Doğrusu fantastik bir tabloydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti istişare kurulu toplantısının daha başında, hasta yatağındaki MHP lideri Bahçeli’ye geçmiş olsun dileklerini “tüm Refah Partisi” adına yaptı. Salondan çok güçlü olmasa da olsa alkışlar yükseldi. Sonra, AK Parti’ye üye olup olmadığını bilmediğimiz Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ön sıradan sessizce müdahale edip dikkatini çekmeye çalıştı; “AK Parti, AK Parti”. Erdoğan ilk anda hatayı fark etmedi, Akar’ın bir iki tekrarı ardından “AK Parti olarak” dedi ve bir alkış tufanı yükseldi. Bu düzeltmeden en çok da aile üyelerinin rahatladığı da ekranlarda yüzlerine yansıyan ifadelerden anlaşıldı.
Neresinden başlamak, neleri sormak lazım? Erdoğan’ın AK Parti toplantısına, belli ki prompter metni dışına çıkarak MHP ve Bahçeli’ye teşekkürle başlamasından mı? Salonda onu sırf alkışlamak için değil, ne dediğini anlamak için can kulağıyla dinleyen ve düzeltme cesaretini gösteren tek kişinin Akar olmasından mı? Yoksa Erdoğan’ın bilinçaltında hâlâ ustası Necmettin Erbakan’ın Refah Partisinin yatıyor olmasını, olağandışı yetkilere sahip Cumhurbaşkanı olmasına karşın belki de iç âlemindeki kavgasının hala Erbakan’la olduğunu göstermesinden mi?
Belki de en iyisi Bahçeli’den başlamak, çünkü bir önceki gece Bahçeli’nin hasta yatağından yaptığı CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılarak yargılanması gerektiği beyanının siyasi ezberleri dağıttığını söylemek mümkün.
Bahçeli ve küçük siyasi yer sarsıntıları
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile ilişkileri nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılıp yargılanmasını istemesi son zamanların en tehlikeli siyasi gelişmesi sayılabilir. Ankara’da AK Parti-MHP Cumhur İttifakının yerel seçim yenilgisi ardından sözü edilen “küçük siyasi yer sarsıntıları” beklenenden önce başladı.
Bahçeli’nin CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun hapsedilmesini hedefleyen 4 Ekim tarihli yazılı açıklaması, adeta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazılmış bir arzuhal gibiydi. Bahçeli’nin çıkışı öncesinde AK Parti bünyesinde ortaya atılan ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50+1 barajını yüzde 40’a indirme fikri tartışılıyordu. Parlamenter düzene geçiş zemini veren bu fikir, Erdoğan’ın Bahçeli’ye bağımlılığını ortadan kaldırabilirdi. Bahçeli’nin çıkışından hemen sonra ise Erdoğan Kızılcahamam’da AK Parti istişare kurullarını toplayacaktı.
Türk siyasetinin belki de en yetenekli taktisyenlerinden olan Bahçeli, çıkışını tam zamanında yapmıştı. Sanki Erdoğan’a “Tamam mı, devam mı?” diye soruyor, cevap devam ise en büyük rakibi Kılıçdaroğlu’nun siyaseten ortadan kaldırmaya yönelik bir komplo öneriyordu.
Kılıçdaroğlu: susturmak istiyorlar
Kılıçdaroğlu’nun defalarca fiziki saldırıya maruz kaldığı, PKK’nın suikast girişiminde bulunduğu bir lider olduğu düşünüldüğünde Bahçeli’nin çıkışı daha da riskli bir hal alıyordu.
Kılıçdaroğlu, aynı gün Abant’taki CHP danışma toplantılarında Bahçeli’nin dokunulmazlık çıkışına “kaldırmazsanız namertsiniz” diye sert karşılık verdi. İktidar blokunun kendisini susturmak istediğini söyledi; özellikle de milli tank fabrikası hisselerinin 50 milyon dolara Katar’a satışı konusunu öne çıkardı.
