Bayram tatiliniz iyi geçmiştir umarım. Covid almadan evine dönen şanslı gruptan olmanızı da bütün kalbimle diliyorum.
Covid salgınıyla ilgili gelişmeler bende “deja vu”, “ben bunu daha önce de görmüştüm” etkisi yaratıyor:
Cumhurbaşkanı Erdoğan bayram mesajında Türkiye’nin “salgının pençesinde olmadığını” söylüyor. Bayram tatilinin sonunda vaka sayıları yeniden on bini geçti. Mart başında da benzer rakamlarla normalleşmiş, bir ay içinde bir büyük felaket yaşamıştık. Gidişat aynı gidişat. Bir farkla ki, artık ortalıkta dolaşan virüs (ilk olarak Hindistan’da saptanan Delta varyantı) Mart ayında dolaşan virüsten (ilk olarak İngiltere’de saptanan Alfa varyantı) en az iki kez daha bulaşıcı.
Bizim doğru dürüst varyant takibi yaptığımız yok. Bakanlık yapıyor olabilir ama kimseye açıklamıyor, dolayısıyla işimiz yine tahmin. Ama mesela ABD’de Nisan ayında saptanan koronavirüslerin yüzde 3’ü Delta varyantı iken, bugün yüzde 80’i Delta varyantı. Keza, bizden çok daha önce ve daha sıkı bir şekilde Hindistan, Afganistan ve Pakistan’dan gelen yolcuları karantinaya alan İngiltere’de de yeni vakaların neredeyse tamamı bu varyantla. Bulaşıcılığı daha yüksek olan varyantlar, hızları sayesinde kısa bir sürede salgının ana etkeni haline geliyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de de yeni enfeksiyonların ezici çoğunluğunun Delta varyantıyla oluşması çok muhtemel.
Daha bulaşıcı bu varyantın üstüne, tıpkı geçen yaz olduğu gibi turizm sezonu içindeyiz. Delta kaynayan Rusya’dan, Ukrayna’dan gelen turistler güney sahillerimizde ne maske, ne mesafe güneşin tadını çıkarıyor, yerel ahaliyle hemhal oluyorlar. Turistik işletme çalışanları dışında maske takan yok. Hiç birinin maskesinde “enjoy” yazmıyor ama bireysel tedbirleri tek başlarına uygulama konularındaki kararlılıkları insana, Turizm Bakanlığı’nın “tanıtım” filmini hatırlatıyor. Yabancı turistlere bayramla birlikte, Türk vatandaşları da ekleniyor. Salgınla mücadelede anlamı az ama hayatı zorlaştırmaya etkisi çok olan manasız yasaklardan kurtulmanın sevincini yaşamak ve artık da salgın düşünmek istemeyen insanlara sokakta, pazarda tedbir hatırlatmaya kalkışmak ciddi cesaret gerektiriyor. Türkiye’nin mizah yaparken doğruları isabetle saptayan Zaytung gazetesi Delta’nın trafik yüzünden Bodrum’a ulaşmasının geciktiğini bildiriyor. Ama eminim bayram sonlanmadan varmıştır. Varyant, Bodrum’un yanı sıra, kısıtlamasız kutlanan bayramda, örneğin bayram namazlarına, kurban kesimlerine, bayramlaşmalara yetişebildi mi? Önüne hiç bir engel konulmadığına göre yetişmiştir.
Aşı bulaşma zincirini kırmada etkili olacak mı?
Bu olayları daha önce görmüştük, sonuçları da benzer olacak dediğimde, sıklıkla “ama aşı var” cevabı alıyorum. Aşılamada ulaştığımız seviye vaka sayılarında yeni bir büyük zirveyi önleyecek düzeyde değil. İki dozla aşılanan insan sayısı 22 milyon civarında. Göçmenlerle birlikte 90 milyonu bulmuş olan Türkiye nüfusunun ancak yüzde 25’i. Bu tam aşılıların 8-9 milyonunun koruyuculuğu düşük olan Sinovac’la aşılandığını, geriye kalanların önemli bir kısmının da ikinci dozlarını henüz yaptırdığını ve tam korunma penceresine henüz girmediğini düşünürsek her beş kişiden dördünün enfeksiyona açık olduğunu görürüz. Aşısızlardan oluşan 70 milyonluk bir nüfus. Yeni mutasyonlarla bulaşıcılığını kat ve kat arttırmış Korona virüsün beslenip çoğalması, yeni zirvelere ulaşması için yeter de artar bile.
