Pfizer-BioNTech geliştirmekte olduğu aşının Faz III çalışması ara sonuçlarına göre Covid’i önleme konusunda etkili olduğunu 8 Kasım’da ilan etti. Onu Moderna, Oxford-Astra Zeneca, Sinopharm ve Gamaleya Enstitüsü’nün aşı açıklamaları takip etti. Çin’de saptanan, “tuhaf bir zatürrenin” duyurulmasından yalnızca on bir, pandemi ilanından yalnızca sekiz ay sonra. İnsanlığın bilim ve teknolojide ulaştığı bu düzey, hepimiz için bir övünç kaynağı olmalı. Bu sürece katkıda bulunan bütün bilim insanları karşısında saygıyla eğiliyorum.
Ama insanlık yalnızca güzelliklerden oluşmuyor. Pandemi hepimize medeniyetimizin sorunlarının ne denli büyük olduğunu da gösterdi. Daha aşının geliştirilmesini kutlayamadan, aşının aslında birçoğumuz için ne kadar ulaşılamaz olduğunu anladık.
Yoksullar aşı konusunda da şanssız
Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhonam Ghebreyesus, 8 Ocak’ta Cenevre’de yaptığı basın toplantısında acı gerçeği özetledi: “Kırk iki ülkede aşılama başladı. Otuz altı tanesi yüksek gelir, altı tanesi orta gelir grubundan ülkeler. Böyle gidersek yoksul ülkelerin çoğunun, bu ülkelerdeki yüksek riskli grupların aşıya ulaşması mümkün olmayacak.”
İşlerin böyle gelişmesi, uluslararası sağlık alanının yakın tarihini bilenler için beklenmedik bir durum değildi. Örneğin AIDS tedavisi, zengin kuzeyde yaygın kullanıma başlanmasından ancak yirmi yıl sonra ve büyük mücadeleler sonucunda, salgının kasıp kavurduğu Afrika’da, Latin Amerika’da ve Güneydoğu Asya’da ulaşılabilir oldu. Benzer şekilde Hepatit B aşısının da yüksek gelir grubundaki ülkelerde yaygın kullanımı ile, yoksul ülkelere ulaşması arasında otuz yıla yakın bir zaman geçti.
Zenginler ayrı strateji izledi
Zengin ülkelerin çoğu Covid pandemisine karşı etkili bir mücadele sergileyemediler, salgını kontrol altına alamadılar. Ama hepsi çok erken bir dönemde, daha 2020 bahar aylarında aşı geliştirme çalışmalarına büyük paralar yatırdılar. Şu anda, zengin ülkelerde Acil Kullanım Onayı almış üç aşının her biri (Pfizer-BioNTech, Moderna ve Oxford-AstraZeneca) daha geliştirme aşamasında, ABD, İngiltere ve Almanya’nın kamu kaynaklarından 2 milyar dolar civarında destek aldılar. Bunun dışında yüksek gelir grubundaki birçok ülke, daha başarılı olup olmayacakları bilinmeyen, ama umut vaat eden bir dizi aşının ilk üretimleri için ön alım yaptı. Bu, aşı geliştirme çalışmalarının hızlandırılması için gerekli bir yatırımdı. Ama aynı zamanda yatırımı yapan ülkelerin salgını “önce kendi sınırları içinde yenme” stratejisine sahip olduklarını gösteriyordu.
DSÖ döne döne “Herkes güvende olmadan hiç kimse güvende olamaz. Pandemiyi bir ülkenin içinde yenmek mümkün değil” desin, ne gam.
Alternatifi var: Covax kooperatifi
İşlerin böyle ilerleyeceği tecrübeyle sabit olduğu için DSÖ, bir özel sektör-kamu ortaklığı olan GAVİ Aşı Alyansı ve CEPI ile birlikte 2020’nin Nisan ayında Covax kooperatifini kurdu. Covax kooperatifinin amacı aşı geliştirme çalışmalarını desteklemek, aşıların güvenlik, etkinlik ve kalitesini denetlemek, aşıları toplu pazarlıkla mümkün olan en düşük fiyata satın almak ve bunları adil dağıtmak.
Covax da zengin ülkelere benzer bir şekilde en çok umut veren bir dizi aşıya yatırım yaptı ve ön alım sözleşmeleri imzaladı. Pfizer-BioNTech, Oxford-AstraZeneca, şu anda Faz III çalışmaları süren Sanofi, Johnson and Johnson aşılarının da aralarında olduğu toplam yedi aşıdan ön alım yaptı. Faz III ara sonuçlarını açıklamış üç aşıdan iki milyar dozu garantilemiş durumda. Bu dozların dışında, nüfuslarının birkaç katı kadar aşı dozu ısmarlamış ülkelerin kullanmadıkları dozları Covax’e bağışlamaları bekleniyor. Bu ülkelerden Kanada, şimdiden bu yönde açıklama yaptı, Avrupa Birliği ve Biden göreve başladıktan sonra ABD’nin de benzer taahhütlerde bulunması muhtemel.
Covax’a katılımın avantajları
Covax’ın katılımcı ülkelere sağlayacağı bazı avantajlar var. Bunlardan birincisi toplu alım/pazarlık sayesinde aşıları, firmalarla tek tek pazarlık eden ülkelere göre çok daha uygun bir fiyattan alacak olması.
