İktidar, İmamoğlu davasının uzamasından seçim mühandisliği bakımından fayda bekliyor ama sürecin uzaması aleyhine de olabilir.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “Çıkar amaçlı suç örgütü” kurmakla suçlandığı davanın 9 Mart 2026’da görülmeye başlanacağı dün, 12 Aralık’ta belli oldu. Belki de ilk kez bu ölçekte siyasi nitelikli bir davanın başlaması için duruşma salonunun inşası beklenecek. İmamoğlu Davası, Silivri Cezaevinde inşasına başlanan Türkiye’nin en büyük duruşma salonunda başlayacak. 402 sanığın yargılanacağı dava, 3 bin 240 metre kare büyüklükte, TOKİ tarafından 555 sanık, 1268 avukat, 472 izleyici alacak ve sanıkların yeraltı tünelleriyle nakledileceği bu duruşma salonunda görülecekti. Belki de dünyadaki en büyük yekpare duruşma salonlarından birini yapmakla övünüyordu yargı sistemimiz.
Dün, “Bilirkişi” davasındaki savunmasında bu gelişmeye tepki gösteren İmamoğlu, “Boynunuza asacağınız kara leke madalyonu hayırlı uğurlu olsun” dedi o dava da 30 Mart’a ertelendi.
Bazı yorumcular, 3900 sayfalık iddianame ile 9 Mart’ta başlayacak davanın görülmesinin 12,5 yıl süreceğini bazı yorumcular ise mahkemenin gece gündüz çalışarak 7-8 ayda işi bitireceğini öne sürüyor.
Bana kalırsa İmamoğlu davasının ömrü daha çok;
1- Terörsüz Türkiye sürecinin tamamlanması,
2- Seçim sürecine girilmesine bağlı.
Böylece;
1- İktidar bakımından CHP’nin “süreçten” ekonomik sıkıntılara dek asıl sorunlara harcayacağı enerji ve zamanı çok kendi varoluşsal sorunlara harcamasına artık ihtiyaç kalmayacak,
2- İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan karşısında yasal olarak aday olamayacağı anlaşılmış olacak.
Bu manzaraya İmamoğlu davalarına bakan hâkimlerin davadan alındığı, yenilerin de arzu edilen kararlardan milim sapmamalarının gözetildiği, daha önce 12 Eylül Askeri Rejiminde dahi bu ölçekte eşi görülmemiş uygulamalara tanık oluyoruz.
Böyle bir siyasi-hukuki mühendislik projesi var ortada sanki.
Ama bu siyasi-hukuki mühendislik projesinde ciddi aksaklıklar görülmeye, 9 ayda hazırlanan devasa iddianamede gedikler açılmaya da başladı.
Özel, İmamoğlu’nun 19 Mart 2025’te gözaltına alınıp tutuklanmasında gizli tanık olarak verdiği ifadeyle pay sahibi olan “Meşe” kod adlı kişinin, 11 Kasım iddianamesinde yer verilmediğine dikkat çekerek, bu kişinin gizli -ifadesinden dört gün sonra- tanıklıktan çekildiğini, ama aynı suçlamalara bu defa “İlke” kod adlı gizli tanığın ifadesi olarak yer verildiğini söyledi. Oysa “İlke” de iddianamede 61 atıfta bulunulan 18 Kasım’da verdiği ifadeyi iki gün sonra 20 Kasım’da geri çekerek gizli tanıklıktan vazgeçmişti. Belge, kamuoyundan gizlenen bu gelişmeye aitti.
Bir tanığın daha ifadesini geri çektiği haberi daha çıktı dün. Reklamcı A.T. savcılığa verdiği ifadeyi, yemin altında gizli tanık olarak vermediğini, gördüklerini değil sadece duyduklarını aktardığını, bu nedenle insanların tutuklandığını anlayınca ifadesini geri çekmeye karar verdiğini söylüyordu.
Büyük resimdeki önemli bir ayrıntı da Özel’in bu açıklamaları DEM Parti çizgisine yakın olarak bilinen İlke TV’de yapması idi.
Gündüz saatlerinde DEM Parti İmralı heyeti MHP lideri Bahçeli’yi ziyaret etmişti. Yarım saatlik, nispeten kısa görüşme ardından Pervin Buldan şimdi sıranın “Barış yasalarında” olduğunu söylemiş, yan yana durdukları Bahçeli de bu sözlerin “altına imza attığını” beyan etmişti.
AK Parti-MHP Cumhur İttifakının, “Terörsüz Türkiye” projesinin bir yan ürünü olarak DEM’i artık CHP ile, örneğin İmamoğlu’nun seçimi kazanmasında payı olan “Kent Uzlaşması” gibi işbirliği projelerinden uzak tutmaya çalıştığı ortada. Bu ortamda İlke TV’ye konuk olan Özel’in yayında “Celladına aşık sözünü DEM için söylemediğini” tekrarlaması dışında şu sözleri de önemliydi:
• “Bizim DEM Parti’yle ilişkileri bozma lüksümüz yok. Türkiye’nin ortak geleceği, çözüm umudu, barış umudu, demokrasi umudu, bu baskılardan kurtulma birlikte bir ortak yarına yürümek için DEM ile CHP ayrı düşemez.”
CHP ve DEM arasındaki köprüler İktidar saflarında görülmek istendiği gibi atılmamış görünüyor.
İmamoğlu Davası uzamasından iktidarın seçim mühendisliği çalışmaları açısından yarar gözettiği söylenebilir.
Öte yandan süreç uzadıkça, iddianamede gediklerin açıldığı da görülüyor.
Gizli tanıkların geri çekilmesi, bu ifadeleri veren ya da vermeye teşvik edilen ya da zorlanan kişilerin yargı sürecinde kanıtlanamayacak beyanları varsa, kendilerini yargı karşısında bulacakları endişesini de gösteriyor olabilir.
Devletin el koyduğu Habertürk’te Mehmet Akif Ersoy ekseninde yürüyen soruşturmaya en çok ilginin yine iktidar saflarından gelmesi de içeride fraksiyon kavgasının su yüzüne çıkmaya başladığını gösteriyor. Ersoy sürecini, bir şekilde İmamoğlu Davasına bağlama yönündeki girişimler de bu ortamda rağbet görmüyor.
Ama İmamoğlu Davası sürecini uzatmanın iktidara fayda kadar, belki de daha çok zarar verebileceği akılda tutulmalı.
Kıbrıs, umut vaat edip hayal kırıklığıyla sonuçlanan diplomatik anlara yabancı değil. Ada, çözüm beklentisiyle başlayan…
Ankara’da Suriye asabiyeti, birbiriyle bağlantılı iki düzlemde artıyor. Biri, İsrail’in Ahmed Şara yönetimi ve…
TBMM lokantasında staj yapan 16 yaşındaki kız öğrenciye cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınan bir…
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Mehmet Akif Ersoy’u uyuşturucu, çıkar için seks partileri filan gibi suçlamalarını ve…
İnsan biyolojisi toplumların verdiği tepkilerle karşılaştırıldığında yavaş değişir. Bu nedenle Y kromozomunun seyri, bilimsel bir…
Her seferinde büyük bir naiflik ve iyimserlikle, lağımın bu defa patladığını düşünüyor toplumun bir kesimi.…