LNG Tankeri (Foto: https://commons.wikimedia.org/wiki/File:LNG_ship.jpg)
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 25 Eylül’de Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesi sırasında imzalanan 20 yıl vadeli LNG anlaşması, Türkiye’nin enerji-jeopolitik dengesinde yeni bir sayfa açtı. BOTAŞ’ın ABD kaynaklı doğal gazı pazarlayan şirketlerle yaptığı bu anlaşma yalnızca uzun vadeli enerji arzı değil, Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığını azaltma, enerji sepetini çeşitlendirme ve jeopolitik özerkliğini artırma kararlılığının açık bir ifadesi.
Washington’dan gelen mesaj da giderek daha net: “Rusya’dan gaz ve petrol ithalatını azalt, hatta sıfırla.”
Bu çağrı yalnızca Ankara’ya yapılmıyor. Avrupa Birliği, Ukrayna savaşı sonrasında Rusya’dan fosil yakıt ithalatını azaltmak için üç yıl gibi kısa bir sürede tarihi adımlar attı: kömürde sıfırlandı, petrolde yüzde 27’den yüzde 3’e, gazda ise yüzde 55’lerden yüzde 5’in altına indi. Almanya ve İngiltere LNG altyapılarını ABD ve Katar ekseninde yeniden kuruyor; Bulgaristan 2026’dan itibaren Rus gazı transitini durdurma kararı aldı.
Enerji artık sadece “maliyet” ya da “arz güvenliği” başlığıyla değil, jeopolitik konumlanma ve teknoloji politikasıyla birlikte ele alınmak zorunda.
Doğal gaz artık yalnızca sanayi, elektrik, konutlar ve gübre üretimi için bir yakıt değil. 21. yüzyılın enerji jeopolitiğinde o, devletlerin dış politikasını şekillendiren, sanayilerin rekabet gücünü belirleyen, hatta savaşların seyrini değiştirebilen stratejik bir araç.
Türkiye için de durum farklı değil. Doğal gaz bugün hâlâ sanayinin bel kemiği, ekonominin omurgası, diplomasinin en etkili manivelalarından biri.
Bu nedenle, bu kaynağı kimden, nasıl, hangi fiyata, hangi taşıma yöntemleriyle ve hangi stratejik hedefler doğrultusunda aldığımız, salt bir ticaret meselesi değil, aynı zamanda bir gelecek vizyonu meselesi.
2024 yılında Türkiye yaklaşık 52 milyar m³ doğal gaz ithal etti. Yerli üretim hâlâ toplam tüketimin yalnızca yüzde 4’ünü karşıladığı için gazın büyük bölümü dış kaynaklardan sağlandı.
Ortalama 9–10 USD/MMBtu fiyatla hesaplandığında Türkiye’nin yıllık ithalat faturası 16–18 milyar dolar, bazı senaryolarda ise 15–20 milyar dolar bandında gerçekleşti.
Bu rakamlara Sakarya (Karadeniz) sahası ve Trakya gazı dahil değil. Çünkü bu kaynaklar, çıkartılması için döviz harcansa da, ithalat değil, yerli üretim kapsamında görülüyor. Sermaye ve işletme maliyetleri içerse de önemli döviz çıkışı yaratmıyor, bu yüzden de ithalat hesabına girmiyor.
Ayrıca üretim hacmi henüz sınırlı: Sakarya sahasında Mart 2024 itibarıyla günlük üretim yalnızca 3,7 milyon m³ civarında idi. Bu nedenle ithalatı anlamlı biçimde azaltacak seviyeye ulaşmadığı aşikâr.
