Şöyle bir soru soralım. Bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kabinesinde başka hangi bakan istifa ettiğini kamuoyuna açıklar ve Erdoğan ona “gitme kal” der? Hatta halkayı genişletelim: Cumhurbaşkanlığı ekibinden kim görevinden istifa ettiğini Twitter hesabından açıklar da Erdoğan “Gitme, kal” deyip, televizyonların canlı yayınladığı konuşmasında ona övgüler düzer? Ya da TBMM’den?
Bence Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ya da MİT Başkanı Hakan Fidan, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ya da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın gibi tahminlerinde bulunup şansınızı zorlamayın. Elimizde yalnızca bir örnek var, o da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu.
Soylu, 10 Nisan Cuma akşamı 31 ilde ilan edilen sokağa çıkma yasağı öncesindeki iki saat boyunca yaşanan kargaşa nedeniyle yapılan eleştirilere karşı yalnız bırakıldığını düşünüp 12 Nisan gecesi istifasını Twitter üzerinden ilan etti. Bir yandan sokağa çıkma yasağı talimatını Cumhurbaşkanından aldığını söylüyordu. Zaten bugünün Türkiye’sinde başka türlüsü mümkün de değildi. Öte yandan Soylu aksaklıkların bütün sorumluluğunu da üstlendiğini söylüyordu. İçişleri Bakanı adeta Cumhurbaşkanını korumak amacıyla kendisini öne atıyor gibiydi.
Peki neden?
Soylu neye güveniyordu?
Hayır, kolaycı yorumlarda söylendiği üzere MHP lideri Devlet Bahçeli’nin açık desteği tek başına bir güvence değildi. CHP’lilerin, HDP’lilerin hükümette belki de en hoşlanmadığı bakan olan Soylu, AK Partililerin gözdesiydi. Birkaç yıl gibi kısa bir sürede, Erdoğan ve AK Partiye sert eleştirilen yönelten, Doğru Yol Partisi Gençlik Kollarından yetişme Demokrat Parti lideri, AK Parti tabanına kendini sevdirmiş ve öne geçmişti.
Bunda yasadışı Fethullahçı örgütlenmelere ve PKK’ya karşı sert mücadele çizgisinin payı vardı. Bu özellikleriyle AK Parti dışında da takdir edenleri vardı; özellikle de MHP tabanında. O kadar ki, Ankara kulislerinde Soylu’nun MHP başkanlığına adaylığını koysa, ya da Bahçeli kendisinden sonrası için onu işaret etse kazanabileceği konuşulur oldu. Dolayısıyla AK Parti’ye 2012’de katılan Soylu, sekiz yıl içinde tek başına siyasi kimlik ve duruş sergileyecek güce kavuşmuştu.
Soylu’nun gerek AK Parti, gerekse MHP tabanında toplandığı bu sempati, AK Parti yönetiminde herkes tarafından memnuniyetle karşılanmıyordu, doğal olarak. Örneğin, Hazine ve Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanının damadı Berat Albayrak’ın kardeşi Serhat Albayrak yönetimindeki Sabah grubuna ait Daily Sabah gazetesi, topa erken girmiş, Soylu’nun Cuma gecesi yaşanan “sarsaklık” nedeniyle, adeta istifa ettirildiği imasında bulunmuştu. Keza AK Parti içinde milletvekilleri düzeyinde sosyal medya kavgalarına tanık olundu.
Dönüşü -şimdilik- muhteşem oldu
Oysa, Soylu, Demirel’in okulundan yetişmişti. Pazar gecesi o hamleyi yapmasa, içeriden eleştirilerle giderek yıpratılacağını, görevden alındığını medyadan öğrenen bakanlardan biri olacağı ihtimalini hesaba kattığı anlaşılıyor. İstifası kabul edilseydi kaybetmeyecekti, inisiyatifi kalmamış bakanlıkların itibarı da kalmayacağını bilecek kadar, 18 yaşından bu yana siyasetin içindeydi. İstifası reddedilince kazanmış oldu. Koronavirüs salgınının Türkiye siyasi hayatında yol açtığı ilk sarsıntı böyle sonuçlandı.
Soylu, 13 Nisan Pazartesi sabahı makamına geri döndüğünde 12 Nisan Pazar gecesi ayrıldığından daha güçlüydü. Parti içi ve dışı rakipleri ona baktıklarında artık Erdoğan gibi güçlü bir lidere istifasını, üstelik kamuoyu önünde verip, onun övgüleriyle geri dönmüş olan birisini görecekler. Yani oturduğu bakanlık koltuğunda artık bazı bakanlar gibi bir lütuf olarak oturmuyor. Pazar gecesi bir aceleyle, kimbilir nereye yaranmak için AK Parti saflarından atılan Tweet mesajlarının birer birer nasıl silindiğinden de anlaşılabiliyor bu.
Siyaset rüzgarları beş dakikada değişiverir, belli olmaz, ama halihazırda Erdoğan’dan sonra iktidarın en güçlü ikinci ismi konumuna geldi Soylu.
Cevaplanamayan sorular
Soylu güç kazandıysa kim kaybetti? Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı saymak gerekiyor. 13 Nisan akşamı, kabine toplantısı ardından medyaya ve muhalefete ateş püskürmüş olsa da, kendisiyle artık çalışmak istemediğini halka açık olarak söyleyen bir bakanıyla çalışmaya devam etmek istediğini, halkın karşısında övgülerle söylemiş oldu. Başka geçen olup olmayacağı bilinmez ama, bir kapı açılmıştır.
Eşyanın tabiatı gereği, Soylu’nun istifa gerekçelerini Erdoğan’a anlatırken birtakım şikayetlerde bulunmuş olması da doğaldır; belli kişilerden, belli uygulamalardan, yapılan ya da yapılamayan belli atamalardan ve genel gidişattan. Kimdir o kişiler, nedir o uygulamalar, o atamalar?
Bunların ne olduğunu öğrenmek belki birkaç gün, belki birkaç hafta alacaktır. Ama bu kadar ses getiren bir olayın mutlaka fiiliyatta yansımaları olur; hep olagelmiştir.
Ancak ortada şöyle bir durum var. MHP desteğiyle geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin resmi gerekçelerinden birisi, artık Türkiye’nin koalisyon hükümetlerine mecbur kalmamasıydı. İlk çiğnenen madde bu oldu. MHP, resmî koalisyon ortağı gibi, fiilen veto hakkına sahip bir gizli koalisyon ortağı gibidir AK Parti iktidarına. Gayrı resmî gerekçelerden biriyse Erdoğan’ın artık etrafında “ikinci adam” istememesiydi; başbakanlık sisteminin ortadan kaldırılması bunu gösteriyordu. Ancak doğa gibi siyaset de boşlukları sevmiyor; Soylu’nun ikinci adamlığa doğru yükselişi bunu gösteriyor.
Bütün bu işler olurken koronavirüs Covid-19 hastalığı yayılmaya da devam ediyor, can almaya da. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıkladığına göre 13 Nisan’da ölümlerin sayısı 1296’ya ulaşmıştı. Ve Pazartesi günü sokaklar tıklım tıklım insan doluydu.