İkincisi, Covax’a aşı satmak isteyen firmalar, DSÖ’den Acil Kullanım Onayı almak zorundalar. Diğer bir deyişle bu aşıların klinik çalışmalarından gelen verileri, üretim tesislerini, uluslararası bağımsız uzmanlardan oluşan heyetler inceleyecek. Ancak bu denetimden sonra kullanıma girecekler. Pandemi koşullarında Türkiye dahil birçok ülkenin bu mekanizmaları hızla kurması mümkün değil. Bu yüzden DSÖ onayı milyonlarca hatta milyarlarca sağlıklı insana verilecek aşıların etkinlik ve güvenliklerinin yetkin uzmanlarca, titizlikle incelenmesine olanak veren bir fırsat.
Üçüncüsü Covax, ülkelere aşıya adil ulaşım sözü vermektedir. 2021 içinde kooperatife katılmış olan bütün ülkelere önce sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarını (nüfusun yüzde üçü) sonra da risk gruplarını (nüfusun yüzde yirmisi) aşılamaya yetecek kadar doz verilecektir. Düşük gelir düzeyindeki 92 ülke bu miktarda dozu parasız alacak.
Türkiye neden Covax’tan aşı almıyor?
Türkiye’nin de dahil olduğu üst orta gelir düzeyindeki ülkeler doz başına 1.60 ila 2 dolar arasında bir ücreti ödeyeceklerdir. Bu fiyat, şu anda birçok ülkenin Pfizer-BioNTech aşıları için ödediği ve Türkiye’nin de Sinovac aşısı için ödeyeceği (Sağlık Bakanı bu bilgiyi açıklamadı, ancak uluslararası kaynaklara göre Sinovac aşısının dozu 15 dolar civarında olacaktır) fiyatın onda biri kadardır. Diğer bir deyişle Türkiye’nin nüfusunun yüzde yirmisini aşılamak için gerekli 30 milyondan fazla doz için 50 milyon dolar civarında bir ödemeyi 15 Ekim 2020’ye kadar yatırmış olması gerekiyordu.
Gerekiyordu diyoruz, zira Türkiye Covax’a katılmak için niyet bildirmiş, ama henüz bağlayıcı bir anlaşma yapmamış durumda. Yani 15 Ekim’e kadar 50 milyon dolar yatırmadığı için Covax ile bağlayıcı bir anlaşması bulunmuyor, Covax aşı dağıtmaya başladığında Türkiye bundan yararlanamayacak.
Anlaşılması zor bir durum
Salgın yönetiminin strateji yokluğu maalesef aşı konusunda da sürüyor gibi. Türkiye’nin bütün yumurtaları aynı sepette. Bir hafta önce Pfizer-BioNTech’le yapılan üç milyon dozluk sembolik anlaşmayı saymazsak, bütün umutlar hala Faz III ara sonuçları ve 60 yaş üzerinde güvenlik/ etkinlik verisi olup olmadığı açıklanmamış Sinovac aşısına bağlanmış durumda. Olası çeşitli sorunları, aşının hala yayınlanmamış verilerinde sorunlar olması, üretim aşamasında gecikmeler olması, 65 yaş üzerinde etkisinin düşük olması vb. için elimizdeki aşıları çeşitlendirmek lazım. Covax’a katılmak alternatif aşılara ulaşmamız için, uygun koşullu bir alternatif sunuyordu. Niye, sadece niyet bildirmekle kaldık? Bağlayıcı bir anlaşma imzalamadık?
Cevap gazeteci Barış Yarkadaş’ın iddia ettiği gibi, zamanın Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Covax’e verilecek 50 milyon doları çok görmüş olması olabilir mi? Gerçekten, bu kadar hayati bir konuda, vatandaşlarını bir salgından korumak için, Cumhurbaşkanlığının sekiz uçağından biri satılsa, ödenebilecek olan bir elli milyon doları bulamadı mı Türkiye Cumhuriyeti?
Yol yakınken hatadan dönülmeli
Maliye Bakanı değiştiğine göre yeni bakan Lütfi Elvan’dan elli milyon dolar istenebilir. Ön ödeme tarihi geçmiş olsa bile Covax’la anlaşma yapmanın yolu kapanmış değil. Covax’tan sağlanacak, güvenilirliği ve kalitesi kanıtlanmış aşılar nüfusumuzun daha geniş bir kısmını, en önemlisi de 60 yaş üstünü aşılama şansımızı arttıracaktır.
DSÖ yapısı gereği ve içinde bulunduğu Birleşmiş Milletler sisteminin yazılı olmayan diplomasi kurallarına uyarak, hiç bir üye ülkeyi isim vererek eleştirmez. Genellikle ortaya söyler, “gelinim sen anla”, der. Genel Direktör, 8 Ocak’ta sözlerini şöyle bitirdi:
“Bazı üst ve orta gelir düzeyindeki ülkelerin, firmalarla ikili pazarlıklar yaptığını gözlemliyoruz. Bu ikili pazarlıklar, genel olarak aşıların fiyatlarının yükselmesi ve hepimizin aşılara ulaşma maliyetini arttırma riski taşıyor. Ayrıca bazı şirketlerin ve ülkelerin aşıların kritik önemdeki güvenlik, etkinlik verilerini açıklamadıklarını görüyoruz. Bu bizim var olan ve kullanıma verilecek aşıları değerlendirmemizi ve Acil Kullanım Listesi oluşturmamızı güçleştiriyor ve bütün sistemi bloke ediyor. Aşı ulusalcılığı hepimize zarar verecek ve başarısızlığa neden olacak.”