Türkiye’nin doğal gaz arzının belkemiğini hâlâ boru hatları oluşturuyor. Bu hatlar yüksek hacimli ve görece ucuz gaz sağlarken, siyasi ve ekonomik bağımlılık risklerini de beraberinde getiriyor:
• Azerbaycan: TANAP üzerinden gelen Şah Deniz gazı, Türkiye’nin en ucuz ve en istikrarlı kaynağı. Fiyatı 7–9 USD/MMBtu (≈ 250–320 USD/1000 m³) arasında değişiyor, sözleşme 2036’ya kadar devam edecek
• Rusya: TürkAkım ve Mavi Akım hatlarından gelen gazın fiyatı 9–12 USD/MMBtu (≈ 320–425 USD/1000 m³) bandında. Bazı sözleşmelerin yenileme penceresi 2025 sonu – 2026 başında açılacak. Ancak artan siyasi baskılar, bu bağımlılığı giderek daha riskli hâle getiriyor.
• İran: Petrol endeksli fiyat yapısı nedeniyle Türkiye’nin en pahalı boru hattı gazıdır: 10–13 USD/MMBtu (≈ 355–460 USD/1000 m³). Erbakan döneminde imzalandı, bence fiyat hesaplama maddesi ciddi bir hata idi. Sözleşme Temmuz 2026’da sona erecek ve bu tarih önemli bir yeniden müzakere fırsatı anlamına geliyor. Ya fiyatı düşürüp daha fazla alacağız ya da hacmi düşüreceğiz. Türkmenistan doğal gazı da İran üzerinden gelecek.
Boru hatları maliyet açısından avantaj sağlasa da, “vanayı tutan elin” aynı zamanda siyasi baskı aracı hâline gelebilmesi Türkiye’nin stratejik kırılganlıklarından biridir.
LNG, Türkiye’ye boru hatlarının sağlayamadığı iki büyük avantaj getiriyor: kaynak çeşitliliği ve fiyat esnekliği. ABD ile imzalanan 20 yıllık anlaşma, bu çerçevede bir enerji kontratının ötesinde, Ankara’nın dış politika ve enerji bağımsızlığını genişleten bir araç bence.
• ABD LNG’si: Spot ve orta vadeli sözleşmelerle gelen gaz 8–10 USD/MMBtu (≈ 280–355 USD/1000 m³) bandında fiyatlanıyor. Onca aradaki uzun mesafeye rağmen hala iyi bir fiyat. Yeni anlaşma 2026’da devreye girecek. Daha önce imzalananlar devam ediyor.
• Katar LNG’si: Avrupa merkezlerine (hub) endeksli fiyatlarla 9–11 USD/MMBtu (≈ 320–390 USD/1000 m³) seviyesinde.
• Cezayir LNG’si: Petrol endeksli fiyat yapısıyla 9–12 USD/MMBtu (≈ 320–425 USD/1000 m³) bandında. Sonatrach ile olan sözleşme 2027’ye kadar devam ediyor.
Türkiye’nin LNG payı 2025’in ilk çeyreğinde toplam ithalatın yüzde 44’üne kadar çıktı (2024’te yüzde 31 idi). Bu artış, ülkenin enerji sepetini daha esnek ve rekabetçi hâle getiren önemli bir gelişme.
Ciddi bir hareketlenme var. Önümüzdeki iki yıl Türkiye’nin gaz stratejisinde yeniden yapılanma açısından kritik öneme sahip:
• İran sözleşmesi 2026’da sona eriyor.
• Cezayir anlaşması 2027’ye kadar sürecek.
• Rusya ile yapılan bazı sözleşmeler 2025 sonu – 2026 başında yenilenecek.
• ABD ile imzalanan 20 yıllık LNG anlaşması 2026’da devreye girecek.
Bu dönem, fiyat rekabetçiliğini artırmak, sözleşme koşullarını yeniden müzakere etmek, esnekleştirmek ve tedarik portföyünü çeşitlendirmek açısından belki de son on yılın en kritik fırsat penceresidir.
Tüm bu gelişmelere rağmen doğal gazın enerji sistemindeki payının önümüzdeki yıllarda yapısal olarak azalacağını söylemek kehanet sayılmaz.