Nihayet aşıda tedarik sorununun çözülmüş olması ve 18 yaş nüfusun tamamına aşı olma şansı tanınmış olması çok olumlu bir gelişme. Gerçekten de Haziran ayı içinde, Türkiye’nin fedakar sağlık ordusu nüfus başına günlük aşılamada bir dünya rekoru kırdı. İyi ki varlar. Ellerinde olanak olursa, canlarını dişlerine takıp neler yapabileceklerini bir kere daha gösterdiler.
Ama sonra, aşılama sayıları hızla düştü. Anlaşılan o ki vatandaşın önemli bir kısmının aşı konusunda tereddütleri var. Nasıl olmasın? Bizzat bakanın kendisi Aralık ayında çıkıp, bilimsel verilerin tam tersini, mRNA aşılarının güvenilmez olduğunu söylemişti. Dürüstçe aşı temini çok zor, biz ancak Sinovac aşısını bulabildik, zaman kaybetmeden onu uygulayacağız demek yerine, Sinovac dışındaki aşıları kötülemek yolunu seçti. Çok yanlış bir yol. Bugün, o zaman ekilen kuşkuları biçiyoruz. Üstelik bu kuşkuları gidermek için ciddi bir faaliyet de yürütülmüyor. Başka hiç bir tedbirin doğru dürüst uygulanmadığı koşullarda, canları kurtarmak için aşı elimizdeki tek araç. Bu konuda bir kampanya yürütmek lazım. Bilime, bilgiye dayalı bir kampanya. Saha araştırmasıyla aşı tereddüdünün yaygın olduğu gruplarda, bu tereddüde yol açan yanlış bilgi ve inanışların neler olduğunu saptayıp, doğrudan bu yanlışları düzeltmeyi hedefleyen mesajların geliştirilmesi lazım. Bu mesajların farklı kültürden, farklı eğitim grubundan, farklı yaşlardan, farklı inançlardan, farklı dil gruplarından insanlara, onların kabul etmesini sağlayacak yöntemler ve biçimlerle iletilmesi lazım. Televizyonun, büyük şehirlerde reklam panolarının kullanılması, değişik sosyal gruplarda güvenilir olan kanaat önderlerinin yardımının istenmesi lazım. Geçenlerde Selahattin Demirtaş’ın Kürt vatandaşları aşıya çağıran bir mesajını izledim. Bütün politik parti liderlerinin aynı çağrıları yapması lazım. Sivil toplumun, esnaf ve meslek odalarının, hemşehrilik derneklerinin, sivil toplum örgütlerinin harekete geçirilmesi lazım. Salgın yönetimi bunu yapmıyorsa biz vatandaşların bu görevi üstlenmesi lazım. Bir an önce ve hızla herkesin tam aşılanması lazım.
Aşıda seçenek olması doğru ama seçimin bireylere bırakılması yanlış. Zira bireyler kendileri için doğru seçimi yapacak bilgiden yoksun. Bakanlığın ve Bilim Kurulunun açıkça, Sinovac’ın koruyuculuğu düşük olduğu için, geçmişte Sinovac uygulanan 65 yaş üstü grubun bir an önce üçüncü doz hakkını kullanıp BioNTech aşısı yaptırması gerektiğini söylemesi lazım.
Yeni bir zirve geliyor, ya okullar?
Yeni bir zirveye gidiyoruz. Turizm ve ticaretin öncelendiği bir salgın yönetiminin kaçınılmaz sonucu. Prof. Ahmet Saltık Turizm bakanının ilan ettiği turist sayısı ve turizm geliri hedeflerini bölmüş. “Hayal edilen turist başı 700 dolar gelir uğruna ne kadar virüs geleceği, bu yüzden hastaneye düşecek insanların tedavi masraflarının bile bunun kat kat üstünde olacağını” söylüyor. Yalnız o mu? Ölümlerin ekonomik maliyeti, hastalanan insanların işinden gücünden kalma maliyeti? Hepsi bir yana 18 aydır okulsuz kalan 25 milyon çocuk ve gencin kayıpları? Ölçülemez kayıplar dışında, bir koca kuşağı eğitimsiz bıraktık..
Umarım Milli Eğitim Bakanlığı 6 Eylül’e hazırdır. Sınıf başına öğrenci sayısı azaltılmış, sınıflarda oturma planları yapılmış, hepsinde havalandırma sağlanmış, bütün öğretmenler ve okul personeli tam aşılanmış, öğrencilerin ve öğretmenlerin ne sıklıkta test yaptıracağına ilişkin politikalar belirlenmiştir. Öyle ya 18 aydır hazırlık yapıyorlar. Dünyada okullarını en uzun süre kapatan ülke olduğumuza göre sonuç da buna uygun bir kalitede olacaktır. Yoksa Prof. Enver Hasanoğlu’nun dediği gibi bir kuşağı kaybedeceğiz. Hem onlar kaybedecek, hem ülke ekonomisi.