suçlamasıyla tutuklandı.…

1 gün ago

Savaş, Orta Doğu haritası ve Avrupa’nın sınırları

Birinci haftası geride kalan İsrail ile İran arasındaki savaş derin kaygı uyandırıyor. Korkulan oldu ve…

1 gün ago

ABD İran’ı vurdu. Trump dünyaya meydan okudu: ne yapabileceğimiz görüldü

ABD 22 Haziran sabaha karşı 03.30 sularında İran’ı vurdu. Saldırıda ABD’de Missouri’deki üslerinden kalkan B-2…

1 gün ago