Çünkü:
Bu faktörler doğal gazı sistemin merkezinden çıkaracak ve rolünü yedekleyici, dengeleyici ve stratejik bir konuma taşıyacak.
Türkiye’nin enerji vizyonu mevcut kontratlarla sınırlı kalmamalı. Önümüzdeki on yılda doğal gaz satrancının taşları yeniden dizilebilir:
• Irak ve Suriye gazı, siyasi istikrar sağlandığında devreye girebilir. Kuzey Irak ve Suriye sahalarındaki gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması, ülkemizi transit ülke olmanın ötesine taşıyacak stratejik bir merkez haline getirebilir.
• Doğu Akdeniz’deki denklemin değişmesi, İsrail, Mısır ve Kıbrıs açıklarındaki sahaların üretime girmesiyle Türkiye’ye yeni ortaklık fırsatları sunabilir. Ankara bu gazın Avrupa’ya taşınmasında jeopolitik ağırlığını kullanarak oyunun merkezine yerleşebilir.
• Yunanistan ile kurulabilecek ortak bir LNG ticaret ve dağıtım merkezi, Ege ve Doğu Akdeniz ekseninde bölgesel bir “hub” yaratabilir. Böyle bir yapı Türkiye’yi sadece bir geçiş ülkesi değil, fiyat belirleyen bir enerji merkezi konumuna taşıyabilir.
Doğal gaz, Türkiye’nin enerji güvenliği ve ekonomik rekabet gücü açısından önümüzdeki 10–15 yıl boyunca stratejik önemini koruyacak. Şüpheye yer yok. Ancak artık tek eksen değil. Yenilenebilir enerji kaynaklarının yükselişi, nükleerin devreye girmesi, enerji verimliliği ve yapay zekâ destekli teknolojiler, Türkiye’yi çok daha çeşitlendirilmiş, esnek ve sürdürülebilir bir enerji yapısına taşıyacak.
Bu dönüşümün özü denge: ucuz boru gazı ile maliyet avantajı sağlarken, LNG ile jeopolitik bağımsızlık kazanmak; yeni teknolojilerle talebi yönetirken, uzun vadeli sözleşmelerle arzı güvence altına almak.
Ve yiğidi öldür ama hakkını ver: Ankara bugüne kadar doğal gaz stratejisini büyük ölçüde akıllıca kurguladı ve başarıyla yürüttü. Bundan sonra da öncelik “ABD ne istiyor?”, “AB ne baskı yapıyor?” ya da “Rusya ve İran gücenir mi?” gibi kaygılar olmamalı.
Türkiye yalnızca kendi ulusal çıkarları, uzun vadeli ekonomik ve jeopolitik menfaatleri doğrultusunda hareket etmeli. Çünkü doğal gaz artık yalnızca enerji değil; 21. yüzyılın büyük güç oyununda stratejik bir kaldıraç.
Türkiye bu kaldıraçla nasıl oynarsa, yalnızca enerji geleceğini değil, jeopolitik kaderini ve küresel ligdeki ekonomik rekabet gücünü de öyle belirleyecek.
TBMM Komisyonunun 4 Aralık toplantısı AK Parti-MHP ittifakının “Terörsüz Türkiye” sürecinin 2026 yılının ilk yarısındaki…
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya-Ukrayna savaşının giderek daha geniş bir coğrafyaya yayıldığını, bunun “çok korkutucu…
İçişleri Bakanlığı 2 Aralık gecesi 22.15te Irak Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’nin 29…
Dün, 1 Aralık, Ankara’da “Ortak Geleceğe Birlikte Bakmak” başlıklı bir çalıştay vardı. Diyarbakır merkezli araştırma…
Barışın kaderi çoğu zaman masadaki teknik maddelerle, güç dengeleriyle ve takvimlerle açıklanır. Oysa eksik olan…
Avrupa’nın kuraklık haritası artık yalnızca meteoroloji raporlarında değil, uyduların yerçekimi ölçümlerinde de görünür durumda. Yirmi…