CHP liderini hapse attırma fikri AK parti için yeni bir tartışma konusu değildi. Kılıçdaroğlu’nun CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun hapsedilmesinden bir gün sonra, 15 Haziran 2017’de başlattığı Adalet Yürüyüşü sırasında da tartışıldığı, ancak Erdoğan’ın suç duyurusu için son onayı vermediği kulise yansımıştı. MHP çevrelerinin daha önce MHP bünyesinden koparak İYİ Parti’yi kuran Meral Akşener’in de yargı yoluyla siyaset dışı bırakılması için AK Parti yönetiminde kulis yaptığı iddiaları da, özellikle 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ortaya atılmıştı. Zaten Kılıçdaroğlu, Bahçeli’nin çıkışının CHP-İYİ Parti ittifakını bozmayı hedeflediğini de söylüyor.
Seçimle yenemeyeceğini hapse attırma taktiği
Bahçeli’nin siyasette fırsatçılığı yeni bir düzeye indiren taktikleri artık açıklık kazanmaya başladı.
Bahçeli, 7 Haziran 2015 akşamı o zamana dek HDP’ye karşı ateşli bir şekilde savunduğu yüzde 10 barajının, MHP’yi HDP’nin arkasına ittiğini gördü. O seçimlerde Erdoğan’ın parlamentoda güvenoyu alma riskinin ortaya çıkması Bahçeli için bir fırsattı. 2016 darbe girişimi ardından 2017’de Erdoğan’la birlikte çalıştıkları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde ne başbakan, ne Meclis’te güvenoyu, ne yüzde 10 barajı kaldı.
Böylece Bahçeli, artık seçim kazanmak, İYİ Parti’nin kuruluşuyla birlikte yüzde 10 için çabalayıp Meclis’e girmek zorunda kalmayacaktı. Önce 2017 halk oylaması, sonra 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve nihayet 2019 yerel seçimlerinde ön ayak olduğu Cumhur İttifakı üzerinden AK Parti’nin gizli koalisyon ortağı gibi hükümet işlerinde söz hakkına sahip oldu. Örneğin içişleri ve adalet bakanlarını üstelik AK Parti bünyesinden gelen eleştirilere karşı savunma hakkını kendisinde görüyor.
Seçimle yenemeyeceği rakiplerini, üstelik siyasi sorumluluğu Erdoğan ve AK parti omuzlarında olmak kaydıyla hapse attırarak siyaset sahnesinden kaldırma taktiğini geliştiriyor. Erdoğan’a bu tehlikeli teklifi getirmesinin ertesi günü de Erdoğan’dan “Yüzde 40 planının söz konusu olmadığı” teminatını almış oluyor.
Tehlikeli oyun, demokrasiye tuzak
Parti liderlerinin hapse atılarak siyaset sahnesinden çıkarılma girişimleri, yakın zamana dek askeri darbelerin yan ürünü sayılırdı. Demokrat Parti liderleri Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes 27 Mayıs 1960, her ikisi de başbakanlık yapmış Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel ve CHP lideri Bülent Ecevit de 12 Eylül 1980 darbeleri sonunda hapsedilmişti. 12 Eylül’ün hapse attığı liderler arasında Erdoğan’ın siyasete yanında başladığı MSP lideri Necmettin Erbakan ve Bahçeli’nin siyasete yanında başladığı MHP lideri Alparslan Türkeş de vardı. (Türkeş, Başbakan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idamına onaylandığı sırada Hindistan’da sürgünde olsa da 27 Mayıs darbesini yapan cuntanın üyesiydi.) Yakın dönemde bunun istisnası ortaya çıktı. HDP eş-genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ 2016 Kasım ayında hapsedildi, tutuklandı; onun öncesinde de 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimini görüyoruz.
Şimdi ortada neyse ki darbe de, girişimi de yok, ama Bahçeli’nin, ana muhalefetteki Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’nin, yerel seçimlerde izlediği ittifaklar politikası başarıya ulaşan lideri Kılıçdaroğlu’nu yargı yoluyla siyaset sahnesinden kaldırma girişimi var.
Bahçeli’nin önerisi sadece Kılıçdaroğlu değil, Erdoğan’a ve Türkiye’de çoğulcu demokrasiden yana ne kaldıysa ona da yönelik bir tuzak gibi duruyor. Bu yol bir kez açıldı mı, ileride herkes oradan geçebilir; o yolu açanlar dahil.