On birinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün siyasi temasları hakkında son haftalarda gazetelerde sansasyonel yazılar yazıldı, ekranlarda yayınlar yapıldı. Bu yayınlara göre, Abdullah Gül’ün Kayseri lisesinden arkadaşı Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar kendisiyle görüşmüş, dahası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile de bir görüşme yapmıştı. Bu görüşmelerde konunun Abdullah Gül’ün önümüzdeki seçimlerde AK Parti’nin karşısında değil, yanında yer alması, yeniden eski güzel günlere yeni bir düzenlemeyle dönmesi olduğu yazıldı çizildi.
O günlerde Türkiye’nin orman yangınlarıyla kavrulup sellerle boğuşmasına ve Afganistan gibi dünya çapında ve Türkiye’yi fena halde ilgilendiren bir kriz patlamasına rağmen bu yayınlar ses getirdi. Daha çok iktidara yakın kanallarda ama muhalefete yakın kanallarda da yer buldu, tartışıldı. Bu tartışmaların özellikle de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığından yana olmadığını söylediği sıralarda alevlenmesi de dikkat çekiyordu.
Neticede 2018 seçimleri öncesinde Akar ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Gül’ün İstanbul Ayazağa’daki bürosunun yanındaki askeri alana helikopterle inmiş, bu görüşme ardından Gül’ün Erdoğan karşısında aday olma konusu tamamen kapanmıştı. Abdullah Gül, Akar ve Kalın’ın, Ali Babacan’ın DEVA Partisini kurmaya hazırlandığı günlerde, 2019 son baharında bir kere daha görüşüp Babacan’a destek vermemesini istedikleri haberleriyse basın danışmanı aracılığıyla yalanlamış böyle bir görüşmenin olmadığı bildirilmişti.
Yeni bir temas oldu mu, ne konuşuldu?
Peki, MSB Akar, Erdoğan’ın yeniden seçilmesini görüşmek üzere Gül’e yeni bir ziyarette gerçekten bulunmuş muydu? Erdoğan, Gül ile görüşmüş ve AK Parti’ye dönerse parlamenter sistemde olduğu gibi Gül’ün sembolik cumhurbaşkanı, kendisinin de İngiliz veya Alman sisteminde olduğu üzere tam yetkili başbakan olacağı bir sistem üzerine konuşmuşlar mıydı?
Bu konuları öğrenmek için Abdullah Gül’ü aradım.
Akar, ya da Erdoğan’la siyasi nitelikle görüşmeleri olmuş muydu? Olmuşsa ne görüşmüşlerdi?
On birinci Cumhurbaşkanı bu konularda konuşmak istemiyor.
O yüzden size aktaracaklarımı “Ofisinden aldığım bilgi” ve “Gül’ün yakın çevresinden alınan bilgi” şeklinde aktaracağım.
Gül konuşmak istemiyor çünkü yakın çevresine göre “tamamen asılsız, temelsiz iddialara cevap vermek, bu iddialarla muhatap olmak istemiyor.”
Yine ofis kaynaklarına göre, bu spekülasyonlara isminin karıştırılmasından da rahatsız.
Bu yayınların kendisinden, yakın çevresinden kaynaklanmadığı anlaşılıyor.
Yayınların, kendisini Cumhurbaşkanlığı seçimine dair erken bir siyasi tutum almaya, açıklamaya zorlamayı amaçladığı yorumu yapılabilir.
Yayınların zamanlaması
Bu yayınların, AK Parti tabanındaki erozyonu, en azından Bekir Ağırdır’ın deyimiyle “yolun sağına çekip bekleyen” AK Parti seçmenini yeniden saflara katmak için moral etkisinden söz etmek de mümkün. Nitekim bu yayınlar Saadet Partili Oğuzhan Asiltürk’e Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devlet protokolünde yer vereceği kadar el üstünde tutulduğu, Fethullah Gülen örgütünden kopanların AK parti saflarına katılmasının konuşulduğu günlerle eş zamanlı çıkıyor.
Bir nevi “fabrika ayarlarına dönmeden fabrika ayarlarına dönüyormuş gibi yapma” da denebilir.
Aslında bu yayınlar, Babacan’ın DEVA, Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partilerinin ve aslında Erdoğan’ın 2014’te AK Parti’den dışladığı Abdullah Gül’ün partideki etkisinin bir nevi itirafı da sayılabilir.
Kaldı ki Erdoğan’ı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin desteğine mecbur ve mahkum edenin de kısmen bu hamleler olduğu söylenebilir.
Ama son zamanlarda sadece siyaset ve medyayı değil, iş çevrelerini de çok meşgul eden sorunun yanıtı bu: Gül bu konularda konuşmak dahi istemiyor.