Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 23 Kasım’da kur krizinin fırtına gibi estiği saatlerde AK Parti teşkilatına hitap etti. Erdoğan konuştukça Türk lirası ABD doları, Avro, İngiliz Sterlini ve altın karşısında daha da değer kaybediyordu. Bu satırı yazdığım dakikada 1 dolar 13 lira ediyordu. Erdoğan bu konuşmasının sonunda partililerine halkın içine çıkıp kapı kapı dolaşarak 2023 seçimleri için oy istemeleri talimatı verdi.
Cumhurbaşkanı, AK Parti lideri şapkasıyla tam olarak şu cümleyi kurdu:
• “2023’e giden süreçte 84 milyon vatandaşımızın her birinin kapısına gideceğiz, elini tutacağız, gönlünü kazanacağız.”
Söylemesi ne kadar kolay, değil mi?
Peki AK Partili bakanlar, bakan yardımcıları, milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı kadroları, yönetim kurulu maaşlarıyla el altında tutulan partililer, belediye başkanları, il ve ilçe başkanları nasıl çıkacak halk içine? Pahalı ve camları karartılmış makam araçları, marka takım elbiseli koruma ve danışman orduları, caka satan tafralarıyla mı?
Kolay değil. Peki, kapısına gittikleri vatandaşa ne söyleyecekler ne vaat edecekler?
Kaç yıldır çalmıyorlar o kapıları?
Bu sırada ekşi mayalı ekmeğin fiyatının un ve gaz fiyatı nedeniyle artırdığını mahcubiyetle söyleyen fırıncı adaşımın ifadesini aktarmak istiyorum:
• “Ben yıllarca AK Partiye oy verdim. Ama ekonomik sıkıntılarımız artınca belediye seçimlerinde (2019) vermedim. Elim CHP’ye vermeye de gitmedi, daha yakın gördüğüm Demokrat Partiye verdim. Ama geçenlerde bir milletvekilimiz ilçe başkanlığına (eliyle caddenin karşısındaki binayı göstererek) geldi. Makam arabaları yolu kapadı. Yıllardır yüzünü görmüyorduk. Seçen biziz. Selam vereyim, sorunları söyleyeyim istedim. Korumalar yaklaştırmadı, seslendim, dönüp bakmadı. Oy istemeye gelir bir daha nasıl olsa.”
Merak edip sordum, milletvekili daha önce oy isterken yaptığı gibi esnaf ziyareti de yapmamış. İlçe başkanlığındaki toplantısı bitince mahalleden ayrılmış.
MetroPoll araştırmalarına göre, AK Parti seçmeninin yüzde 12’si hayat pahalılığını “dayanılmaz” buluyor, yüzde 34’ü “çok zorlandığını”, yüzde 39’u ise “zorlandığını ama dayandığını” söylüyor. Partililerin sadece yüzde 14’ü “pahalılık yok” diyor. Yüzde 61’i “ekonomi kötü yönetiliyor” diyor; bu oran MHP seçmeninde yüzde 80.
Şimdi o kapıları çalıp ne anlatacaklar?
“Biz gidersek” tehdidi tehlikeli bir koz
Pahalılıktan ve ekonomi yönetiminde şikâyetçi seçmen, sosyal medyada AK Partili elitlerin, yeni mutlu azınlığın ve çocuklarının sefasını görmüyor mu? Görüp kendi durumuyla, “soğan-ekmek yeriz, Erdoğan’dan vaz geçmeyiz” söylemini karşılaştırmıyor mu? Kur kriziyle ellerinde döviz tutan yeni mutlu azınlığın giderek zenginleştirğini, Ekonomik Kurtuluş Savaşı söyleminin kendi ceplerindeki paranın erimesini durdurmadığını görmüyorlar mı? Sadece din, iman ve sosyal yardım paketleri ekonomik krizle çalışan ve çalışamayan dar gelirlerin kötüleşen geçim durumlarını göz ardı edip, gözlerini kapatıp mührü ampule basmalarına yetecek mi?
2019’a dek hep iktidar seçim kozunu, referandum kozunu kullanıp muhalefet boyun eğmek zorunda kalırken, şimdi muhalefetin kovaladığı, iktidarın erken seçimden kaçtığı siyasi ortam ekonomik durumla doğrudan bağlantılı değil mi?
O kapıları tekrar çalıp hoş karşılansalar bile, seçmene “Biz gidersek hakkınızda kötü olur” tehdidi dışında söyleyeceği ne kaldı AK Partili milletvekillerinin, bakanların, bakan yardımcılarının, belediye ve il başkanlarının?
Kaldı ki “Biz gidersek” tehdidi her zaman, her dönemde, her ülkede etkili olduğu kadar tehlikeli bir siyasi kozdur.
Bakarsınız bir gün gelir “Peki o zaman, güle güle” diyebilir seçmen.