Türkiye siyaseti önemli bir değişim sürecinde. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) yaklaşık 20 yıllık iktidarının bugün artık bir çözülme sürecine girdiği sır değil. Seçmen iktidar partisine verdiği desteği son iki yıldır yavaş ama net biçimde geri çekiyor.
2023 seçimlerine giderken bu değişimin seyrinin nasıl ilerleyeceği ve seçmenin nihai duruşunun ne olacağı şüphesiz Türkiye siyasetini takip eden herkes için merak konusu.
AKP’nin gerileyişi 2023’e kadar devam edecek mi yoksa iktidar kaybettiği desteği tekrar kazanmanın bir yolunu bulacak mı?
Bu sorunun cevabı biraz da bir başka soruda saklı: AKP en çok hangi kesimden ve neden oy kaybetti? Bir başka deyişle AKP’yi iktidara bağlayan seçmen zincirinin zayıf halkasını kim oluşturuyor?
Elimizde henüz yeterli akademik çalışmalar bulunmamakla birlikte, araştırma kurumlarının elde ettiği veriler bize bir ölçüde ışık tutuyor.
Anketten çıkan şaşırtıcı sonuç
Metropoll’un sağladığı güncel anket sonuçlarına baktığımızda dikkat çeken sonuçlardan biri, gelir dağılımı ve parti tercihiyle ilgili. Veriler, bugün iktidar partisine en az destek veren ekonomik grubun, dar gelirli kesim olduğunu gösteriyor. Ekim 2021 verilerinde AKP’ye verilen genel desteğinin ortalama %25 oranına inmiş olduğunu, en dar gelirli grupta ise (aylık gelir 1000 TL ve altı) bu oranın en düşük seviyeye, yani %21’lere indiğini görüyoruz. Asgari ücret alanlarda da oran yine ortalamanın altında, %24 seviyelerinde seyrediyor.
Bu hem beklenen hem de şaşırtıcı bir durum. Beklenen bir durum, çünkü 2016 sonrası bir türlü içinden çıkılamayan ve gün gün ağırlaşan ekonomik kriz kuşkusuz en çok dar gelirli seçmen için zorlayıcı.
Öte yandan şaşırtıcı, çünkü ilk çıkış yaptığı tarihten bu yana AKP her zaman en büyük oy desteğini en dar gelirli seçmen grubundan aldı. AKP her ne kadar neoliberal özellikler taşısa da iş çevreleriyle, kapitalist çıkar gruplarıyla kurduğu ortaklıklarla anılsa da siyasini başarısını bu kapitalist elitler kadar alt sınıfı da memnun edebilmeye borçluydu.
AKP’nin değişen oy profili
Bir başka deyişle AKP’nin “kazanan koalisyonu” en alt ve en üst gelir gruplarından oluşmaktaydı. Seneler boyu AKP politikaları tutarlı biçimde bu iki gruba kazandırmak ve bu politikaların maliyetlerini de en az destek bulduğu orta sınıfa yüklemek üzerine inşa edilmişti. Vergi politikalarından konut politikalarına, AKP’nin kazananları ve kaybedenleri seneler boyu şaşmadı. Bu formül AKP’ye arka arkaya seçim kazandırdı. Tablo ancak 2019 sonrası değişmeye başladı. AKP’nin 2019 yerel seçimlerinde yaşadığı hezimetin, arkası gelecek bir gerileme sürecinin başlangıcı olduğu kısa süre içinde anlaşıldı.
Metropoll verilerini geriye doğru incelediğimizde bu gerileme sürecinde dar gelirli kesimin iktidara yönelik tutumundaki değişimi net görebiliyoruz. Birkaç örnekle göstermek gerekirse, 2016 yılı Ekim ayında AKP’nin ortalama oyu %45,8 iken, bu oran en dar gelirli kesimde %51,9 idi. 2017 yılında aynı ay tekrarlanan ankette AKP’nin ortalama oyu %37,9 civarında seyrederken en dar gelirli kesimde bu oran %54’lere çıkıyordu. Fakat bir türlü düzelmeyen ekonomi, ısrar edilen hatalı politikalar ve bunların yüksek enflasyon gibi maliyetli sonuçlarının yavaş yavaş halkın genel kesimince eleştirilir hale gelmesiyle seçmen yavaş yavaş iktidar partisine verdiği desteği geri çekmeye başladı. 2020’ye gelindiğinde tutumlar net olarak değişmişti. AKP’nin genel destek oranı %30’un altına düşmüş, en dar gelirli kesimde ise 10 puanı aşan bir farkla %18’ler seviyesine inmişti.
Peki, iktidar bu konuda ne yapıyor?
Ekonomik krizlerden çıkmak elbette kolay değil. Fakat sıkıntılı sonuçlarına ve yoğun eleştirilere rağmen ısrarla devam ettirilen mali politikalara bakılırsa, iktidar bir seçim yapmışa benziyor ve bu seçimde öncelikli olan alt gelir grubunun çıkarları değil. Evet, konut elektriğinin, doğal gazın sübvanse edilmesi, benzinden vergi alınmaması gibi popülist araçlardan tümüyle vazgeçilmiş değil. Fakat büyük kalemlere baktığımızda, AKP çekirdek seçmeninin elini sanki artık bırakmış görünüyor. Bu, AKP’nin 2023 için mücadeleden bilinçli biçimde vaz geçtiği anlamına mı geliyor, yoksa idari bir kriz içinde olduğundan mı durum böyle, ilerleyen günlerde göreceğiz.
Ama öyle veya böyle, görünen o ki, bir ekonomiz krizin yarattığı şok etkisiyle yaklaşık yirmi yıl önce iktidara yürüyen AKP, şimdi yine bir başka ekonomik krizle geri çekiliyor.
Seçmen birtakım faydalar karşılığında neredeyse koşulsuz desteklediği, yaşanan ağır demokratik gerilemelere rağmen yine de rıza verdiği partiden desteğini bu kez geri alıyor. Çünkü artık bu rızaya sebep kalmadı, dolayısıyla seçmen ve iktidar arasındaki otoriter pazarlık hükümsüz kaldı.
Ekonomi muhalefeti de sarsabilir
Şunu da söylemeden geçmeyelim. AKP seçmen desteğini elbette sadece ekonomik sebeplerden almadı. AKP’nin muhafazakâr söyleminin veya parti lideri Tayyip Erdoğan’ın seçmeniyle kurduğu duygusal bağın da mutlaka belli bir seçmen kitlesi üzerinde etkisi oldu. Fakat neticede ideoloji ve liderlik sabit kalsa da değişen ekonomik çıkarlar, seçmenle parti arasındaki pazarlığı bozdu.
Türkiye siyasetindeki gelişmeler, büyük siyasi değişimlerin büyük ekonomik sarsıntılarla gerçekleştiğini ve otoriter pazarlıkların ancak ekonomik krizlerle bozulacağını öne süren siyaset teorilerini haklı çıkartır nitelikte.
Fakat şu konuda dikkatli olmak gerekir, ekonomik krizler otoriter partiler kadar demokrat partileri, iktidar partileri kadar muhalefet partilerini de sarsabilir. Bu sebeple, 2023 seçimlerinde kim kazanırsa kazansın, ekonomik durum düzelmeden siyasi istikrar da sağlanamayacaktır. O yüzden de ekonomik restorasyon, demokratik restorasyon kadar gelecek iktidarın gündeminde olmalıdır.